Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Musul’un kurtarılması ve Irak’ın dönüşü | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

DEAŞ’ın uzun süre yaşaması tahmin edilmiyordu. Ne Irak bu tarz bir kanser tümörüyle yaşayabilir, ne de Kürdistan bölgesi böylesine tehlikeli bir komşuyu kabul edebilirdi. Bölgedeki devletler göz yumamaz, dünya da buna müsamaha gösteremezdi. Bağdadi devleti, herkesi endişeye sevk etti. Söz konusu devletin kökten yok edilmesi gerekiyordu. İşte bu da oldu.

Uzmanlar baştan beri söz konusu devletin yıkılışının kaçınılmaz olduğunu ifade ettiler. Teröre saldırabilmek için terörün bilinen bir adresi olduğu zaman terör ölümcül hatalar yapıyor. Aslında terörün gücü, görünmez ve beklenmedik olmasında gizlidir. Suçlarının bedelini ödetmek için bir adrese sahip olmamalıdır.

Zaferi kutlamak Irak yönetiminin hakkıdır. DEAŞ’ın Musul’da konuşlanması Irak’ın istikrarı ve varlığı için önemli bir tehdit teşkil ediyordu. Açık bir katliam ve daimi bir fitne projesiydi. Elde edilen zafer, Irak ordusunun bütün birlikleri DEAŞ karşısında teslim olduğu ve modern ABD silahlarının bulunduğu tersaneyi DEAŞ’ın istila etmesine olanak sağladığı zaman, üç yıl önce ortaya çıkan bu acı verici tabloyu ortadan kaldırdı diye söylense abartılmış olmaz. Çünkü Irak ordusu söz konusu bu tabloyu yok etmek, şehri ve ülkeyi kurtarmak için büyük kayıplar verdi. Peşmerge bölgede ve İran, Türkiye ve Suriye sınırı boyunca konuşlanıp güçlenmek niyetinde olan DAEŞ’in rüyasını boşa çıkarmak için büyük bedeller ödedi.

Haydar Abadi, zafer kutlayan güçleri selamlamak için elini kaldırma hakkına sahiptir. O, başbakan ve silahlı kuvvetlerin komutanı! Açıkçası görev süresi ve tecrübesi Musul operasyonunun sonuçlarına bağlıydı. Bugün Abadi, selefi zamanında ordunun yenildiğini, kendi döneminde ise zafer kazandığını söyleyebilir. Musul, Maliki zamanında düştü ve Abadi döneminde geri alındı. Musul zaferi, partisi ve üyesi olduğu oluşum içerisinde aynı zamanda da ulusal düzlemde Abadi’nin meşruiyetini katbekat artırıyor. Şu anki başbakan ile Musul felaketinin şiddeti altında bürosundan çıkmasına rağmen gölgesi siyasi hayata egemen olarak kalan selefi arasındaki sıkıntılı ilişkinin hikâyesini bilenler için bu, ufak bir mesele değildir.

DEAŞ’a karşı kazanılan zaferden bahsetmek için, Musul’da önceden ele geçirdiği şeylere dikkat çekmek gerekiyor. Aslında örgüt, Irak’ın yapısına ve bileşenleri arasındaki ilişkilere isabet eden çatlaklıklar eşliğinde siyasi yanlışlar, hatalar ve bölgesel müdahalelerin bir sonucu olarak fiilen ortaya çıktı.

DEAŞ, kışkırtıcı politikaların ve yanlış kararların şahit olduğu bir sahnede dünyaya geldi. Paul Bremer’in Irak ordusunu feshetmek ve ardından da Baas partisini yok etme kararlarını unutmamalıyız. Bu durum Saddam Hüseyin’in ordusundaki askerleri, direnişin kucağına sonra da cihadist örgütlerin kollarına ve Bağdadi örgütüne götürdü. DEAŞ ortaya çıktı, çünkü zafer kazanan ekip, herkesi kapsayacak bir devlet projesi tasarrufu içinde zaferini yerleştirmek için acele etmeyen Şii grup idi. Bu ekipten bir kısmı, tarihsel hesaplaşmanın başlangıcı olduğundan dolayı söz konusu zaferle ilgilendi. Bu da önceki zulümden intikam almak için yeni bir zulmün tesis edilmesinin kapısını araladı.

Ne zafer kazanan ekip zaferini iyi yönetti ne de kaybeden ekip kayıplarını azaltacak iyi politikalar izledi. Bu bağlamda dikkat çekici bir gerçek var. Saddam Hüseyin yıkıldıktan sonra, etkin Sünni Araplar’dan bir heyet, Irak’ın geleceğini görüşmek için Irak Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesut Barzani’yi ziyaret etti. Görüşme esnasında Barzani, heyet üyelerine kendi adlarına konuşacak, endişe ve korkularını ifade edecek ve diğer oluşumların temsilcileriyle konuşabilecek bir kurul teşkil etmelerini önerdi.

Barzani, heyete önemli olan şeyin Irak’ı, kendi bileşenleri arasında meydana gelebilecek kanlı çatışmadan uzak tutmak olduğunu söyledi. Geriye dönüş imkânsız olduğundan dolayı Sünni Arapların, yeni Irak’taki konumlarını düşünmeleri gerektiğini belirtti. Irak anayasasının kendi bileşenleri arasında çatışma ve sürtüşme sebeplerini azaltacak ve Irak’ın birliğini muhafaza edecek bölgeler kurma hakkını içerdiğine işaret etti. Sünni Araplar’ın gelecekleri hakkında düşünmeleri gerektiğini dile getirdi. Çünkü kendi içlerindeki herhangi bir bölünmenin bedelini yine kendilerinin ödeyeceğini söyledi.

Sünni Arap liderleri anlaşamadı. Bir kısmını yeni düzen sürükleyerek birtakım kazanımlarla onları ayarttı. Bir kısmı da inat edip saatin akreplerini geriye döndürme rüyasına tutundu. Sünni bileşenin askeri ve güvenlik kurumlarında ve karar alma merkezlerinde azalmasıyla beraber, Irak yönetiminde İran’ın rolü arttı. Sünni bölgelerindeki kamuoyunun bir bölümü intihar seçeneklerinin cazibesine kapıldı. Böylece DEAŞ içeri sızmak için bir pencere buldu.

Bu sözler Arap, İslam ve uluslararası bir rahatlama uyandıran söz konusu zaferin hacmini küçümsemiyor. Aslında bu sözler şunu söylemeyi amaçlıyor: Musul’da DEAŞ silahlı unsurlarına karşı zafer kazanmak, bilinmeyen adrese dönüşünce, daha tehlikeli dönebilecek olan örgütün sonu anlamına gelmiyor. DEAŞ unsuruna karşı zafer kazanmak, DEAŞ fikrine karşı zafer kazanmaktan daha kolay olabilir. DEAŞ’ın ortaya çıkışını kolaylaştıran şartlara karşı daimi zafer kazanmak, reformları, politikaları tekrar gözden geçirmeyi ve Irak’ta devlet kurumları inşa etmeyi gerektiriyor. Bu da vatandaşlık, ulusal ortaklık, anayasaya saygı, Bağdat’ta karar alma gücünü ve devlet otoritesini yeniden sağlamak ilkelerine güvenmeyi ifade ediyor.

DEAŞ’ın bu veya şu kente dönüşünü ve DEAŞ benzeri bir örgütün ortaya çıkmasını ya da kendisinden daha tehlikeli bir yapının var olmasını engellemek için, Abadi’nin Musul zaferini uzlaşma ve ortaklık temelinde Irak devletini inşa etmeye dönüştürmesi gerekiyor. Söz konusu uzlaşma ve ortaklık temeli mezhepsel ve sınıfsal düşünceyi aşabilir.

Haydar Abadi’nin saatine dönüp bakması gerekiyor. Zorluklar büyük ve baskılar çok. Musul’un geri alınması için yapılan savaş, macerayı hak eden Irak’ın dönüşü için, bir başlangıç kılıyor. Kendi bileşenleri arasında ilişkileri düzelttikten sonra, Irak normal bir devlet olarak geri dönmesi için bir olanak sunuyor. Eğer bu ruh Bağdat’ta egemen olursa, Kürt bileşeni referandumda son sözünü söylese bile, Kürdistan bölgesinin Irak’ın bir parçası olarak kalmasının formülünü bulmasını kesinlikle sağlayacak.

Irak’ın dönüşü Irak’ın zorunlu bir ihtiyacıdır. Aynı zamanda bölge ve Araplar için de bir zorunluluktur. Irak’taki anlaşmazlıklar bölgede, Arap olmayan devletlerin iştahlarını kabarttı. Sünni Araplar arasındaki anlaşmazlıklar, bölünme ve parçalanma sürecini başlattı. Irak’ı içeride ve dışarıdaki milislerin sahnesine dönüştürdü.

Resmi mercilerin son sözü, Iraklı bütün bileşenlerin kanun önünde eşit olmasının gerekliliği hususundadır. Abadi’nin bu girişimi sonuna kadar desteklemesi gerekiyor.

Musul’un kurtarılması yeterli değil. Irak, birliğine, kurumlarına, özgür kararlarına ve sınırlarına saygı gösterilmesine geri dönmesi gerekiyor. Irak ne coğrafi bakımdan ne de tarihi açıdan marjinal bir devlettir. Irak ruhu uyanık kalarak tek başına tahammülsüzlük, bencillik ve bağnazlık duygularından uzaklaşabilir. Bu şekilde kendi bileşenlerini koruyabilir, DEAŞ ve benzerlerinin bu kente ve bu ülkeye dönüşünü engelleyebilir.