Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Arap kamuoyunun 2018 öncelikleri | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

“Öncelikler hakkında konuşalım” dediğimizde politikacılar, düşünürler ve kamusal harekete ilgi duyanların yöneldikleri zaruri çıkarları kastediyoruz. Bu konudaki çalışmalar iki seviyede yürütülür: Akıl ve kanaat seviyesi…

Ulusal düzeyde fikir birliği veya uzlaşmalara ulaşmak için tartışma ve diyalog seviyesi. Son üç yılda olduğu gibi önceliğimiz hala şu şekildedir: Arap Ulusal Devleti.

Bir yandan istikrarı artırmak diğer taraftan da geçiş dönemine girip durumu nasıl kurtarabileceğimizi düşünmek gerekiyor.

İstikrarın güçlendirilmesi ve kamu ile makamlar arasındaki güvenin artırılması için katılım ve kalkınma sistemlerine yönelik kademeli değişim gerçekleştirilmelidir.

Bu konu öncelikli olarak kalmaya devam ediyor. Zira karışıklık yaşayan devletler iki kısma ayrılıyor; Birincisi: Hala varlığı tehdit altında olan devletler.

İkincisi: rejimin devam ettirilmesini sağlamak için veya iç siyasi tarafların dışarıyla menfaat ilişkisi içerisinde bulunmalarından dolayı harici bir eksene yönelme eğiliminde olanlar…

İkisi veya iki kısmın bazı yönleri Libya, Irak, Suriye ve Lübnan’daki durumla uyuşmaktadır.

Bu ülkeler –Tunus da dâhil- katılımcı demokrasiye doğru değişmeye çalışıyorlar. En eski (halkçı) girişimler Arap Baharı olmadan önce Lübnan’da yapıldı. Bugün Lübnan’da devletin varlığı tehdit altında değil, ancak ülke iki ana siyasi yapı tarafından İran eksenine katılmaya zorlanıyor. İran’a teslim olmanın kendilerine güç verdiğini düşünüyorlar çünkü İran silahlı partisi onlardan memnun.

Libya’ya gelince, devletin varlığı, bölgesel bölünme tehdidi altında: Batı (uzlaşma hükümeti) ve Doğu (Parlamento hükümeti). İkisinin çatısı altında Özellikle de Batı Libya’da, onlarca bölgesel milisler konuşlandırılıyor; bunlar daha ziyade El-Kaide ve DEAŞ kamplarıdır.

Libya için geçerli olan şey neredeyse Suriye için de geçerlidir. Rejim halkın geri kalanını (tehcir, göç ve öldürme sonrasında) Rusya Federasyonu ve İran’ın mezhepçi milislerinin gücüne tabi tutma ve boyun eğdirme eğiliminde. Ancak Rusya da dâhil olmak üzere birçok taraf Suriye’nin bölünmesine karşı uyarıda bulunuyor. Çünkü ABDliler kendi kontrollerinde bir Kürt-Arap ordusu kurulduğunu ilan ediyorlar, Türkler ayrıca Kuzey Suriye’de Kürtler ve ordularıyla savaşmak için kendilerinin denetleyip yönettiği bir Arap ordusu kuruyorlar!

Suriye topraklarında konuşlandırılan Rus, Amerikan, İran ve Türk askeri üslerini eklersek, Suriye çıkmazının ne kadar derin ve çok yönlü olduğunu fark ederiz! Devlet otoritesi olup olmama yönünden Suriye’nin çıkmazı Libya’nın çıkmazından daha düşük göründüğü gibi Irak’ın çıkmazı da Lübnan’ın çıkmazından daha düşüktür. Ancak Lübnan’ın aksine, Irak’ta bir kesim hala İran’ın işgaline karşı çıkıyor. Lübnan’da İran işgaline karşı duran 14 Mart Muhalefet Partisinin çökmesiyle herkes İran’a boyun eğme eğilimi göstermektedir. Ancak iktidar mücadelesi ve kaynakları ele geçirme açgözlülüğü, herkesi İran’ı memnun etme rekabetine sürüklüyor. Zira herkes bir pay kapmak peşinde!

Değişimi başaran Tunus’taki durum daha mı iyi görünüyor? Fazla değil. Libya ve diğer yerlerden sızması bir türlü bitmeyen terörizmi ve ayrıca günden güne kötüleşen sosyal dosyası var. Ülkenin bir kısmı iktidar itibarını kaybetmiş durumda ve herkes kendinde iktidara ve Sultana karşı çıkma, gösteri yapma ve kampanya yürütme cesareti görmektedir. Yemen, kaosun ortasında tuhaf bir yer. Ali Abdullah Salih’in Husiler tarafından öldürülmesiyle, eski otoriteyi bir şekilde yakalamayı konuşmak artık mümkün değildir. Bilakis artık İran’ın desteklediği silahlı milisler var. Bunların sayısı az ve efsanevi iddialarla avunup duruyorlar. Bunların düşmesi an meselesidir. Ancak arkalarından bırakacakları nefret ve anlaşmazlıkların silinmesi onlarca yıl alabilir. Bu ülkeleri bu çıkmazlardan kurtarma çalışmaları nasıl yapılabilir?

Bunu Libya için yapmaya çalışanlar var, çünkü komşu ülkeler bu iç kargaşadan etkileniyorlar. Fakat diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi Libya’da bulunan Araplar da parçalanmış durumda ve her biri farklı bir tarafı destekliyor. İki tarafın savunduğu iki meşru ilke hususunda uzun süredir tereddüt içerisindeyim: Uluslararası meşruiyet ve seçilmiş parlamento. Fakat bir kaç gün önce, birisi Uzlaşı Hükümeti’ne (!) sadık iki milis arasında çıkan çatışmada onlarca insanın öldürüldüğü Trablus Havaalanı olayından sonra, milis birliği olmadığı için! Parlamento hükümetini destekleme eğilimindeyim!

Libya’daki durum kötü olmasına rağmen, Suriye’nin durumundan hala daha kolay…

Zira başlıca dış güçlerin müdahalesi sözkonusu: İranlılar, Ruslar ve Türkler…

Hepsinin ordusu, milisleri ve askeri üsleri var. Ayrıca her birinin Suriyeli silahlı adamları var. Hem uluslararası devletler hem de İtalya’nın Libya’ya müdahale ettiği doğrudur. Ancak Mısır, Cezayir ve Tunus’un olası Libya çözümünde müdahil olduğu da doğrudur. Suriye’de artık- rejimi destekleyen de dâhil olmak üzere- gerçekten aktif bir Arap partisi yok! Dolayısıyla (ve bu benim bakış açım) artık bir çözüme erişmek eskisinden çok daha zor ve karmaşıktır. Peki, milyonlarca yerinden edilmiş kişilerin dönüşü ve ülkenin yeniden imarı nasıl gerçekleşecek? Yabancılar birçok yere yerleşmiş durumdalar. İranlılar, Türkler, Amerikalılar ve Ruslar tarafından işgal edilen alanlar ne olacak? Suriye’de Kürt sorunu nasıl gelişecek?

“Arap kaosu sonrası” meselesi ve “Arap ulusal devleti” nin kurtarılmasının önceliği üzerinde biraz duracak olursak, bu önceliğin ve müdahil olma imkânının iki şeyden oluştuğunu görürüz: Sorunlu Arap devletlerinin işlerine yabancı askeri ve siyasi güçlerin müdahalesine karşı koymak için Arap uzlaşısının sağlanması. Diğeri ise: asgari, Arap ülkelerinin herhangi birinde bir bölünme olmaması hususunda bir uzlaşının olmasıdır ki bu şekilde yeni kaosların önü alınmış olsun ya da en azından uzlaşıya dayalı çözümlerin önündeki engeller kaldırılmış olsun.

Bazı Arap ülkelerinde patlak veren kaosu ve bunun üstesinden gelebilme hususundaki Arap yetersizliğini, uluslararası sistemin mekanizmalarına ve dış müdahalelere engel olma meselesini etraflıca idrak etmek zorundayız. Bu dış müdahalelerin en önemli aktörlerinin İranlılar, Ruslar, Amerikalılar ve Türkler olduğu aşikârdır.

Bunlar sadece Suriye’ye değil aynı zamanda kırılganlık ve istikrarsızlığın olduğu diğer ülkelere de müdahale ediyorlar.

Bu meseleler 2018 yılında, Arap siyasetçilerin ve düşünürlerin ana meşguliyeti olmalıdır.