Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Bağdat, Kürdistan krizinin çözümünde yanlış yapmamalı | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

“Kürtler, bağımsızlık referandumuna oynayarak çok şey kaybetti” çıkarımına ulaşmak için kişinin açıklama veya detaylara girmesine gerek yok. Fakat bu kayıp, Irak’ın kendi bütünlüğünü koruma savaşını kazandığı anlamına gelmiyor. Veyahut merkezi hükümetin referandumdan sonra Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’yle (IKBY) giriştiği çekişmede askeri, siyasi ve iktisadi operasyonlarla son verdiği konusunda emin olması gerektiği anlamına da gelmiyor.

Irak’ın bütünlüğünü muhafaza etme savaşının şu anki ortamda kazanılmış olması uzak bir ihtimaldir. Etnik hegemonya hesaplarından ya da bölgesel çatışmalardan uzak bir şekilde Irak’taki bütün oluşumlar arasında birlikte yaşamak için bir çözüm bulunmadıkça durumların istikrara kavuşacağını düşünenler yanılıyor.

Mesele, sadece Kürtlerin meselesi değil. Çünkü Sünniler de marjinalleştirilmekten, Şii milislerin büyümesinden ve İran’ın despot nüfuzundan dolayı rahatsızlık duyup yakınıyorlar. İran’ın despot nüfuzu, Şii tarafları tutumlarında radikal olmaya sevk ediyor. Böylece Şiiler, iradelerini diğerlerine dikte edebileceklerini zannediyorlar. Şiiler, Irak’ın vatandaşlığa, eşitliğe ve azınlıkların haklarını korumaya dayalı kimliği gerçekleştirmede başarısız olmasından dolayı vaziyetin şu anki durumlara ulaştığını söyleyenleri görmezden geliyorlar. Irak, azınlıkların etnik, mezhepsel ve bölgesel aidiyetlerine göre insanlar arasında ayrımcılık yapılmayan bir vatanın parçaları olduğunu göstermede başarısız oldu. Böyle bir vatanda baskı mekanizması, diğerlerinin üzerinde hâkimiyet kurmak ve haklarına el koymak için bir araç değildir.

Bu hafta Washington’u ziyaret eden Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Usame el-Nuceyfi’yi ABD yönetiminden İran’ın nüfuzuna karşı koymak için Iraklı Sünnileri silahlandırmasını istemeye, bu gizli endişeler sevk etti. Sünniler, federal hükümette yer alsalar bile İran tarafından desteklenen Şii milislerin nüfuzunun arttığı bir ortamda kendilerini güvende hissetmeyecekler. Sünniler, Lübnan tecrübesinin Irak’a kopyalanmasından kaygı duyuyorlar.

Bu endişeler, sadece Sünnilerle sınırlı değil. Çünkü Şiiler arasında da Irak sahasında mezhepçiliğin üstün gelmesini reddeden, milis gücünün büyümesine ve İran nüfuzunun artmasına karşı çıkan kimseler var.

Bu çerçevede referandum krizinde tedavülde olan bir rivayete işaret edilebilir. Özetle İran Devrim Muhafızlarına bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani, Iraklı Kürt liderlere “Eğer inatçılığınız ve ısrarınız devam ederse sizi dağa geri yollayacağız” diyerek referandum ya da bağımsızlık düşüncesinin sonuçlarına karşı kendilerini uyardı. Kürtler de referandum esnasında ve sonrasında karşılaştıkları şeylere işaret etmek ve Kürtlerin rüyasını boşa çıkarmada İran’ın rolünü kanıtlamak için bu rivayeti nakletti.

Bu rivayetin doruluğuna bakılmaksızın Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın referandumun ağır bedeli olacağı ve ayrılık senaryosunun meydana gelmesine müsaade etmeyeceği hususunda alenen gözdağı verdiği gibi İran’ın Iraklı Kürt liderlere şiddetli uyarılarda bulunduğu bir gerçektir.

Tabi Kürtlere gelen uyarılar sadece bunlarla sınırlı değildi. Aynı zamanda ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Avrupa Birliği ve diğer taraflar Kürtlerden referandumu ertelemelerini talep ettiler. Kürdistan yönetimi, bütün bu uyarı ve istekleri görmezlikten gelerek iç, bölgesel ve uluslararası konjonktürü okumada ve hesaplamada yanılgıya düştü. Bağımsızlık ivedi bir şekilde gerçekleşmese bile Kürdistan yönetimi, referandum sonucunu emri vaki yapıp bağımsızlığı empoze edebileceğini zannetti.

Bugün olabilecek en kötü şey, hem Bağdat’ta hem de IKBY’de yanlış hesaplamaların devam etmesidir. Bağımsızlık, Kürtler için emrivaki politikasıyla gerçekleşmedi. Aynı şekilde Bağdat’ın konuştuğu birlik ve bütünlük de, kuvvet zoruyla gerçekleşmesi mümkün değildir. Şu anki sahneden Bağdat’ta İran ve Türkiye’yle işbirliği yaparak askeri, iktisadi ve mali yaptırımlarla IKBY’e boyun eğdirebileceğini zanneden tarafların olduğu görülebilir. Zira İKBY’deki iki ana parti (KDP ve KYP) arasında karşılıklı suçlamalardan ve İKBY’i referandum macerasına sürükleme sorumluluğunu Mesut Barzani’ye yüklendikten sonra Kürtler arasında anlaşmazlıkları körüklemek isteyen başka taraflar da var. Şu açık ki bağımsızlık senaryosunun tekrar etmemesinin tek garantisinin Kürtleri ayırarak iki farklı idare altında iki yapıya ya da iki bölgeye ayırmak olduğunu düşünenler var.

Bu çerçevede halkın öfkesini Kürt yönetimine karşı artırmak için mali ve iktisadi yaptırımlar genişleyebilir. Çünkü Kürt yönetimi, yaşam gereksinimlerinin baskısı altında gösterilere başlayan görevlilerin maaşlarını ödeyemedi.

Kürtleri bölme siyasetine ya da askeri ve siyasi yaptırım politikasına oynamak, IKBY ile olan krizin çözümü ve Irak’ın bütünlüğünün bir garantisi değildir. Kürtler, referandum yapma konusundaki ısrarlarında hata yaptıkları zaman, Haydar İbadi hükümeti de IKBY liderlerinden gelen diyalog çağrılarını görmezden gelerek aynı hataya düşmemesi gerekiyor. Irak’ın adaletsizlik ve marjinalleştirme mirasını düzeltmek ve birliğinin garantisi olacak vatandaşlık devletini inşa etmek için bütün grup ve oluşumları barındıran diyaloglara ihtiyacı var.