Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Tarih… Bir adım geriye | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Tarih, geriye doğru mu gidiyor yoksa tekerrür mü ediyor?

Soğuk savaşın sonlarıyla birlikte insan, nükleer yarışın durduğunu, dünya çevresinde nükleer başlıkları azaltmak için uzlaşma ve anlaşma zamanının geldiğini zannedebilir. Ancak son zamanlardaki gelişmeler bunun aksine işaret ediyor.

Mesele bu defa sadece Washington’la ilgili değil. Belki de Amerikalıların ve Trump’ın nükleer mesele hakkındaki görüşleri, Rus nükleer tersanesinin son 20 yılda geliştirdiği nükleer cehennem silahlarının bir yansımasıdır.

Başkan Trump, ülkesinin yeni stratejisini sunarken nükleer tesislerin ve başlıkların onarımının yanı sıra daha küçük ve daha etkili taktiksel nükleer silahların yenilenmesi dâhil Amerikan nükleer tersanesini yenilemek için Kongre’den 1,5 trilyon dolarlık bütçe talebinde bulundu.

Ancak son zamanlarda ortaya çıkan gerçek felaket, sadece teknik yenilemeyle ilgili değil aynı zamanda Pentagon’un Washington’un nükleer silahları kullanabileceği senaryoları genişlettiği bir ortamda ABD’nin ölümcül silahları kullanma görüşüyle de ilgilidir. Bunun için mesele, Rus füzelerine karşı koymaya hazırlanmak değil aksine bu füzelerin başka yerlerde kullanılması konusunda endişeler olabilir. Bu füzelerin araç, gereç ve mekanizma olarak “önleyici savaş” kapsamına girmesinden korkuluyor. ABD’nin karar yapıcılarını bir anda depoladığı gücü etkinleştirmeye teşvik eden sıcak meseleler bulunuyor.

Birkaç hafta önce Kuzey Kore lideri Kim Jong-Un, sahip olduğu nükleer düğmeden bahsetti. ABD Başkanı Donald Trump ise, sahip olduğu nükleer düğmenin daha büyük ve daha tehlikeli olduğu konusunda hızlı ve kesin bir karşılık verdi. Bu da nükleer çatışmanın fiilen meydana gelebileceğini gösteriyor.

Uluslararası görüşmelerde gündemde olan önemli sorulardan birisi de 2010 yılında Moskova ve Washington arasında imzalanan START 3 anlaşmasının uzatılıp uzatılmayacağıyla ilgilidir.

Söz konusu anlaşma, iki ülkedeki stratejik saldırı silahlarının sayısının azaltılmasıyla ilgilidir. Fakat ABD’nin yeni nükleer stratejisiyle birlikte hiç kimse, Başkan Trump’ın nükleer tersane konusunda ek sınırlandırmalar yapmasını beklemiyor. Bu durum, nükleer füze sistemlerini geliştirmelerini engelleyen şartların Rusların üzerinden kalkması anlamına geliyor. Peki, bu ne demek oluyor?

Bu durum, dünya çevresinde kesinlikle nükleer bir boşluk meydana getirecektir. Bu iddianın sahibi, Rus Bilimler Akademisi’ne bağlı Uluslararası İlişkiler ve Ekonomi Enstitüsü’nde Uluslararası Güvenlik Merkezi’nin Başkanı Prof. Alexei Arbatov’dur. Ona göre küresel nükleer alanda bir şeffaflık olmayacaktır. Bunun için her taraf başka bir taraftan daha kötüsünü bekleyecektir. Çünkü karşı tarafın sahip olduklarını ve nükleer bilgisini öğrenmek için nükleer strateji planları, gelecek 10-15 yıllık ortalama bir zaman aralığı için belirleniyor. Geçmişteki ikili kutbun aksine çoklu kutuplara dönüşebilecek bir dünyada Moskova ve Washington, planlarında nükleer rezervi belirlemeye gidecek. Bu da insanoğlunun yeniden düzenli olmayan silahlanma yarışına gireceği anlamına geliyor.

Tarihin geriye dönmesine Amerikalılar mı neden oldu?

Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra NATO’nun Moskova’ya getirdiği baskılar ulusal bir güç meydana getirerek stratejik bir intikamı körükledi. Daha sonra bu durum, geçen 20 yılda Putin’in üzerinde çalıştığı füze sıçrayışı ve nükleer devrim olarak ortaya çıktı. Rusya’nın elinde Avrupa’daki NATO üslerini tehdit eden “Tupolev 1M” ve “İskender” füzeleri var. “Sarmat” füzesi ise Teksas büyüklüğündeki bir ABD eyaletini yok edebilir. Ayrıca Rusların elinde 250 tona ulaşan, 10 nükleer başlık taşıyan ve Batı’nın “Şeytan” olarak isimlendirdiği “Voyvoda” füzesi bulunuyor. Rusya, yaklaşık 52 Voyvoda füzesine sahip.

Diğer yandan Çin, karanlık nükleer sahneden uzak durmuyor. Şubat ayının başlarında Çin Savunma Bakanlığı, füzesavar sistemi teknolojisinin kullanıldığı tatbikatın başarılı bir şekilde gerçekleştirildiğini deklare etti.

Füzesavar sistemi, önemli ve tehlikeli bir gerçeği gizliyor. Şöyle ki Devlet Başkanı Şi Cinping’in gözetiminde yer alan yenileme projesi çerçevesinde Çin, uzaydaki uyduları imha edebilecek füzelerden nükleer başlıklı balistik füzelere kadar envai çeşit füze araştırmalarına yoğunlaşıyor.

Öyleyse Pekin, maddi caydırıcılık ve Amerikan’ın maliye piyasasını tehdit etme girişimiyle sınırlı kalmıyor. Aksine Pekin, dünyada mali ve ekonomik imparatorluğunu muhafaza edecek nükleer bir sistem hayal ediyor.

Amerikalılar, nükleer ve askeri bakımdan dünyadaki ön sıralarını muhafaza etmeye çalışıyorlar. Ancak bu, nükleer tehdit ve tehlikelerle dolu dünyayı görebilmek için uykuda ve uyanık halde Çin, Kuzey Kore ve Rusya’nın siluetinin kendilerine göründüğü siyah gözlükleri takmalarını gerektiriyor. Bu da onları, benzerine rastlanmamış yeni bir nükleer dünya yolunda hızlı bir şekilde hareket etmeye sevk ediyor. Bu durum, nükleer bir bombanın yanlışlıkla patlamasının garanti olmadığı gergin bir ortamda dünyayı sonu felaket olan meçhul bir tünele götürecektir. Bu ise insanlığın bir adım değil bir çağ geriye gitmesine neden olacak bir tepki ortaya çıkartabilir.

Özetle güven, nükleer bakımdan karşılıklı tehditte bulunmak değildir. İnsanlığın yönü yok olmaya değil kalkınmaya yöneliktir.