DEAŞ terör örgütü, birçok ülke için felaketler doğurdu. Azınlıkları ve toplulukları bölen bu örgüt, uzak ve yakın şehirlerde bombalar ve toplu katliamlarla dehşet saçtı. Kendisine kucak açmakla itham edilen şehirlerde bile felaketlere sebep oldu.
Bu hikayeler, tuhaf hikayelerdi. Bu yüzden Erbil’deki terörle mücadele merkezine bir kez daha başvurdum. Bana, Irak ve Suriye’de bulunmuş DEAŞ teröristleri hakkında daha önce yazılmamış hikayeleri yazma imkanı verdiler. Bu defa Çinli, Kazakistanlı ve Amerika kıtasından bir grupla karşılaştım. Amerikalı teröristle yaptığım röportajı soruşturma nedeniyle yarıda bırakmak zorunda kaldım.
Kazakistanlı DEAŞ Militanı
Kazak DEAŞ militanı 1982 doğumlu Koblan Uzak Hasan’dan hikayesini anlatmasını isteyince şunları söyledi;
“Ben Kazakistan ve başka yerlerde eğitim gördüm, kimya ve petrol konularında uzmanım. Evliyim ve 3 çocuğum var. Ben Müslüman bir ailenin çocuğuyum. Mahallemizde insanlar, Müslümanların yaşadığı zulümleri ve mağduriyetleri anlatırdı. Ben de herkes gibi olan biteni sosyal medya üzerinden takip ediyordum. Sosyal medyada Irak, Suriye ve diğer ülkelerden gelen görüntüleri görüyordum. 2015 yılında, Türkiye’nin Antalya şehrine turistik bir gezi yaptım, burada uzmanlık alanımda kendimi geliştirmenin imkanlarını arıyordum. Türkiye’de yaşamın çok pahalı olduğu sonucuna vardım. Türkiye’de üniversite okuyan arkadaşlarım bana Suriye’de yaşayabileceğimi, orda yaşamın ucuz olduğunu ve DEAŞ kontrolündeki bölgelerde iş bulabileceğimi söylediler. Musul’da yaşayan arkadaşlarım da vardı. Onlarla konuştuğumda bana, İslam Devleti’nde yaşamam hususunda tavsiyeler verdiler. Burada çalışabileceğimi ve mülk edinebileceğimi söylediler. Bu arkadaşlarım bana Gaziantep’e gitmemi söylediler. Ben de gittim. Orada beni Arap ve Türkler’den oluşan bir grup karşıladı ve ailemle birlikte Rakka’ya gitmemi sağladılar. Ailem ve beni farklı evlere aldılar, benim kaldığım evde değişik ülkelerden gençler vardı. Rakka’da 8 günlük şeriat eğitimi aldıktan sonra Telafer’e gönderildik ve burada askeri eğitime tabi tutulduk. Ben sırtımda sorunum vardı ve engelliydim bu yüzden askeri eğitime uygun değildim.”
Hasan, şöyle devam ediyor;
“Telafer’deyken, Musul’daki arkadaşlarımın yanına gitmek istediğimi söyledim. Fakat örgüt sorumluları arasında bu konuda anlaşmazlıklar oldu. 10 kişiydik. Bizi daha sonra Rakka’ya gönderdiler. Rakka’ya ulaştığımızda bizi bir tür zorunlu ikamete aldılar. Nihayet herkese istediği yere gitme izni verdiler. Beni de otobüsle Musul’a ulaştırdılar.”
Koblan Hasan’ın anlattığına göre, Musul’da istediği gibi bir iş fırsatı bulamamıştı. Çatışmalarda ölen bir militanın kefili olması kendisine ayda 200 dolar vermesi yönünde baskı kurulduğunda örgütten kaçmayı düşünmüş.
Hasan, örgütten kaçış hikayesini şöyle anlatıyor;
“Benden aylık 200 dolar istediklerinde, durumum iyice karıştı. O zaman kaçmayı düşündüm. Zaten çatışmaların Musul’a yaklaştığı da söyleniyordu. Uzun süre çatışmalardan dolayı kaçamadım. Kazakistan güvenlik birimleriyle iletişime geçtim. Bana kaçarken yanımda başka Kazak vatandaşlarını da getirmemi istediler. Rusya’nın Erbil Konsolosluğuyla görüştüğümde ise, bana verdikleri tavsiye üzerine, Ebu Muhammet el-Ramazani adında bir şahısla tanıştım. Bana telefonla nasıl kaçacağımı anlattı. Yanımda çocuklarım, hamile eşim ve 4 kadın daha vardı toplamda 10 kişiydik. 20 kilometrelik yolu araçlarla geçtik. Bulunduğumuz yer mayınlarla döşeliydi. Araçları bıraktık ve bir süre saklandık. Çünkü eğer kaçtığımızı anlarlarsa bizi öldüreceklerinden emindik. Daha sonra da oradan ayrılarak Peşmerge güçlerine teslim olduk.”
Hiçbir çatışmaya katılmadığını ama bulunduğu bölgeye yönelik hava saldırıları nedeniyle büyük sıkıntılar çektiğini söylen Hasan, DEAŞ içinde bulunduğu sürede hiçbir idama şahitlik etmediğini ifade etti. Kendisine idamlar konusundaki görüşlerini sordum. “Kendi görüşümü ifade etmek için yeterli şeri bilgiye sahip değilim” diye karşılık verdi. Ona, eğer DEAŞ İslam Devleti olsaydı, sana bu sorunun cevabını öğretirdi dedim.
Çinli DEAŞ Militanı
Çinli DEAŞ militanı ile görüştüğümde, benden ilk olarak isminin tamamının yayınlanmamasını istedi. “Eğer ismimi yazarsanız, ülkeme dönmeyi başarsam bile Çin güvenlik birimlerinden korktukları için akrabalarım bile beni öldürebilir” diye ekledi. Bu yüzden sadece isminin baş harflerini yazmakla yetineceğim.
1980 doğumlu Çinli SKK’ya hikayesini sorduğumda şunları anlattı;
“Doğu Türkistan’ın Hotin şehrinde yaşayan Müslüman bir ailenin 4 çocuğundan biriydim. En küçüğümüz Telafer’de doğdu. Doğu Türkistan’da ilk öğrenimimi tamamladıktan sonra okulu bırakarak babamla birlikte ziraatla uğraştım. 3 erkek bir kız kardeşim var. Doğu Türkistan’da Müslümanların ne kadar zor şartlarda yaşadığını bilemezsiniz. Orada, İslami eğitim yasak, tesettür yasak, çocuklara Kur’an öğretmek yasak, üçten fazla çocuk yasak. Çinli güvenlik güçleri Müslümanlara karşı çok acımasız. İslami faaliyetleri, komünist rejime tehdit olarak görüyorlar. Çin’de resmi devlet görüşüne muhalefet etme hakkın yok. Ama oradaki Müslümanlar buna rağmen diğer Müslümanların sıkıntılarını önemsiyor. Oradaki Müslümanlardan, Türkiye’nin iltica etmek isteyen Doğu Türkistanlıları kabul ettiğini duydum. Ailemle beraber Türkiye’ye göç etmeye karar verdim. Doğu Türkistan’dan Shangay’a oradan da Laos’a uçakla gittik. Daha sonra Tayland, Malezya ve nihayetinde Türkiye’ye ulaştım. Yolculuk bana 4 bin dolara mal oldu. Türkiye’den sığınma talep etmeyi düşünüyordum. Türkiye’ye gelişimden 10 gün geçmişti. Bir kişi bana eğer ailemle beraber Suriye’ye gitmeyi kabul edersem masrafları karşılayabileceğini, Suriye’de insanların İslam Devleti hükmünde yaşadığını söyledi.”
SKK, bundan sonraki hikayesini şöyle anlatıyor;
“Tanıştığım şahıs beni Suriye sınırındaki Gaziantep şehrine götürerek, orada başka bir gruba teslim etti. Onlar da ailemle beni Rakka’ya götürdü. Rakka’da DEAŞ’a ait bir merkezde ikamet ettim. Merkezin sorumlusu Ebu Abdullah adında biriydi. Kısa süre sonra Türkçe bilenleri Telafer’e göndermeye karar verdiler. Ben 2016 şubat ayında Suriye’ye gitmiştim. Telafer’deki el-Vahde mahallesinde 10 gün kaldıktan sonra beni bir askeri kampa aldılar. Kampta benimle birlikte bulunan 15 kişinin çoğu Telaferliydi. 38 gün boyunca bu kampta, dini bilgiler, cihat ve kafirlere karşı savaş konularında eğitim gördük. Aynı zamanda ağır ve hafif silah kullanma eğitimine de tabi tutulduk.”
Bir buçuk yıl DAEŞ saflarında kaldığını ve bu süre içinde hiç çatışmalara girmediğini belirten SKK, DEAŞ’ta bulunduğu süre içinde 250 dolar maaş aldığını ifade etti. Kaçış hikayesini de anlatan SKK, şunları söyledi;
“Bir buçuk sene kaldıktan sonra, beni şehrin korunması için oluşturulan hendeğin bulunduğu ön savunma hattına gönderdiler. Tesadüfen benim orada bulunduğum süreçte hiç sıcak temas yaşanmadı. Aynı gün, beni Musul’da çatışmaya göndermek istediklerini söylediler. İsteklerini reddedince beni hapsettiler. Hapiste kaldığım 4 aylık sürede işkencelere uğradım. DEAŞ bölgesinde umduğumu bulamamıştım. Hapisteyken kaçmayı düşünmeye başladım. Bundan 20 gün önce ailemle beraber Peşmerge mevzilerine ulaşmayı başardım ve Peşmerge güçlerine teslim oldum. Çin’e dönmek istemiyorum. Türkiye, Amerika ya da Avrupa ülkeleri beni kabul ederse bundan mutluluk duyarım. Çin dışında her yere giderim. Çünkü, Çin’e gidersem akıbetim daha kötü olabilir, hatta öldürülebilirim. Ben kimseyi öldürmedim. Açık yüreklilikle söylüyorum; DEAŞ tüm hepimizi aldattı. Bize söylenenlere inandık ve bunun bedelini ödedik.”
Amerikalı DEAŞ Militanı
1988 doğumlu R.K adındaki Amerikalı militanla yaptığımız Röportaj yarıda kaldı. Erbil Terörle Mücadele Merkezi, R.K’nın anlattıklarının kendisiyle ortaklık yapanların kaçmasını sağlayabileceği gerekçesiyle anlattıklarının tamamını yayınlamamızın sakıncalı olacağını bildirdi.
Biz de, soruşturmaya zarar gelmemesi için röportajın bir kısmını yayınlayacağız;
R.K, Trinidad Tobago’da İslami eğitim almış bir Amerikalı. Anlattıklarına göre, YouTube üzerinden Suriye’de yaşananları izleyerek etkilenmiş. R.K, “YouTube’de izlediğim bir videoda, enkaz altında kalan Suriyeli bir kadın, kurtarılırken, Müslümanlara çağrı yapıyordu. Müslümanlar neden kardeşlerine yardıma gelmiyor diyerek feryat ediyordu. Onun sözleri ve bombardımana maruz kalan bir Cami’ye ait görüntüler beni etkiledi ve Suriye’ye gitmeye karar verdim” dedi.
R.K, Suriye’ye giderek örgüte katılma hikayesini şöyle anlatıyor;
“O günlerde eşim, Tıp Fakültesi’nden yeni mezun olmuştu. Eşime 2 aylığına Suriye’ye giderek insani yardım faaliyetlerine katılmayı teklif ettim. Kız kardeşim de bizimle gelmek istedi. Türkiye’ye geldik. Suriye’ye girişimizi Tarık Kutlu adında bir Türk ve başka bir DEAŞ elemanı sağladı. Bizi önce Gaziantep’e, oradan Suriye’de bir mekana, oradan da kafileyle Rakka’ya götürdüler. Rakka’da gideceğimiz yere ulaşmadan önce gözlerimizi bağladılar. Beni ve eşimi farklı merkezlere aldılar. Kaldığım yerde, ekmek, zeytinyağı, mercimek, pilav ve ton balığı gibi yiyeceklerle besleniyorduk. Kısa bir süre sonra bize Akaid dersi vermek üzere Ebu Enes el-Ezdi adında bir imam geldi. Bize kafirleri yüzlerinden tanımayı öğretti. Suriye rejimine ve İslami olmayan herhangi bir rejime destek verenlerin kafir olduğunu söylüyordu.”
R.K, daha sonra bazı isimleri zikretti. Bunun üzerine R.K hakkında soruşturma yürüten yetkililer, bu bilgilerin R.K’ya yardım eden kişilerin kaçmasına sebep olabileceğini söyleyerek röportajı bitirmemi istedi. Tabii ki bende bunu kabul etmek zorunda kaldım.