Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Türkiye’nin Ghandi’si, Atatürk’ün Partisi’ni muhalefetin sembolü yapabilecek mi? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Birçok gözlemci, CHP Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Türkiye bir korku tünelinden geçiyor” şeklindeki değerlendirmesini haklı buluyor. Türkiye’nin müttefikleri olan batılı ülkeler, uluslararası insan hakları kuruluşları ve basın özgürlüğü kuruluşları, Türkiye’nin Recep Tayyip Erdoğan yönetiminde, 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan başarısız darbe girişiminden sonra baskıcı bir döneme girdiğini ıspatlamak için Kılıçdaroğlu’nun bu söylemini kullanıyor. Hükümetin darbe girişiminden sonra olağanüstü hal (OHAL) ilan etmesinin ardından ülkede, ordu başta olmak üzere birçok devlet kurumunun yeniden yapılandırılması için geniş çaplı faaliyetler yapılıyor. Bu kapsamda, Fethullah Gülen destekçisi oldukları gerekçesiyle çok sayıda resmi görevli tasfiye ediliyor. Hükümet, Gülen’i 15 Temmuz darbe girişiminden sorumlu tutuyor ancak tasfiyeler, Gülen hareketi üyelerini aşarak iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’ne (AK Parti) muhalefet eden herkesi tasfiye etmeye yönelmiş durumda. Şuana kadar 60 bini aşkın kişi tutuklanırken 160 binden fazla resmi kurum personeli görevlerinden uzaklaştırıldı.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün partisi olan ana muhalefet partisi konumundaki CHP’de Kemal Kılıçdaroğlu yeniden başkanlık koltuğuna oturdu. Kılıçdaroğlu, CHP Başkanlığı görevini 2021 yılına kadar sürdürecek. Kılıçdaroğlu, 4 Şubat günü düzenlenen CHP kurultayında, gelenekçi rakibi Muharrem İnce’nin önünde 790 oy olarak yeniden Parti Başkanı seçilirken, İnce ise 447 oyda kaldı. Kurultay sonrası yaptığı konuşmada, Erdoğan hükümetini yıkana kadar mücadelesini sürdüreceğini belirten Kılıçdaroğlu, “Bugünden sonra yürüyüşümüz Erdoğan hükümetini yıkana kadar sürecek” ifadelerini kullandı.

Zor bir süreç

CHP’lilerin “Türkiye’nin Ghandisi” dediği Kemal Kılıçdaroğlu, Kurultayda yaptığı konuşmada, önümüzdeki dönemin normal bir dönem olmadığını ve Partililerin zor şartlarda mücadele edeceğini söyledi. Türkiye’nin tarihinin en zor dönemlerinden birinden geçtiğini belirten Kılıçdaroğlu, “Türkiye’de baskıcı yönetimin gölgesinde bir korku atmosferi hakim” diyerek, Partililere bu korkuyu kırma sözü verdi. Parlamentonun en büyük ikinci partisi konumundaki CHP, darbe girişimi sonrası süreci, “At izi it izine karıştı” deyimiyle nitelerken, darbe sonrası hükümet tarafından hayata geçirilen uygulamaların ülkenin son 5 yılda içine girdiği gerginliği artırdığını savunuyor. Partinin Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, darbe sonrası süreçte partisinin de zulme uğradığını ve bu yüzden ülkeye yeniden adaleti getirmek üzere mücadele ettiğini iddia etmesinin yanı sıra, Ak Parti hükümetinin dış politikasını da eleştirerek, hükümetin Türkiye’yi yalnızlaştırdığını “Ortadoğu’daki kaos sarmalına” sürüklediğini dile getiriyor.

Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına gelmesi, zorlu bir süreçten sonra gerçekleştirmişti. 2010 yılının Mart ayında, Parti’nin eski Başkanı Deniz Baykal’ın partisinin milletvekillerinden Nesrin Baytok ile görüldüğü gayrı ahlaki görüntülerinin ortaya çıkmasından sonra Kılıçdaroğlu için CHP Genel Başkanlığı yolu açılmıştı.

Olayın CHP Genel Kurulu’ndan sadece 11 gün önce meydana gelmesi yara alan CHP için işleri daha da zorlaştırmıştı. Baykal, görüntülerin Temmuz 2011 tarihinde düzenlenen genel seçimler öncesi yayınlanmasının kendisine yönelik bir komplo olduğunu iddia etti.

Baykal’ı 1992 yılından beri oturduğu CHP Genel Başkanlığı koltuğundan indiren skandal sonrası Baykal’ın yerine geçen Kılıçdaroğlu ise siyasi kariyerine 2002 seçimlerimde CHP’den milletvekili adayı olarak başlamıştı. O dönem seçilemeyen Kılıçdaroğlu, 2007 yılındaki seçimlerde bir kez daha aday oldu ve bu kez seçildi. Daha sonra yapılan Belediye seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday olan Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz yıl Gülen hareketiyle ilişkisi olduğu şüphesiyle görevinden alınan Kadir Topbaş ile giriştiği seçim yarışını kaybetti.

CHP Genel Başkanlığı’na gelmesinin ardından siyasi dengelerde herhangi bir değişiklik sağlayamayan Kılıçdaroğlu, CHP’nin halkın tepkisine sebep olan dine ve tesettüre bakışını kısmen de olsa değiştirmeyi başardı. Başörtülülerin CHP’ye katılmasını teşvik eden Kılıçdaroğlu, Parti Genel Merkezi’nde Mescid açarak, Hacca da heyet gönderdi.

Yükseliş ve Düşüş

Atatürk, 9 Eylül 1923 tarihinde kurduğu CHP’nin Genel Başkanlığı’nı vefat ettiği 1938 yılına kadar sürdürdü. Atatürk’ün vefatından sonra en yakın adamı olan İsmet İnönü, Partinin başına geçti. CHP, 1946 yılına kadar siyasi alanı tek başına kapattı ancak ülke tarihinin ilk çok partili seçimlerinin yapıldığı 1950 yılında düzenlenen genel seçimlerinde, iktidara Adnan Menderes liderliğindeki Demokrat Parti (DP) geldi. DP iktidarı, 27 Mayıs 1960 darbesine kadar devam etti.

1972 yılında CHP Genel Başkanlığı koltuğuna oturan Bülent Ecevit, Parti tarihinin üçüncü başkanı olmuştu. Ecevit, 1973 seçimlerinden sonra İslamcı lider Necmeddin Erbakan başkanlığındaki Milli Selamet Partisi (MSP) ile koalisyon hükümeti kurdu. 1978 yılında ise yine koalisyon ortağı olarak iktidar partisi konumuna geldi.

12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra ordu komutanları, diğer partilerle birlikte CHP’yi de kapattı. Parti, 12 yıl sonra 1992 yılında bu kez Deniz Baykal liderliğinde yeniden açıldı. 1995 seçimlerinde oyların yüzde 11’ini alan CHP, Parlamentoya 49 milletvekili gönderdi. Ancak, 1999 seçimlerinde CHP’nin oy oranı yüzde 8.7’de kalınca Parti barajı aşamayarak Parlamentoya milletvekili gönderemedi.
Sol yönelimli CHP, söz konusu dönemde İslamcıların tek rakibi konumundaydı. Bülent Ecevit, 1999 seçimlerinde liderliğini yaptığı Demokratik Sol Parti’nin barajı aşamayarak Parlamentoya girememesi üzerine siyaseti bıraktığını açıklamış, ülkedeki diğer sol partiler de adeta dağılmıştı. Ecevit’in siyasetten çekilmesi ve Ekonomi Uzmanı Kemal Derviş’in CHP’ye katılması parti içinde Deniz Baykal’ın önünü açmıştı. Baykal, o dönem siyasi tavrını yumuşatarak herkese kapılarını açmıştı.

Şiddetli şok

Kemal Kılıçdaroğlu ile Recep Tayyip Erdoğan arasındaki şiddetli çarpışmalar, 2013 yılında yaşanan ve Erdoğan hükümetindeki bazı bakanlara kadar uzanan yolsuzluk skandalından sonra başladı. CHP, yaşanan skandalı Ak Parti’ye baskı kurma fırsatı olarak görüyordu.

2014 yılında düzenlenen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Kılıçdaroğlu muhalefeti Erdoğan’a karşı tek adayın arkasında birleştirmeye çalıştı. CHP ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) başta olmak üzere bütün muhalif partiler, Erdoğan’a karşı adaylığını koyan eski İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Başkanı Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’na destek verdi.

Kılıçdaroğlu, aynı yıl, ikinci kez CHP’nin Genel Başkanı seçildi. Erdoğan’ı iktidardan düşürme sloganlarıyla girilen Haziran 2015 seçimlerinde hiçbir parti tek başına hükümet kuracak çoğunluğu elde edemedi. Haziran 2015 seçimleri, Ak Parti’nin ilk kez hükümet kuracak çoğunluğu kazanamadığı seçimler olmuştu.

Kılıçdaroğlu’nun, seçim sonrası Ak Parti Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun Başbakanlığında kurulacak koalisyon hükümetine katılmayı reddetmesi, erken seçim çağrısı yapılmasına sebep oldu. Kasım 2015 tarihinde düzenlenen erken seçimlerde Ak Parti tek başına iktidara gelirken CHP’de alışıla geldiği gibi yine ikinci parti oldu. CHP’nin Kasım seçimlerini kaybetmesi, medyada Kılıçdaroğlu’na yönelik istifa çağrılarına sebep oldu. Ancak, Kılıçdaroğlu, “Seçim sonuçlarından memnunum. İstifa etmeyeceğim” diyerek, istifa çağrılarını reddetti.

Sabit tavırlar

Kılıçdaroğlu, hükümete karşı muhalif duruşuna rağmen Atatürk ilkelerine bağlılığını ve Türkiye’nin çıkarlarını parti çıkarlarına öncelemeyi sürdürüyor. Bu sebeple, 15 Temmuz darbe girişimi esnasında CHP, darbe karşıtı safta durmayı tercih etti. Darbeye karşı hükümeti destekleyen Kılıçdaroğlu OHAL’e ise karşı çıkıyor. Hükümetin darbe sonrası başlattığı temizlik operasyonuna karşı çıkan Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ı, “Darbeyi demokrasi ve kanun devletini yok etmenin bahanesi” olarak kullanmakla suçluyor.
Anayasa değişikliği ve Başkanlık sistemine geçiş tartışmaları döneminde MHP’nin Ak Parti safına geçmesi ve Anayasa değişikliğini desteklemesinden sonra CHP, hükümete karşı olumsuz tavrına geri döndü. Erdoğan ise referandum kampanyasının merkezine içteki düşmanlarını eleştirmeyi ve CHP üzerine yoğunlaşmayı yerleştirdi. Bir yandan Kılıçdaroğlu’nun CHP Başkanlığı için yetersiz olduğunu söyleyen Erdoğan, diğer yandan Kılıçdaroğlu’nu 15 Temmuz darbesini ve darbeyi organize edenleri desteklemekle suçluyordu. CHP ise açıkça darbe karşıtı bir tavır takınmıştı.

CHP, referandum döneminde bu sefer Kürt partisi olan Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve insan hakları savunucusu demokratik hareketlerle ittifak kurdu. Muhalefetin yoğun çalışmaları 16 Nisan 2017 tarihinde düzenlenen Anayasa referandumunda red oylarını yüzde 48.6’ya taşısa da Anayasa değişikliği referandumdaki yüzde 51.4’lük evet oyuyla kabul edildi. Başta CHP olmak üzere Avrupa Birliği (AB) gözlemcileri, referandum sonuçlarına karşı çıkarak referandumda hile yapıldığını iddia ediyor.

Referandumdan sonra CHP içinden Kılıçdaroğlu’na yönelik eğer 2019’da yapılacak Başkanlık seçimlerinde aday olmayı düşünmüyorsa istifa etmesi yönündeki çağrılar yoğunlaştı. CHP’nin eski Genel Başkanı Deniz Baykal, CHP’nin 2019 seçimini kazanmasını sağlayacak isimler ileri sürerek Kılıçdaroğlu’na yönelik baskıları artırdı. Baykal, 2019 seçiminde Erdoğan’a karşı desteklenecek adaylar arasında eski Cumhurbaşkanı ve iktidardaki Ak Parti’nin kurucularından Abdullah Gül’ün yanı sıra, MHP içinde Genel Başkan Devlet Bahçeli’ye karşı muhalefet hareketine katılan MHP Genel Başkan Yardımcısı Meral Akşener’i gösterdi. Akşener, daha sonra MHP’den ayrılarak kendi partisini kurdu.

Demokrasi için

Referandumdan sonra CHP, Erdoğan’a baskı yapılarak Demokrasi ve kanun üstünlüğünün korunması ve Cumhuriyet’in Atatürk ilkelerinden uzaklaşmasının engellenmesi yönündeki çağrılarını yükseltmeye başladı. Kılıçdaroğlu, Temmuz 2017 tarihinde bu amaçla Ankara’dan İstanbul’a doğru yürüyüş başlattı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Enis Berberoğlu hakkında MİT’in Suriye’deki silahlı gruplara silah ulaştırmasına dair devlet sırlarını ifşa etme suçlamasıyla 25 yıllık hapis cezası istenmesiyle başlayan yürüyüşe, “Adalet Yürüyüşü” adını veren Kılıçdaroğlu Ankara’dan yola çıktı. Yürüyüşe büyük bir katılım olurken, Kılıçdaroğlu yürüme eylemini Hindistanlı devrim lideri Mahatma Ghandi’den esinlenerek yaptığını ifade etmişti.

Buna karşılık, yürüyüşe katılanları terör ve darbe destekçisi olarak niteleyen Erdoğan’ın tehditleri işe yaramadı ve yürüyüşe katılanların sayısı 30 bine ulaştı. Yürüyüşte, parti sloganları atılmaması dikkat çekiciydi. Kılıçdaroğlu, Adalet ve yargının bağımsız olmasının Türkiye halkının bütün kesimlerinin ortak talebi haline geldiğini belirterek, yargının Erdoğan’ın elindeki terbiye asasına dönüştüğü eleştirisini yöneltti.
Asıl sürpriz, Kılıçdaroğlu ve destekçilerinin Ghandi’nin 1930 yılında İngiliz sömürüsüne karşı başlattığı yürüyüşten mülhem bir yürüyüş başlatarak 450 kilometrelik yolu kat etmesinin ardından yürüyüşün milyonluk bir mitingle bitmesiydi. Mitingde bir konuşma yapan Kılıçdaroğlu, partisinin önümüzdeki dönemdeki stratejisi için 10 temel nokta belirleyerek Türkleri bu stratejiyi desteklemeye ve OHAL’i bitirmeye davet etti.

CHP, bu çerçevede Erdoğan’a karşı yargının bağımsızlığı ve insan hakları konusundaki baskılarını sürdürürken, Erdoğan’ın ABD’de yargılanan Rıza Zerrab’ın itiraflarına karşı suskun kalmasını eleştiriyor. Erdoğan’ın, iş adamlarını hedef aldığı şeklindeki eleştirilerine cevap veren Kılıçdaroğlu, “Ne ben ne de bana yakın kişilerden hiçbiri Man Adası’nda vergi kaçırmak için hayali şirketler kurmadık” ifadelerini kullanmıştı.

Arap dünyasına dair tavırlar

CHP’nin Ak Parti iktidarına karşı en sert eleştirileri dış politika hususunda oldu. CHP’ye göre, Ak Parti hükümeti, batıya sırtını dönerek yönünü doğuya çevirmiş durumda. Türkiye’nin Irak ve Suriye’deki dış politikasını “Acziyet” olarak niteleyen CHP, Ak Parti’nin Türkiye’yi “Ortadoğu bataklığına çektiğini” iddia ederek, hükümetin dış politikasına şiddetli eleştiriler yöneltiyor.

CHP, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde gerçekleştirdiği “Fırat Kalkanı” ve “Zeytindalı” operasyonlarını desteklemesine rağmen, DEAŞ ve el-Kaide unsurları barındırdığı iddialarıyla Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile ortak hareket etmesini reddediyor. CHP’ye göre, eğer Türkiye sınırındaki terör tehlikesini savuşturmak istiyorsa Esed rejimi ile ortak hareket etmeli! Kendisi de Alevi olan Kılıçdaroğlu da, Nusayri Esed rejimini desteklediğini gizlemiyor. Kılıçdaroğlu’nun İran ve Irak’taki Şii yönetimle de samimi ilişkileri bulunuyor.

CHP’ye göre sadece Irak ve Suriye politikaları değil, Türkiye’nin dış politikasının tamamı “Başarısızlık” ile dolu. Bu başarısızlık, Türkiye’nin komşu ülkelerle ve Mısır gibi bölge ülkeleriyle olan bağlarının kopmasına sebep oldu. Zira CHP’ye göre Erdoğan, İhvan-ı Müslimin’i destekliyor. Bu kapsamda CHP’den bir heyet, daha önce Mısır ve Irak’a birer ziyaret gerçekleştirdi. Kılıçdaroğlu, son olarak, CHP heyetinin Suriye’ye de bir ziyaret gerçekleştireceğini açıkladı.

Sonuç olarak, birçok gözlemci, Kılıçdaroğlu’nun önümüzdeki dönem için belirlediği stratejinin başarısız olacağını düşünüyor. Kılıçdaroğlu’dan en büyük beklenti muhalefeti birleştirmesi ve 2019 seçimlerine güçlü bir muhalefetle girmesi olarak görülüyor.