Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

30 yıllık gayretle yapılamayacak şey, 3 günde gerçekleştirildi | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Uluslararası ilişkilerde gerçekleşmiş iki dünya çapındaki hadiseyi, tarihi birer adım olarak değerlendiriyorum. Ancak özellikle solcu liberal radyo ve televizyon basını, mantık ve gerçekliğe aykırı olarak, bu iki hadiseye olumsuz yaklaştılar.

Birincisi, Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın, Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanıyla beraber yaptığı İngiltere ziyaretidir. Suudi ve İngiliz tarafların beklentilerini aşan bu ziyaretinin bölgesel ve küresel düzeyde olumları etkileri olacaktır.

İkincisi, ABD Başkanı Donald Trump’ın, karşılıklı suçlamalar ve savaş tehditlerinin ardından, Güney Kore ile yürütülen gizli bir diplomasinin ardından Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ile görüşmeyi planlamasıdır. Basının bu olaylara tepkisi, bir Asya fıkrası gibiydi: Kahvenin önünde oturanlar topraklarını ekmek için tarlasına giden bir çiftçiye, bineğine zulmettiği suçlamasıyla hakaret ederler, zira o ve oğlu eşeğe beraber binmişlerdir. İkinci gün, çocuğuna zulmetmekle suçlarlar, zira eşeğe kendisi biniyor, oğlu da yürüyordur. Üçüncü gün, çocuğunu kötü terbiye etmekle suçlarlar, zira çocuğu eşeğe biniyor ve babasını yürütüyordur. Dördüncü gün onu delilikle suçlarlar, zira o ve oğlan eşeğe binmeden yürüyorlardır.

Liberal sol-kanat basını, tarlasındaki zorlu bir işi yapmaya giden bir adamı eleştiren kahve önündeki aylaklar gibi, ABD Başkanını ve Suudi Arabistan’ı eleştiriyorlar.

Kuzey Kore-Amerikan buluşmasının çok yakın olduğunu ilan eden açıklama, liderlerden birinin iki ülkenin şehirlerini hedef alan nükleer füze düğmesine basabileceği korkusuyla dünyanın nefesini tuttuğu anlardan birkaç hafta sonra geldi. Bu haber Liberal solcu basının (özellikle televizyon) yüzde 10’unda ancak yer aldı ve nadiren 1950’lerin başlarındaki kanlı Kore savaşına atıflar yapıldı. Geriye kalan yüzde 90’lık oran, Başkan Trump’ın Kore liderini tehdit ettiği yerleri –aksini de verdiler- tekrar yayınladılar ve sürekli olumsuz yayın yaptılar. Müzakerelerin başarısızlığını öngören uzmanları (Onlara göre; Trump’ın umursamaz ve pervasız politikaları nedeniyle) konuşturdular ve bu müzakerelerde taviz verdirilmeden yaptırımların kalkacak olmasından dolayı Kuzey Kore’nin ikinci İran olacağına vurgu yaptılar.

Suudi Veliaht Prensin son derece başarılı ziyaretine de (İngiliz politikacılar tarafından anlatıldığı gibi) aynı yaklaşımı sergilediler. Başta BBC ve soldaki diğer basın mensupları, kadın haklarına ve Yemen’deki savaşa dair pankartlar açan ve sayıları birkaç yüz kişiyi geçmeyen bir grubun(Radikal Sol ütopik profesyonel muhaliflerden bir grup ve Londra dışından getirilen birtakım Radikal İslamcılardan oluşuyor ve masraflarını küçük bir devlet, Müslüman Kardeşler (İhvan) ve İran kurumları karşıladılar) “protesto gösterileri” üzerine odaklandı. Savaş uçağı ve ticaret anlaşmaların duyurusu BBC (Cuma akşamı, 18:00 haberleri) tarafından “İngiliz-Suudi silah anlaşmaları yüzlerce kişi tarafından protesto edildi!!!” şeklinde verildi.

Ünlem işareti koyma nedenimiz; Protestocular, kamuoyunu temsil etmiyorlar ve genellikle yüz binlerce insanın katıldığı gösterilere kıyasla tek bir alanı dahi doldurmuyorlar. Suudi Dışişleri Bakanı Adil el-Cübeyr BBC ile geçen Pazartesi yaptığı mükemmel röportajında “kabul edilebilir bir İngiliz geleneği ve anlayışla karşıladığımız bir şey” şeklinde tanımladı. Protestocuların sayısı Adil el-Cübeyr ve BBC tarafından tahmin edilenin ancak 10 da biri kadardı.

Avrupa Parlamentosu’nun güney İngiltere milletvekili Janice Atkinson, gençlerin protestolara katılmasını motive etmeye yönelik ziyaret öncesi basın kampanyalarını başarısız gördü.

Eski Avam Kamarası Başkan Yardımcısı Nigel Evans, -şu anda Uluslararası Kalkınma Komitesi Başkan Yardımcısı- ziyaretin başarısından ve bulunduğu bölgede (Lancashire bölgesindeki Rumble Vadisi) “binlerce kişiye iş imkânı” sağlayacak olmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Bu yatırımların İngiltere’de doğrudan 5 bin kişiye iş imkânı sağlayacağını (Etkilenecek yan sektörlerle beraber 22 bin kişi) ve dolaylı hizmetlerden dolayı 10 bin Suudi Arabistanlı kişiye de (300 göstericiye kıyasla) iş imkânı sağlanacağını belirtti.

Başbakan Theresa May Avam Kamarası’nda (muhalefet İşçi Partisi liderine tepki olarak) Çarşamba günü, Suudi Arabistan’ın eski bir dost ve İngiltere’nin önemli bir müttefiki olduğunu ve Yemen’deki savaşın Suudi bir seçenek değil kendi dışında gelişen bir olay olduğunu söyledi. Konuşmasının devamında şunları söyledi; “Suudi önderliğindeki uluslararası koalisyon, Yemen’in meşruiyetini desteklemek için BM Güvenlik Konseyi’nin kararını uyguluyor. Burada Suudi Arabistan ve bölgenin güvenliğini tehdit eden Husilere karşı (İran tarafından desteklenen) mücadele veriliyor. Suudi Arabistan tarafından ortaya konan çabalar ve bilgiler İngilizlerin yaşamını koruyor.”

Parlamenter Ulusal Güvenlik Komitesi raporlarında zikredildiği kadarıyla, Suudi çabalarıyla, 2012 Londra Olimpiyatlarını tehdit eden 40 terörist plan bozuldu.

Başbakan May, hükümet, Kraliyet ve İngilizlerin büyük bir çoğunluğunun Prens Muhammed bin Selman’ın ziyaretini büyük bir memnuniyetle karşıladığını da sözlerine ekledi.

Parlamenter basın grubu toplantılarında Downing Street kaynakları, Suudi konuk ve Bayan May önderliğinde iki ulus arasında sıcak ilişkilerin geliştiğine vurgu yaptılar. Ve iki liderin kimyasının uyuştuğunu, (aynı görüşte olmanın İngilizce ifadesi) ve Suudi-İngiliz ilişkilerinin her alanda benzeri görülmemiş bir seviyeye ulaştığını ifade ettiler.

Avam Kamarası’nın milletvekilleri grubu Londra’da bulunan Prens Muhammed ile tanıştılar ve Westminster’a olumlu bir izlenim ile geri döndüler. Grubun lideri Daniel Kauitszynski, (Shrewsbury bölgesi Milletvekili ve en uzun süredir parlamento üyesi) Suudi veliaht Prens’in, bu yüzyılda Krallığın ve Arap bölgesinin tanık olduğu en önemli sosyal ve siyasi reformist olduğunu söyledi. Kamuoyu açısından en büyük sürprizlerden biri, 4. Kanal (solcu radikal) spikeri John Snow’un (kendi sosyal medya hesabında ve makalelerinde Krallık aleyhine bir kampanya yürütüyor) Prenses Reema bint Bandar bin Sultan ile yaptığı röportajdı. Vermiş olduğu akıllıca cevaplarla spikeri susturmayı başardı. Zira kadın özgürlüğüne dair vermiş olduğu bilgiler kadının araba kullanma özgürlüğünün çok ötesinde bir anlam taşıyordu.

İngilizcesinin son derece akıcı ve etkileyici olmasının yanında büyük entelektüellerin diliyle konuştu ve İngiliz kültüründen örnekler verdi. Suçlamalar karşısında savunmacı veya saldırgan bir dil (Arap ülkelerinin bazı politikacıları ve diplomatları gibi) kullanmaktan kaçındı. Yüzünde sürekli bir tebessüm vardı, rakamlar ve gerçeklerle konuştu. Daha fazla liberalleşme, hataları düzeltme ve reform için önlerinde uzun bir yolun olduğu da açık yüreklilikle itiraf etti. Prens Muhammed Bin Selman’ın, kaynakları çeşitlendirme, küresel yatırımı ülkesine çekme, sosyal reform ve ekonomik kalkınma planının 2030’a uzandığını ifade etti.

El-Cübeyr, BBC ile yaptığı röportajda, Prenses Reema gibi, örgütü eleştirmekten kaçındı (röportajdan önce gelen rapor tarafsız olmasa da) ve Krallığın mesajını ve eşi görülmemiş sosyal gelişmeleri dış dünyaya iletmede bir başarısızlık olduğunu kabul etti.

Trump’ın basına yönelik kışkırtıcı tavrının aksine, Prens Muhammed’in parlamenterlerle buluşması ve Prenses Reema ve El-Cübeyr’in röportajları, üç gün içinde eşi görülmemiş bir başarıya imza attı. Bu, halkla ilişkiler kurumlarının (milyonların ücretli çalıştığı) 30 yıl içinde başaramadığı bir şeydir.