Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Düşmanla müzakere etmek | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

İngiltere Maliye Bakanı Philip Hammond, cuma günkü televizyon röportajının ardından uygun ifade seçememesinden dolayı özür dilemek için, Twitter üzerinden açıklama yapma durumunda kaldı. Yapmış olduğu bu röportajda; Theresa May Hükümeti Bakanlar Kurulu içerisinde herhangi bir çekişmenin varlığını reddederek bütün bakanların ‘düşman’la yapılan bu zor müzakereler esnasında tam bir görüş birliği içerisinde olduklarını ifade etmişti.

Burada ‘düşman’ İngiltere ile son müzakere turlarını yürüten Avrupa Birliği’dir.

Michel Barnier’in liderlik edeceği bu müzakereler, belki de müzakere tarih kitabına, müzakere üzerine müzakere ajandasının mucidi olarak veya kapalı devre görüşmeler ajandası olarak girecek.

İki taraf arasında olan müzakereler; mesela bir ülke ile diğer ülke arasında, Amerika ve Çin’in Güneydoğu Asya ekonomik birlikleri ve Kanada’nın Avrupa birliği ile yaptığı gibi ülke ile birlikler arasında, örnekleri binleri bulmaktadır.

Küreselleşme, malların ve kişilerin sınırlar ötesine hareket etmesine imkân tanırken ve aralarına oluşabilecek anlaşmazlıkların çözümünde ortaya konacak araçların tayin edilmesi problemlerine yol açtı.

Küreselleşme çağında bu alandaki gelişmeler, herhangi bir sözleşmenin şartlarını ve çerçevesini belirleme işini, öncesine nispetle çok daha kolay kıldı.

Bunun da ötesinde bu sınır ötesi anlaşmalar için hazırlanmış Pettmblat veya daha önceden örnek şablon olarak bilinen şeylerin İnternetten indirilmesi ve içeriklerinin doldurulması mümkündür.

Görüşmelerin içerikleri ise; ticari anlaşmalar ve gümrük muafiyetleri. Bu da çok kolay bir işlemdir. Zira kırk yıldır İngiltere ile 27 ülke arasında yürütülen gelişmiş örnekleri vardır.

Buradan Avrupa Gümrük Ticaret Bölgesi’nin genişlemesi ortaya çıkmıştır ki bu durum İzlanda, İsviçre ve Türkiye’yi kapsamaktadır. Sonra bu malların çift yönlü parasal değeri ve hangi harcın buna terettüp edeceği ele alınmıştır.

Sonrasında ise ülkeler arası serbest ticaretle bağlantılı olarak bunu gerçekleştirecek şahısların da serbest dolaşımının düzenlenmesi gerekmektedir. Bu sadece tır sürücülerini kapsamamaktadır. Sınırlarda vizelerle beraber pasaportlara vurulan mühürler için sınırlarda durmak, trafik akışını durdurmakta ve kilometrelerce uzayan kuyruğa neden olmaktadır. Sadece bu da değil, şirketlerde ve iş dünyasında çalışan binlerce çalışan bundan etkilenmektedir.

Burada, 28 değişik ulustan, belki de tamamından ve bu 28 ülkede uzun süre ikamet etme hakkı bulunan başka ülkelerin vatandaşlarından bahsediyoruz. Sonrasında aralarında oluşabilecek anlaşmazlıklardaki çözüm araçlarının nasıl olacağından. Bu Avrupa mahkemesi midir? Veya ihracat ve ithalat yapan ülkenin mahkemesi midir? Veya coğrafik olarak problemin ortaya çıktığı yer midir? Veya bu bölgeler dışında tamamen yeni bir taraf mıdır?

Niyetler halis olur, maksat da karşılıklı en yüksek ekonomik çıkarın gerçekleştirilmesi olursa, iş son derece kolaydır. Örnek verecek olursak; şirketler, küçük işletmeler, atölye sahipleri ve çiftçiler bu anlaşmaları imzalıyorlar.( iki şirket veya iki taraf, bunlardan birisi İngiltere diğer taraf dünyanın herhangi bir yeri) Gümrük tarifeleri ve anlaşmazlıkların çözümü Dünya Ticaret Örgütü çerçevesinde düzenlenmiştir. Vali yardımcısı Danyal Kozitşenizki kendi seçim bölgesinde ( İngiltere’nin ortasında bulunan Shropshire) çiftçilerden oluşan bir heyet eşliğinde Moskova’ya gitti ve 2015 yılında Rus ithalatçılarla 22 milyon sterlin değerinde doğrudan anlaşma yapma başarısını gösterdi.

Bu örnek uygulamaların Avrupa Birliği ile İngiltere arasındaki duruma uygulanması, meselenin diğer yönlerini de dikkate alarak kolay olacağı varsayılabilir. İngiltere’nin Avrupa Birliği’ne olan üyeliğinin halk oylamasıyla sonlandırılmış olması, iki ucu keskin bir silah olarak durmaktadır.

Üzerine dayanılacak ticari örneklerin varlığı, görüşmeleri kolaylaştıracağı varsayılabilir. Diğer taraftan ise, iki tarafın farklı bakış açılarından kaynaklanan birçok komplikasyonlar öne sürüyorlar, bunların en başında da mali konular geliyor.

‘Üzerinde güneş batmayan imparatorluk’ olarak kurulan İngiltere, meseleye tüccar mantığıyla bakmaktadır. Ticari vaadin uygulanması, İngiliz zihniyetindeki genlerin bir parçasıdır. Avrupa bütçesinden payını ödeme sorumluluğu 2020 yılında bitmektedir. Yani İngiltere’nin cömertliği iki yıldan fazla devam edecektir. Brüksel meseleye siyasi bir mücadele olarak bakmaktadır. Daha da büyük komplikasyon ise, yaklaşık 3,5 milyon Avrupa ülkesi vatandaşının İngiltere’de, yaklaşık 1 milyon İngiliz vatandaşın da Avrupa’da ikamet ediyor olmasıdır.

Çoğu Avrupalı, İngiltere’de sıkı bir şekilde çalışıyor ve bunun yanında gerekli korumayı da elde ediyor. İngiliz, vergi mükellefi tarafından desteklenmektedir. Yaşam seviyeleri kendi asıl ülkelerinden çok daha iyi bir durumdadır. Elde ettikleri gelirin büyük bir kısmını ailelerine gönderiyorlar ve bu paralar güney ve doğu Avrupa ülkelerinde harcanmakta, İngiltere’de ise harcanmamaktadır.

Buna karşılık İngilizlerin üçte ikisinden fazlası Avrupa’da yaşamaktadır. (Özellikle İspanya, Portekiz, Yunanistan, Kıbrıs, İtalya ve Romanya) Buralarda ya yatırımcı olarak veya sıcak iklimi tercih eden emekliler olarak bulunuyorlar. Bu ülkelerde iş imkânları meydana bulup, cömertçe para harcıyorlar.

Barnier liderliğindeki Avrupa müzakere heyeti, bütün müzakere maddelerini bir kenara bırakarak parasal konuya yoğunlaşıyor. Gazeteler bunu, ‘Boşanma uzlaşısı’ olarak isimlendirdi. Gözlemciler bu durumu, başka şartları eklenmesi mukabilinde daha fazla meblağ ödetmek için İngiltere’ye yapılan bir şantaj olarak değerlendiriyor.

İngiliz müzakereci, İngiltere’nin vatandaşların haklarını sağlamak isterken, Barnier ise, bu uzlaşının sağlanması için ne kadar meblağ ödenmiş olursa olsun ikinci şartın Avrupalılara İngiltere’de yerleşim hakkının verilmesi olmasında ısrar ediyor. Yaklaşık 700 bin İngiliz’in, hayatı boyunca biriktirdiklerini, Avrupa ülkelerinde gayrı menkule yatırdığı biliniyor. Mesele sadece onların sivil haklarından ibaret değildir, bilakis ekonomik konumlarının ne olacağıdır. Avrupa Birliği’nde kalma taraftarları hariç, bütün gözlemciler, Avrupalı müzakerecinin taktiğini iki yönlü vakit kaybı olarak görüyorlar; Brüksel İngiltere’ye en korkunç ekonomik zararı vermek istiyor. (Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Avrupalı ülkelerin çekeceği ekonomik sıkıntıları önemsemiyor. Zira o otokratik yapıya sahip ve burada seçmen yok, ya da seçim sandığında bulunduğu konumu kaybetme korkusu yok) Bu şekilde diğer ülkeler için caydırıcı bir ders olsun da birlikten çıkmak için oylama yapılmasın. ( Danimarka, Hollanda ve Polonya gibi)

İkincisi; Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği İngiltere’den Avrupa’ya para akışı anlamına gelen müzakerelerin uzamasını arzu ediyor. Zaman geçtikçe İngiltere içindeki durumun değişmesi ve içlerindeki ihtilaflardan dolayı kamuoyundaki birlikten çıkma yönünün kalmaya doğru dönüşmesi ümidi oluşturmaktadır.

Bu çerçevede İngiltere Maliye Bakanı Hammond’ın dil sürçmesindeki gibi, bizler bu düşmanla mücadele etmede fikir birliği içindeyiz. (Bu arada Hazineden Sorumlu Bakan, Maliye Altyapı Bakanlığı ve Elizabeth Thres aynı gün Avrupalı temsilcilerle dostane görüşmeler yapıyordu.)

İngiltere Maliye Bakanı Hammond, büyük baskılara maruz kalmaktadır. Dil sürçmesinden saatler önce, Leydi Thatcher döneminin eski Maliye Bakanlarından Lawson, BBC’ye, Maliye Bakanı Hammond’ın görevden derhal alınması gerektiğini söyleyerek, onu İngiltere’nin çıkarlarına ters hareket etmekle itham etti. Hammond, Avrupa Birliği’nde kalma taraftarlarından idi.

Geleneksel muhafazakâr seçmenlerin görüşünü yansıtan, “The Daily Telegraph” ve “Spektatör” (muhafazakârlar gençlerin sözcülüğü yapan) dergisi Hammond’un görevden alınmasını istedi.

Neden mi?

Hammond, Avam Kamarasında Hazine Komitesi önünde Brüksel ile anlaşma yapılmaması ve İngiltere’nin birlikten çıkıp dayatılan ücretlerden muaf tutulmadığı sürece, gümrük düzenlemeleri yapmak için, sınırları düzenlemek, işletmeler ve tesisleri desteklemek için tedbir olsun diye bütçeden herhangi bir ödenek tahsis etmeyeceğini belirtti. Bu düzenlemelerin olmaması, teklifin zayıf olması durumunda, Brüksel anlaşmayı reddetmenin ciddiyetini anlamazsa, İngiliz müzakerecinin konumunu zayıflatır.

Bu durum nükleer silaha sahip olmaya benziyor. Düşmanınız, füzelerinizin atılmayacağını biliyorsa, düşmanın sizin sınırlarınızı zorla işgal etmesini önleme stratejinizi kaybedersiniz. Bu da seni yok edebilir.