Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Başarısız devlet Katar ve terörizmle savaş | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Katar devleti, liderlerinin tercihi sayesinde en kötü tarihî anlarını yaşamaktadır. Bu kötü tarihî zaman, Katar’ın yayılmacı güç kuruntularından zorunlu iniş yaptığı, etki ve yetkisini genişletmekten gerçek mücadele ile karşılaştığı ve gerçek hacmini öğrendiği zamandır. Yirmi yıldan beri yapılan hataların yükü, katar yönetimin boynuna dolanmış ve Katar’ın geleceğine dair bütün ufukları görünmez kılmıştır.

Son zamanlarda gerçekleşen olayların sıralamasına göre; dört Arap devleti, yani; Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Bahreyn bir aydan fazla bir zaman önce yıkıcı politikası ve terör gruplarına destek vermesi ve onları finansa etmesinden ötürü Katar’ı boykot ettiklerini ilan ettiler. Kuveyt’in arabuluculuk rolünü üstlenmesinden sonra söz konusu devletler, arabulucu aracılığıyla on üç maddeden oluşan isteklerini Katar’a ulaştırdılar. Katar, bu taleplere olumsuz yanıt verdi. Konuyla ilgili Kahire’nin açıklaması, 05.07.2017 tarihinde, bu açıklamayı tamamlayıcı mahiyetinde söz konusu dört devletin açıklaması ise geçen Cuma günü gerçekleşti.
Tecrübe bazen sahibini hayal kırklığına uğratır. Bu nedenle büyük değişimleri görmekten aciz olur. Katar’ın yaptığı yıkımını ve terörizmi himaye etmesini gizleme ve körfez ülkelerinden özür dileme yolları konusundaki tecrübesi yıprandı ve ayyuka çıktı. Tekrar bunlara dönmek, Katar’ın krizin ateşlenmesinden itibaren tökezlediği siyasî ve diploması başarısızlığın dışında bir anlam taşımamaktadır.

Kriz birinci derecede siyasî bir krizdir. Ancak bu siyasî krizin yasal, ahlakî, ekonomik ve sosyal olmak üzere geniş çaplı yükümlülükleri vardır. Boykot eden devletler, Katar’ı üçüncüsü söz konusu olmayan iki seçenekten birini seçmeye zorlayan uzun vadeli bir görüşme için şeffaf bir vizyon inşa etti. Bu iki seçenekten birincisi; yıkmayı, terörizmi ve bölgesel destekçilerini reddedip/bırakıp uluslararası, Arap ve körfez toplumunun taraftarı olup doğruya dönmektir. İkincisi ise uluslar arası, Arap ve körfez toplumundan ayrılmaktır ki bu durumda halıhazırdaki boykot süresiz bir şekilde devam edip ilişkilerin kesilmesine dönüşecektir.

Katar’a karşı başlatılan dava, sadece başlatılmasıyla hedeflerinin birçoğuna ulaştı. Nitekim artık bütün dünya, Katar’ın terörü finanse ettiğini ve aşağı yukarı her yerde kendisini himaye ettiğini biliyor. Bu davanın başlamasıyla Katar’ın izlediği politikayı ortaya çıkaran ve peş peşe skandallar meydana getiren bilgi ve belge sızdırma savaşı başladı. Ancak şimdi sadece buz dağının ucu gözükmektedir. Henüz görünmeyen gizli kalan kısmı daha büyüktür.

Bu dava, Birleşik Arap Emirlikleri Diş İşleri Bakanı Abdullah bin Zeyad ile Suudi Arabistan dişleri bakanı Adil el-Cübeyr’in açıkladıkları gibi uluslar arası yasaya, Arap Birliği’nin, Körfez Yardımlaşma Konseyi’nin, İslam Yardımlaşma Teşkilatının yasasına, 2013 yılında yapılan Riyad Antlaşmasına ve 2014 yılında yapılan Tamamlama ve Yürütme Mekanizması Antlaşması’na dayanmaktadır. Söz konusu dava yasal olarak bu derece sağlam ve güçlüdür. Ayrıca bu dava, inkâr edilmeyecek Ahlakî ve sosyal boyutlu bir davadır. Çünkü kardeşin kardeşe ihanet etmesinin ortaya çıkması ve arkadan vurma politikaları, yönetimlerinin işledikleri cinayetin hacmini katar halkına gösterdiği gibi katar’la diyalog içinde olan her hangi bir siyasetçinin nezdinde güveni de sarsmaktadır.

Katar, şu anda devam eden ve siyasî, ekonomik ve sosyal açıdan kendisini zorlayan boykotun zamanla etki ve ağırlığının artacağını anlamamaktadır. Dört devletin egemenliğine ve Katar’ın benimsediği düşmanca politikalardan kendilerini himaye etme konusunda asıl hakları ilkesine dayanan daha şiddetli uygulamaların bu boykotu takip etmesi beklenmektedir. Açıklamalara göre icraatların söz konusu dört devleti uygun gördüğü şekilde ve uygun gördüğü zamanda olacak olması ve uygulamaların kısa süreli bir taktik değil aksine uzun soluklu bir soğuk savaş uygulaması olması Katar yönetiminin endişelerinin artmasını kaçınılmaz kılmaktadır.
Tarihin hareket seyriyle inatlaşan ülkeler kaybetmeye mahkûmdur. Bunun en açık örneği Kuzey Kore ve İran’dır. Eğer Katar yapması gereken doğruya dönüş yapmazsa söz konusu dört devlet, bu iki devlet gibi başarısız olmasını garanti edeceklerdir. Sonra Katar yönetiminin devleti ve halkı için istediği her bir model istediğinde dünyadaki önemsenmeyen kuzey Kore ve İran devletleri gibi olacaktır.

Körfez yetkililerinin açıklamasına göre krizin seyrine nazaran Katarın kuşatılması gerçekleşecektir. Katar stratejik inadın derinliklerine indikçe daha çok kuşatma altına alınacaktır. Sonra ticari müttefikleriyle diyaloga geçilecek ve terörle ve terör müttefikleriyle savaşmaya davet eden dört ülke ile Katar arasında bir tercihi yapmaları istenecektir.

Ayrıca Katar, Arap birliği gibi bölgesel kurumlardan ve İslamî Yardımlaşma Teşkilatı gibi uluslararası boyutlu İslamî müesseselerden henüz Avrupa birliğine yönelmeden çıkartılabilir. Bu uygula kriz için açık bir yoldur. Şayet Katar yanlışlarından vazgeçmezse artık nihayetinde onunla uluslararası kanunlarının dışına çıkmış bir devlet gibi muamele yapılacaktır.

Dünya, tarihî bir savaşla karşı karşıyadır. Bu, özellikle asrın ve geleceğin savaşıdır. Bu savaş, Siyasî İslam gruplarının ve dinî şiddet örgütlerinin aleyhine kaçınılmaz sonucun savaşıdır. Bu dinî şiddet grupların başında Müslüman kardeşler grubu ve benzerleri gelmektedir. Bu savaş, savaş ve aşırılığa karşı barış ve hoşgörünün savaşıdır. Bu, sevginin nefrete karşı, kalkınmanın yıkmaya karşı savaşıdır. Katar krizi, terör ve dünyanın her tarafında yıkımı, kanı ve cesetleri yayan aşırılık hastalıklarını yok edecek uluslararası geniş bir eğiliminin adımını anlatmaktadır.

Zaman, Katar’la olan krizi okumanın en önemli etkenlerinden biridir. Zaman ise kılıç gibi sert ve keskindir. Zaman söz konusu dört devletin ve uluslararası ve bölgesel müttefiklerinin lehine iken boğulmak, yalnızlaşmak ve seçenekleri azalmış üzere olan Katar yönetiminin aleyhinedir. Hangi aklıselim sahibi siyasetçi bu krizin sonuçlarını kolaylıkla görebilir.

Katar yönetimi, farklı sebeplerden ötürü bilinçle, kararlılıkla, planla ve uygulamayla yönetime egemen olan kuruntular içinde Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Mısır ülkelerinin çıkarlarının karşısında durmayı tercih etti. Nerede bir kindar düşman varsa nerede düşmanca yapılan bir proje sahibi devlet veya grup varsa gidip kendisiyle ittifak kurdu. Gerçeğin gücünü unuttu. Yalancı hırs kendisini gerçeği ve gücün dengelerini görmekten alıkoydu. Bu dört devletin uzun süren sabrı, sonuçları düşünmekten saptırdı. Artık gerçeğin ve hesapların kontrol edilme anı geldi.

Bilinçli komutan, denetçi ve düzeltme kararlarını alabilme, kararlarının geleceğini anlama kabiliyetine ve sadece küçük detaylarda değil kaybedilmesi ve zararlı oluşu açık olan stratejilerde de özür dileme cesaretine sahip olan kişidir. İşte bu durum söz konusu krizde Katar için zordur. Artık dört devlet, Katar yönetiminin oluşturduğu kibirle yirmi yıldan fazla süre içinde uyguladığı politikalardan tam dönüş yapmaktan öte bir şeyi kabul etmeyecektir.

Kararı veren katarlı, savaşın bütün ekonomik ve sosyal sorumluluklarla birlikte özellikle siyasî savaş olduğunu tam kavrayamadı. Bu konuda Katar’ın tezi ve dosyası oldukça yetersizdir. Hiçbir şekilde bu dört devlet ve müttefikleriyle mücadele edemez hele ki böyle köşeye sıkışmış iken. Nitekim dört devlet, daha önce Katar’dan uygulamasını istedikleri on üç maddeden oluşan taleplerini on günle sınırlı olan süre içinde yanıtlamadığından iptal ettiler. Bu da katar’a karşı daha fazla baskı daha fazla düşmanlığın yapılacağını açıkça göstermektedir.

Son olarak terörün kısa bir zaman içinde bitmeyeceğini herkes biliyor. Çünkü terörizmle mücadele uzun zaman gerektirir. Bununla birlikte terörizmle mücadele haklı ve zorunlu bir savaştır. Bu savaş ise Katar’dan başladı.