Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Keşke bölüşseler miydi? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Bugün, yetmiş yıl önce, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Filistin topraklarının yüzde 55’ini bir Yahudi devletine, Kudüs ve Beytüllahim şehirlerini uluslararası vesayet altına kalan bölgeleri de Filistin devletine verilme kararı aldı.
Literatüre ”BM Genel Kurulu Filistin’in bölünmesi” adlı 188 numaralı karar adil miydi? Asla!

Ne objektivite açısından ne duygusal ne de vatani açıdan adil değildi.

BM silah gücüyle, ‘Stern’ ve ‘Haganah’ türü terörist örgütlerle gelen yabancı bir azınlığın lehine toprak vererek, Müslüman, Hristiyan ve Yahudilerden müteşekkil çoğunluktaki asıl toprak sahiplerinin aleyhine bir karar almıştı.

Durum buyken, Siyonist hareket oylama öncesindeki haftalar boyunca bölünmesi lehine çoğunluğu sağlamak amacıyla, tüm nüfuzunu ve imkanlarını seferber etti.

BM’ye üye ülke sayısı o zaman 57 ülkeydi. Tayland oylamaya katılmadı. Siyonist etki, ABD, Rusya ve Fransa’nın öncülüğünde, kararın lehine 33 oy hakkı elde etmeyi başarırken, Arap ve İslam ülkeleri ile birlikte Yunanistan, Hindistan ve Küba’nın yanı sıra 13 ülke ret oyu kullandı. Çatışmadaki tarafsızlığını bahane eden İngiltere dahil 10 ülke çekimser kaldı.

Olayın üzerinden çok zaman geçti, Arap ve Müslümanların 70 yıl önce zulüm ve haksızlık sayılan karar, silah gücü, Yahudi ekonomik gücü ve Siyonist etkiyle ete kemiğe büründü.

Bununla beraber, Filistinliler ve Araplar ise bunun çok daha azını talep ederken, İsrail ise bunu da vermeye dahi yanaşmıyor.

Kaderin cilvesi mi, yaptıklarımızın sonucu mu? Dört mezhep imamından biri olan İmam Şafii bunun cevabını asırlar önce şiirle veriyor:

‘Zamanı suçluyoruz, suç bizde.
Hatta zamanın tek suçlusu biziz.
Suçu yokken zamanı suçluyoruz.
Oysa Zamanın dili olsa bizi suçlar…’

Hayır, kader insanlara cilve de şaka da yapmaz. İnsanlar ancak ektiğini biçer.

1956 yılı Süveyş Savaşında İsrail’in Gazze’yi ilk defa işgal ettiği ve sokağa çıkma yasağı uyguladığı sıralarda, aile büyüklerinin ve yaşlıların, ‘keşke (Filistin-İsrail diye) bölünseydi de savaş çıkmasaydı’ demelerini duymak, çocuk halimle kolay değildi.

İsrail’in çekilmesinden sonra bu tür konuşmalar birden kesildi ve umutlar 5 Haziran 1967 savaşına dek yeşermişti. Bu savaşın başlamasına kadar, herhangi bir Arap, en çılgın hayallerinde dahil, Filistin’in tümünün özgürleştirilmesinden aşağısını kabul etmiyordu. Sonrası malum, büyük felaket geldi ve ardından acı dolu cümle Gazze’de de Filistin’in diğer bölümlerinde de dillendirildi: ‘Keşke (Filistin-İsrail diye) bölüşselerdi’…

Kırılma anlarında ılımlı çözümlerin kabul edilmesi cesaret işidir; ama, sloganlara ve söylenen her şeye inanan insanlar, tünellere içine tünemiş veya korunaklı duvarlar veya mikrofon arkasından konuşan liderler için direnişçi ve retçi duruşların kabul edilmemesinin en kolay seçenek olduğunu bilmiyor.

Bu inkarcı duruşun faturasını ancak çocuklarını kaybeden anneler, içi ağlarken dik görünmeye çalışan adamlar fakirliğine ve en basit gereksinimlere muhtaçken asil davranan işgal altındaki vatandaş öder, hal bu ki liderleri yüzme havuzları ve ince kalmalarını sağlayan fitness salonları olan lüks evlerde yaşarken.

Böyle bir durumu nasıl nitelersiniz?

Bana gelince, durumu özetleyen nitelemeyi yazmaktan utanıyorum.

Şurası bir gerçek ki, Filistin Liderliğinin yaşadığı bu çarpık durum yeni değil. Hatta ve hatta bu durum yetmişli yıllarda yaşananların uzantısı, bozulma ve ardından daha da kötü bir bozulma.

İç barışın mezarını da şimdi kendi söylemleriyle kazıyorlar.

Hamas ve Fetih arasında ana konusu ‘Güçlendirme’ olan sözlü savaş başladı. Fetih sorumlusu Hamas’lı memurlara ‘evinize gidin, size aylık yok’ diye bas bas bağırıyor. O kadar!

Yanıt olarak, Hamas’lı bir yetkili örgütünün silahlarını teslim etmesi konusunda, ‘ancak rüyanızda görürsünüz’ diyor.

Gazze mülteci kamplarında yaşayanlar ‘Liderlerimizin çoğu işi gücü bırakıp evlerine gitseler ve Filistin Halkına rüya ve vehim satmayı bıraksalar ne kadar güzel olur’ dediklerini duyar gibi oluyorum…

Ve neredeyse ‘bölüşseler yeter ki barışsalar’ cümlesini duyar gibi oluyorum…