Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Arap hastaya Avrupalı tedavi | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Senelerdir kitabını, gazetesini alır; evinin yakınlarındaki bir kafeye gelir; okurken kahvesini yudumlar ve gider. 80’li yaşların başında zamanı atlatmak, hava değişimlerine dikkat etmek, emekli maaşını günlere yetirmek, doktorların tavsiyelerine uymaya çalışmak ve arkadaşlardan geri kalanları saymak dışında yapacak iş kalmamıştır.

Siyasete bulaşmayı sevmez; ona dalmanın detayları çok iyi bilmeyi gerektirdiğini düşünür. Ama bu, eski İngiltere Başbakanı Tony Blair’e çok öfkeli olduğu gerçeğini değiştirmez. Söylediğine göre, İngiltere tarihinde yeteri kadar hata işledi; Irak savaşında yaptığı türden yeni bir hataya gerek yoktu. Ülkesinin bir iktidarı düşürüp, yerine başkasını geçirme hakkı olmadığının ısrarla altını çizdi. Zorunlu hallerde belki Amerika böyle bir rolü üstlenebilir ancak İngiltere, bir rejimi düşürüp, ardında insanları ve taşları yutan bir savaş bırakarak çekilme hakkına sahip değil.

Sonlara doğru yaşamın hüzünlerine başka hüzünler eklenmiş: Adam, Brexit referandumuna katılmış ve Avrupa Birliği’nde kalmak üzere oyunu kullanmış. Britanyalıların ayrılmayı seçeceği hiç aklına gelmezmiş; sonuç, onu çok şaşırtmış.

Dediğine göre; İngilizler referandumda, büyük Avrupa birliği rüyasına alenen ihanet etti. Kıtan’ın şahit olduğu ve beraberinde dünyayı da kanatan korkunç dramlardan sonra kurulan bu hayalin, geçmişi unutan şuursuz insanların elinde ziyan olduğunu düşünüyor.

Son derece tehlikeli bir meseleye işaret etti ve sordu: Böyle büyük bir karar, sosyal iletişim ağları yoluyla duyguları ile oynanması mümkün hale gelen nesillerin eline bırakılabilir mi? Aldatıcı sloganlar dağıtan halkçılar tarafından yürütülen bu beyin yıkama operasyonu, dünyayı geçmişte de var olduğu sanılan maceralara sürükleyebilir.

Kendisinin, kökleriyle gurur duyan dürüst bir İngiliz olduğunu; ancak, onun bu bağlılığının başkalarına karşıtlık anlamına gelmediğini vurguladı. Zira O, İngiltereli olduğu kadar Avrupalı da. Biri İspanya’da diğeri Belçika’da çalışan dedelerinin torunu olmaktan çok mutlu. İngiltere’de diğer Avrupalıların varlığını çok doğal karşılıyor ve bunu istikrar ve ilerlemenin kaynağı olarak görüyor. Avrupalılık rüyası ona, zenginliği, çeşitliliği, tecrübelerin buluşmasını ve sorunların çözümü için işbirliği fırsatını çağrıştırıyor. Ayrılma kararını, hayallerin ve hareket alanlarının daraltılması olarak yorumluyor. Eski nefretlerin, zararlı iddiaların ve balon milliyetçiliklerin dirildiği kafeslere geri dönüş korkusunu yaşıyor. Bana, o küçükken bir gün, Alman uçaklarının İngiltere sınırlarını ihlal ettiğini ve savaşın ardından şehirlerin nasıl da; yetimler, dullar, molozlar ve hüzünlü hikayeler tarlalarına benzediğini anlattı. Ona göre, o dönemde tarih canavarları uyandı; haritaları parçaladı, şehirleri yıktı ve geride; ölümün, korkunun, meydan okumanın, ter ve kanın kokusundan başka bir şey bırakmadı.

Avrupalılık hayali, bu sancıların ardından dünyaya geldi. Avrupalılar, tarihten gelen kinleri ve silahları gömmenin vaktinin geldiğine karar verdiler. Dedelerin savaşlarına dalmaya devam etmektense, torunlarının geleceğini düşünmeye dayalı büyük bir karar aldılar. Uzun süren İngiltere-Fransa savaşları, tarihçilerin gözünde modası geçmiş bir eşyaya dönüştü. Aynı şekilde yıpratıcı Almanya-Fransa savaşları da. Avrupalılar, çocuklarını ve torunlarını Hitler ve benzerlerinden kurtarma konusunda kararlıydılar.

Avrupa Birliği’nin sırrı, güvence veren, hesap ve planlama yapan ve öngören kurumlarıdır: bağımsız yargı, gelişmiş modern yönetim, düşünce özgürlüğü. Bu kurumlar, geçmiştekilere benzer savaşlardan Avrupa’yı korudu. Ancak Yugoslavya krizi, bunun istisnasıydı. Avrupa’nın bu kurumları kıtaya; küresel bir savaşla eşdeğer, Sovyet İmparatorluğu’nun çöküşünü gerçekleştirme fırsatı sundu.

Bu İngiliz arkadaşı dinlerken, Ortadoğu’nun içinde bulunduğu korkunç durumu düşünüyordum. Özellikle de Arapların durumunu. Arap ülkeleri dünya savaşına eşdeğer, birçok insani, ekonomik yıkıma ve parçalanmalara maruz kaldı. Fırtınalara kapıldık; hâlihazırda devletlerimiz yıkılmaya aday ve halklarımız göç hazırlığında. Engellenmesi pekâlâ mümkün yıkımların eşiğindeyiz. Ordular harita üzerine nefretlerini sıçratarak, egemen oldukları noktaları azaltıyor. Kadınlarımız dul olmaya hazırlanıyor. Çocuklarımıza yetimlik vaat ediliyor. Yalnızca, kurumlar bizi bu cehennemde uzun süre kalmaktan kurtarabilir.

Halklarımız ne zamana kadar uyuyacak? Üniversitelerimiz, yazarlarımız ve önderlerimiz nerede? Neredeyse yarasalar gibi karanlıkta kalmaktan zevk alacağız. Biz bolluk, ilerleme ve kalkınma istiyoruz; şehirler, üniversiteler ve iş fırsatları talep ediyoruz; hesap ve planlama yapan kurumlar bekliyoruz. Tarihin kaldırımlarında yürümekten gına geldi. Biz geleceğe yürümek ve torunlarımızı, dedelerimizin akıbetinden kurtarmak istiyoruz.

Biz atalarımızın hançerlerine, intikamlarına ve hizipçiliğine tutunduğumuz sürece, vahşet Ortadoğu’yu terk etmeyecek. Biz çağa ve yarına dönük başka fikirler bekliyor; saygın bir toplum olmak istiyoruz. Avrupa’nın başına gelen felaketlerden aldığı dersi, biz de kendi felaketlerimizden almazsak, harap olmuş Arap çağından kurtulamayacağız. Dedenin kıyafetini çıkarman yetmez. Çağın imtihanına geri kalmış fikirlerle girip de, başarı bekleyemezsin. Partizanlık yükünü ve karanlığın ağırlığını üzerinden silkip atmadıkça, geleceğe taşınamayacaksın.