Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Türkiye, Kürt sorunun uluslararası boyuta taşınmasından endişeli | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Halkların Demokratik Partisi (HDP), ilk zamanlardan bu yana Türkiye’deki Kürtlerin en büyük destekçisiydi. Parti, referandumdan iki gün önce Türk Hükümetinin Suriye ve Irak’a asker gönderme konusundaki geçerliliğinin yenilenmesi için meclise sunduğu mutabakatı reddetmişti. Kürt hareketi tarihinde ilk defa Suriye’nin kuzeyinde bir devlet kurulmasına izin verilmesini fırsat olarak görmüştü. Bu karar Türkiye’deki Kürt hareketi PKK ve siyasi kolu HDP’ye de yansıdı. Ancak Türkiye için en rahatsız edici durum, Suriye ve Irak’ın kuzeyinde daha yaygın ve kapsamlı özerklik kurmaya çalışmasıdır. Ortaya çıkan bu gelişmeler Ankara ve Tahran arasındaki gerginliğin sona erdirip ortak çıkarlara ve tehlikelere odaklanmasını sağladı.

Irak Kürdistan referandumu Türkiye’nin güney sınırındaki tehdidine ve uluslararası düzeyde reddedilmesine rağmen geçtiğimiz pazartesi günü gerçekleşti. Barzani’nin IKBY Başkanlığı döneminde Ankara ile kurduğu iyi ilişkiler ve Ankara’da bir devlet başkanı gibi karşılanmasıyla gözardı edilmişti. Fakat bugün Türkiye’nin zarar görmemesi için ekonomik alanda adımlar atılmasa bile, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın petrol vanalarının kapatılması, Erbil’in aç bırakılması ve askeri sinyallerle karşı karşıya kaldı.

Türkiye 15 yıldır Kuzey Irak’taki Kürt özerkliğini destekledi ve kendi topraklarında çatıştığı PKK’ya karşı bölgesel yönetim ile işbirliği yaptı ve istihbarat bilgilerini paylaştılar. Öyle ki Türkiye Dışişleri Bakanı Bağdat’a gitmeden Erbil’i ziyaret etti.

Böylece Ankara ve Irak Kürdistan bölgesi gelişmiş ekonomik ilişkiler kurdu. Topraklarından günlük 600 bin varil petrol ihraç edilmesine izin verdi. Türkiye de onların gıda ve diğer tüketim ihyaçların karşıladı. Irak’taki toplam 8 milyar dolarlık ticaretin 2.5 milyar doları Türkiye ile gerçekleşiyor. Ankara, Erbil ile Bağdat’ın ayrılmasından yararlandı. Tahran’ın Irak’taki siyasi ve askeri hegemonyasını referandum anına kadar kırdı. Referandumun akabinde ittifak cepheleri değişti.

Türklerin endişe etkenleri

Türkiye Siyasi, Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Merkezi’nden araştırmacı Medaim Yanık “Türkiye’nin referandumla ilgili en büyük endişesi, referandumun Suriye Kürtlerinin çevreleyen endişeler ile geniş bir özerklik kurma arayışının çakışan zamanlamasıydı. Suriye’nin kuzeyindeki bu durum Türkiye’nin endişesini daha da artırdı. Çünkü PKK, Suriye’nin kuzeyinde, Irak’ın kuzeyinden daha yaygın ve etkilidir. Suriye’nin kuzeyinde PYD ve YPG, 900km’lik Türkiye-Suriye sınırının üçten ikisini kontrolü altına aldı. Öte yandan, Iraklı Kürtlerle olan iyi ilişkiler, Türkiye’nin Suriye’deki Kürtleri dolaylı olarak kontrol etmesine yardım etti” yorumunda bulundu.

Gözlemciler, Kürtlerin son zamanlarda Türk ekonomik tekeli olarak adlandırdıkları şeyi kırmaya çalışması, özellikle Rusya’nın Rosneft şirketiyle yaptığı anlaşma ile iktasadi ilişkilerini çeşitlendirmesi ile Türkiye’nin şaşkınlığa uğradığını düşünüyorlar. Fakat çeşitli uluslararası şirketlerden borç alsa da ağırlıklı olarak Türkiye’ye bağımlı olduğu gerçeği değişmiyor.

Zorunlu ilişkiler

Kürt referandumu, Ankara ile Tahran arasındaki ilişkileri güçlendirdi. Türkiye ile İran Kürt sorunundan çıkan ortak kaygılar nedeniyle yakınlaştı.

Geçtiğimiz dönemde Türkiye-İran ilişkilerini etkileyen keskin gerginliklere rağmen, ekonomik ilişkiler ve coğrafi yakınlık konuları iki ülke arasında temel bir soğuma faktörü olarak kaldığını belirtmekte fayda var. Ayıca Tahran ve Ankara, Kürdistan ayrılığı referandumuyla Irak’ı bölmekten vazgeçmek de dahil olmak üzere bir dizi dosyada anlaşmaya vardı.

Nitekim, bu referandum her ikisinde de Kürt azınlığının yüksek olması nedeniyle hem İran hem de Türkiye için tehlikeli bir durum. Resmi olmayan istatistiklere göre, İran’daki Kürtlerin oranı yüzde 10 ve çoğunluğu ülkenin kuzey-batısında yaşıyor ve İran Kürtleri, İran devriminden önce bile ayrılmayı arzuluyordu.

Türkiye’de Kürtler nüfusun yüzde 15 ila 20’sini oluşturuyor. Mustafa Kemal’in ardından Türk devletiyle çatışma içinde yaşıyorlar. Mustafa Kemal’in ardından Türk devletiyle çatışma içinde yaşıyorlar. Modern Türkiye’nin kurucusu Atatürk’ün benimsediği milliyetçiliğin genel prensipleri ve Türkiye’deki baskın milliyetçilik dolayısıyla Türk yetkililer Kürtlere baskı uyguladı. Kürtçeyi yasakladı. Bu nedenle Türkiye, güneyindeki Suriye Kürtlerinin bağımsızlık elde etme girişimlerini engellemek istiyor.

Bu nedenlerden dolayı hem Ankara hem de Tahran, taraflarca özel ilgi duyulan konulardaki gelişmelerle baş etmek için ikili siyasi ve güvenlik koordinasyon seviyesini yükseltmeye çalışıyor.

1979 yılından bu yana ilk kez İran Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Mohammad Bagheri geçtiğimiz 15 Ağustos’ta Türkiye’yi ziyaret etti. İran, Türkiye ile olan ilişkisinin “yeni ve önemli bir aşamaya” girdiğini ve işbirliği alanında önemli adımlar atıldığını açıkladı. Ziyaretten bir hafta sonra Türkiye Cumhurbaşkanı, İran’la Kürt militanlara karşı ortak bir operasyonun “daima masada olduğunu” söyledi. Diplomatik kaynaklar, Şark’ul Avsat’a Bagheri’nin gerçekleştirdiği ziyaretin önemli bir olay olduğunu; iki taraf, Suriye ve Irak konusunda anlaşma yapmaya istekli olmasaydı bu görüşmenin gerçekleşmesinin mümkün olamayacağını belirtti.

Sabahaddin Zaim Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Hukuk Profesörü Samir Salha Şark’ul Avsat’a , “Tahran ve Ankara arasındaki ilişkiler son yıllarda siyasi ve ekonomik olarak geriledi. Tahran Türkiye ile olduğu gibi bölgesel ve uluslararası oyuncularla ittifaklar kurdu. Ancak top şimdi İran sahasında. Türklerin Irak ve Suriye’deki Rus projesinin dışında olduğunu göstermeli” dedi.

Türkiye Kürtleri

İlk anlardan beri Türkiye Kürtleri, özellikle de Halkların Demokratik Partisi (HDP) Irak Kürdistanı’nın referandumuna destek verdi. Parti, referandumdan iki gün önce Suriye ve Irak’a birlik gönderme yetkisini yenilemek üzere meclise sunulan hükümet tezkeresini reddetti. HDP sözcüsü Osman Baydemir ‘Referanduma barış’ mesajını vererek, referandumu; ‘Irak’taki Kürt halkının demokratik hakkı ve herkesçe saygı duyulması gereken özgür bir ifade’ olarak tanımladı.

Türk uzmanları ve gözlemciler, “Türk uzmanları ve gözlemcilerinin, Türkiye’nin kuruluşundan bu yana Kürt sorununun(yaklaşık 80 milyon nüfusu ile) en büyük sorunlarından biri olduğuna katılmayanı yoktur. Çünkü devletin kurucusu Atatürk, Osmanlı İmparatorluğunu karakterize eden büyük etnik çeşitliliğin, çöküşün nedenlerinden biri olduğuna inanmaktaydı. O, doğmakta olan Türkiye Cumhuriyeti’nin aynı kadere düşmemesi için bu çeşitliliği önlemeye karar verdi. Araplar, Çerkezler, Lazlar ve Boşnakların yanı sıra Kürtlerin de Türkiye’de etnik azınlık haklarının reddine yol açan radikal yöntemleri, ardıllar da izledi” ifadelerini kullandı” ifadelerini kullandı.

Türkiye Kürtlerinin politik hakları şöyle dursun kültürel hakları bile söz konusunu olmadı. Aksine ikinci sınıf vatandaş muamelesi gören Kürtlerin yoğun olduğu bölgelerdeki Kürtler, ihmal edildiler.

1978 yılında kurulan Kürdistan İşçi Partisi (PKK) Türkiye Kürtlerini aynı çatı altında topladı. PKK 1984 yılında Türkiye’ye karşı ‘gerilla savaşı’ başlattı. Bu savaş Türkiye’de 40 bin cana, 500 milyar dolar ekonomik maliyete, siyasi kargaşaya ve toplumsal huzursuzluğa neden oldu.

Müzakereler ve Gerilemeler

Türkiye, 1980’lerde Turgut Özal’ın yönetimi sırasında, daha sonra da Başbakan Necmeddin Erbakan’ın döneminde barış görüşmeleri yaparak Kürt sorununu çözmeye çalıştı. Fakat başarız oldu. 2003 yılında AK Partinin iktidara gelmesiyle, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 2005 yılında Türkiye’de bir ‘Kürt sorunu’ olduğunu kabul etti ve Kürt sorununu çözmeye karar verdi. Kürtlerin yoğun olduğu alanlarda düzinelerce ekonomik ve kalkınma projesine paralel olarak bir dizi anayasal ve demokratik değişiklik de başlattı.

Türkiye’de tutuklu PKK lideri Abdullah Öcalan’la yıllarca gizli görüşmeler yapıldıktan sonra 2013 yılında silahsızlanma ve siyasi sürece girme hususunda partisinin üyelerine açık bir çağrı yapmasıyla “çözüm süreci” başladı. Ancak, iki yıllık mütareke, Suriye’deki hızlı gelişmeler dolayısıyla uzun sürmedi.

Riskler ve Çözümler

Bugün uzmanlar, mevcut boyutlarıyla Kürt sorununun sorunun uluslararasılaşma tohumları taşıdığına ve bunun gerçekleşmesi halinde Türkiye için tehlike oluşturacağına inanıyorlar. Türk hükümeti görüşmeler yoluyla yıllardır kendi vizyonunu çözüm yolunda denedi. Kürtlerin birçok sorununa rağmen Erdoğan liderliğindeki Türk siyasetçileri ‘Türkiye’de bir Kürt sorunu yok’ bildirgesi ile müzakereleri sona erdirdi.

Türkiye, hala vatandaşlık ilkesini benimseyen ve ülkenin kültürel, etnik ve etnik çeşitliliğini dikkate alan bir anayasadan yoksundur. Kürt sorunu uzmanı Vahdeddin İnce “Kürtler için özerk bölge kurulması gerçekçi değil, bu çabaların başarılı olabileceğine dair bir işaret yok. Türkiye gibi güçlü bir askeri ve ekonomik devletten, coğrafi bölgelerin silahlı çatışma yoluyla çıkarılması imkansız” dedi.

Türkiye Kürtleri… Tarihi ve Politik açıdan

80 milyondan fazla olan Türkiye nüfusunun yüzde 20’sini Kürtler oluşturuyor. Genellikle Doğu Anadolu’da yaşıyor. Dünyadaki Kürtlerin sayısının 20 ila 30 milyon arasında olması nedeniyle Orta Doğu’da bağımsız bir devlet bünyesinde bulunmayan en büyük etnik grup olduğu tahmin ediliyor. Kürtlerin Irak ve Suriye’deki hareketleri Türkiye için bir kaygı kaynağı kabul ediliyor.

-Türkiye’de Kürt sorununu ele alırken çeşitli siyasi parti ve resmi kuruluşlar ‘doğu sorunu’ olarak dile getirmişlerdir.

-AB ülkeleri Kürt vatandaşlarını azınlık olarak kabul edip Türkiye’den onlara azınlık haklarını vermesini talep ediyor.

-Bu süreç 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan, Adan Menderes liderliğindeki Demokrat Parti’nin (DP) 1950 seçimlerine katılmasıyla çok partili döneme geçene kadar devam etti. DP’nin liderliğe gelmesiyle 27 yıllık Cumhuriyet Halk Partisi yönetimi sona erdi. Adnan Menderes’in 10 yıllık iktidarı 1960 ihtilaline kadar sürdü. DP’nin düşürülmesiyle Süleyman Demirel başa geldi. Demirel, azınlıkların haklarını tanımaksızın Menderes’in yolundan giderek, dini ve kültürel baskıları azaltma siyaseti güttü.

-40’ın üzerinde ırkın bulunmasına rağmen o milletlerin hakkını kanun ile savunmak yasaktı. Kamusal alanlarda Türkçe dışında bir dilin kullanılması yasaktı.70’lerde azınlık haklarının konuşulması önem kazandı, fakat siyasi çeşitliliğin benimsenmesine rağmen, kanunların değiştirilmesi söz konusu olmadı.

-1970’lerin sonrasında İslami hareketin ve “laik” partilerin ortaya çıkışı, Necemettin Erbakan liderliğinde Milli Nizam, Milli Selamet, Refah ve Fazilet partilerinde Kürt oyları hesap edilmemiş oylardan oldu. Daha sonra Kürt meselesi normalleşmeye başladı. 2001 yılında kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) bünyesinde birçok Kürt kökenli kişi yer aldı.

– Adalet ve Kalkınma Partisi 2002 yılında iktidara geldiğinde, tüm etnik grup, entelektüel akımlar, siyasi ve dini ideolojiler, tarikatlar ile Türk toplumunun tüm bileşenlerine karşı açıklığı, seçim vaatleri olarak kullandı.

-Bu vaadler, Türkiye’de demokratik yaşamı tüm alanlarda geliştirmek amacıyla Türk parlamentosu tarafından çıkarılan hukuki paketler şeklinde uygulandı. Demokratik paket adı verilen bu uygulamaların sayısı 10’a ulaştı.

-Kürt kökenli üyeler de dahil olmak üzere AKP üyeleri bu demokratik ve ulusal hakları savunan parlamenterlerin önde gelenlerindendi.

– Kürtlerin haklarını talep eden, Halkların Demokratik Partisi genel başkanı Salahaddin Demirtaş, 2014 yılında cumhurbaşkanlığı için rekabet etti. Ancak, 2016 yılında tutuklandı ve terörizmi desteklemekle suçlanıyor.