Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Kürt referandumu ve mutlak gerçekler | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Kürtlerin düzenlediği referandumu durdurmak ya da ertelemek için sarf edilen çabalara ve girişimlere rağmen referandum, defacto bir duruma dönüştü. Artık bölgede, gelecekle ilgili siyasi gelişmeleri şekillendirirken referandumu da göz önünde bulundurmak gerekecek. Referandum orkestrasının lideri Mesud Barzani’nin büyük bir mutluluk yaşadığı muhakkak.

Geleceği düşünmek ve araştırma yapabilmek için tam olarak ne hakkında konuştuğumuzu bilmek önemli. Kürt referandumunu destekleyenler, ülkelerinin sancağını iki temel kavrama bağladı: Bağımsızlık ve kendi kaderini tayin etme hakkı.

Irak Kürtlerinin bağımsız olmaya çalıştıkları söyleniyor. Oysa diğer Iraklı vatandaşlar gibi Iraklı Kürtler de uluslararası düzeyde tanınan, bağımsız ve Birleşmiş Milletler’de (BM) tam üyeliğe sahip bir devlette yaşıyor.

Bağımsız olmaya çalışmak, aslında yabancı bir imparatorluğun parçası olan ya da sömürgeci güçlerin mülkiyeti haline gelen topraklarda mücadele demektir. Aslında hukuki açıdan durum 1932 yılından bu yana böyle değildi. Eğer Irak, devlet olarak bağımsız olmazsa “Kak Mesud” olarak bilinen Mesud Barzani’yi yeni demokratik süreci geliştirmeye katkı sağlayan önemli bir lider olmak yerine meçhul bir imparatorluğun hâkimi, başkanı ya da yabancı sömürgeci bir güce bağlı vali olduğunu varsaymak gerekiyor. Ancak Kak Mesud tam olarak böyle biri değil. Çünkü ülkesi Irak, bağımsız ve egemenlik hakkına sahip bir devlet.

Kendi kaderini tayin etmek kavramına bakacak olursak; bu kavram, uluslararası hukuka göre bir hak olarak tanımlanıyor. Kavram, Birinci Dünya Savaşı’nın akabinde, iki büyük imparatorluk olan Osmanlı ve Avusturya imparatorluklarının yıkılması sonrasında ortaya çıktı. Söz konusu kavram, bu imparatorlukların yapısını oluşturan ve farklı bölgelerde yaşayan halkın geleceklerini kendilerinin belirlemesi gerektiğine işaret eder. Özellikle de kendilerine has ulusal devlet kurmayla ilgili kararlar alabileceklerini belirtir.

Kendi kaderini tayin etmek mefhumu, bütün halkların yabancı hükümdarlara ve uzak ülkelerin kanunlarına tabi olmak yerine hükümet seçme ve özel yasalar yapma haklarının olduğunu açıklar.

Buna göre Iraklı Kürtler, kendi kaderini tayin etme hakkına hâlihazırda sahipler. Zira Iraklı Kürtler yerel, ulusal hükümetlerini ve ulusal parlamentodaki milletvekillerini kendileri seçiyor.

Zihnimizde, son yapılan referandumun bağımsızlık ve kendi kaderini tayin etmekle ilgili olduğu canlanıyor. Bu yanlış bir anlayıştır.

Peki referandum ne amaçla yapıldı?

Aslında bu referandumun, ne kendi kaderini tayin etmek ne de bağımsız olmaya çalışmakla bir ilgisi yok. Bu tamamen Irak’tan ayrılmakla ilgili bir meseledir. Kürt referandumunu düzenleyenler, yeni ve ayrı bir Kürt devleti kurmak için Kürt halkının çoğunlukta olduğu bölgeleri ayırmayı hedefliyor. Uluslararası alanda tanınan bir hukuk var olmasına rağmen ortaya konan bağımsızlık meselesi ise böyle bir şey değil.

Ancak bağımsızlık, ulusal ve uluslararası kanunlara göre hukuki olarak kabul edilmese bile bir suç teşkil etmiyor. Bu gibi durumlarda ayrılmayı destekleyen taraflar, bu isteklerini açık bir şekilde deklare edebiliyor. Nadir de olsa kimi zaman kendi kaderini belirleme ve bağımsız olma niyetlerini gizlemeye çalışıyorlar. Bunun için her şeyden önce Mesud Barzani’nin “takıyye” kartıyla oynamaktan, bu durumu kendi adıyla isimlendirmekten ve yapmaya çalıştığı şeyin Irak’tan ayrılmak olduğunu açık bir şekilde ilan etmekten vazgeçmesi lazım. Gerçek amacının tek bir etnik yapıya sahip Kürt devletini kurabilmek için çeşitli etnik grupları içerisinde barındıran Irak’ı parçalamak olduğunu söylemesi gerekiyor. Burada dikkat çeken nokta ise kelime olarak Irak’ın “alçak topraklar” anlamına gelmesi. Bu kelime, herhangi bir etnik yapıya işaret etmeyen coğrafi bir terimdir.

Dünyadaki birçok devlet, halkının çoğunluğunu oluşturan etnik bir adla isimlendirilmiştir. Örneğin; Ortadoğu bölgesinde Türkiye, Türklerin yurdu, Ermenistan ise Ermenilerin yurdudur. Buna rağmen Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasının ardından ortaya çıkan ve etnik çoğunluğun adını taşıyan bir Ortadoğu ülkesi yoktur. Tam tersine bu ülkeler, tarihi ya da coğrafi simgelere sahip isimler taşır. Farklı etnik ve dini grupların varlığına göre hareket eder.

Ortadoğu bölgesinde 25 asır boyunca farklı etnik yapıya sahip imparatorluklar kuruldu. Bu bölgede Asur, Babil, Fars, Roma, Bizans, Emevi, Abbasi ve Osmanlı gibi medeniyetler bulunuyordu. Bunun için Mesud Barzani’nin etnik bir kimlikle kurmaya çalıştığı Kürt devleti, 2 bin yıl boyunca Ortadoğu’da bir ilk olma özelliğine sahip olacaktır.

Sömürge egemenliğine ya da yabancı emperyalizme boyun eğen bütün halkların hakkı olan bağımsızlık ve ayrılmak arasındaki farklara örnekler verelim. Fas ve Tunus, sömürge himayesi adı altında Fransa’ya bağlıydı. Fas ve Tunus 1950’lerde kendi kaderlerini tayin etmek için bu haklarını kullandılar ve bağımsızlıklarını kazandılar. Diğer yandan Cezayir, Fransa’nın bir parçası sayılıyordu ve milletvekilleri parlamentoda seçiliyordu. Cezayir, Fransız vatandaşlığıyla ilgili bütün haklara sahipti.

Buna göre Cezayir’in bağımsızlık isteği, Fransa’dan doğrudan ayrılmak anlamına geliyor. Ancak söz konusu ayrılma işlemi ancak Fransa’yla anlaşma sağlayarak onaylanabilir. Ardından da tüm Fransa’da bir referandum düzenlenerek bunun tasdik edilmesi gerekir. Ancak Cezayir halkının 5 yıl boyunca savaşlara girmesi gerekti. Bu savaşlarda yaklaşık yarım milyon insan hayatını kaybetti. Kısa süre sonra iki yıldan fazla süren müzakere süreci başlamış oldu.

Diğer devletler, ayrılmak isteyenlere karşı tamamen farklı yöntemlere başvurdu.

Kanada ve Birleşik Krallık, Kebek (Quebec) ve İskoçya’da referandumlar düzenledi. Bu da yerel halka ayrılma isteğini reddetme olanağı tanıdı. Çekoslovakya’da, Singapur ve Malezya arasında ayrılma süreci de anlaşmalı bir şekilde, siyasi boşanmayla sonuçlanan müzakere kanallarıyla yapıldı. Yine 20 yıllık bir savaştan ve 6 yıl devam eden müzakerelerden sonra Güney Sudan’ın Kuzey Sudan’dan ayrılma isteği, Hartum Hükümeti’nin onaylaması sonucu gerçekleşti.

Uluslararası toplum, ilgili devletin onayı olmaksızın herhangi bir ayrılma işlemini kabul etmiyor.

Referandum yapmak, ayrılma projelerine doğrudan meşruluk sıfatı kazandırmaz. Rusya, Ukrayna’dan zorla aldığı Kırım’da halk oylaması yaptı. Aynı şekilde Gürcistan Cumhuriyeti’nden söküp aldığı Güney Osetya ve Abhazya’da referandum icra etti. Buna rağmen herhangi bir devlet bu ayrılıkları tanımadı.

Bunun sebebi ise, ilgili devletle uzlaşma olmaksızın gerçekleşen ayrılıkları kabul etmek için yerel ya da uluslararası hukukta ilgili bir mekanizmanın olmamasıdır. Lahey Uluslararası Adalet Divanı, Kosova’nın bağımsızlığını onaylamayı reddettiği zaman bu durumu son derece açık bir şekilde ifade etmişti. Irak anayasası ise -ki Mesut Barzani, Irak’ta anayasa düzenleme sürecine büyük bir şevkle katılmıştı- 13, 107 ve 116. maddeler gereği tek taraflı ayrılma fikrini kesinlikle kabul etmiyor.

Bağımsızlık düşüncesi, Irak, Türkiye, Suriye, İran, Ermenistan ve Azerbaycan’da yaşayan Kürtler arasında faaliyet gösteren 12 partinin programlarında açık ve net değildir. Dolayısıyla Mesut Barzani’nin atması gereken bir sonraki adım, 2018’de yapılacak Irak genel seçimlerinde partisinin bildirisinde tek taraflı ayrılma fikrini sağlamlaştırmasıdır. Bu adımı atıp ayrılma fikrine devam etmek için gerekli yetkiyi elde ettiği zaman, bağımsızlık konusunda Bağdat’taki merkezi hükümetten ikili müzakerelere girmeyi talep edebilir.

Diğer bir ifadeyle Kürtlerin tek taraflı olarak bağımsızlık ilan etmeye çalışması, bölgeyi çıkmaz sokağa götürecek büyük bir siyasi krize neden olabilir.