Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Giriş-Çıkış problemi | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

İster Batı’da olsun, ister Doğu’da, Ortadoğu ülkelerine giriş ve çıkış günümüz dünyasının problemlerindendir. Ülkeye giriş-çıkış bir iş bulmaktan daha zordur neredeyse. Bu problem Saddam Hüseyin döneminde de öyleydi.

Havaalanına varmanız selametle çıkmanız anlamına gelmeyebilir. El Merbed Şiir Festivali’ne iştirak etmek için Irak’ta havaalanının bekleme salonunda yabancılarla kuşatılmış halde buldum kendimi.

Bir yetkili bize gelerek, incelenmesi ve giriş damgası için, pasaportlarımızı istedi.

Pasaportları topladı ve damgalar vurulmuş halde birkaç dakika içinde geri döndü.

İsimleri tek tek sayarak pasaportları sahiplerine teslim etti. Michael Maarouf, Peter Gerix, Joseph Truchneck, v.s. v.s. ta ki son pasaportu teslim edene dek.

Yetkili misafirlerle tek tek el sıkıştı ve güle güle etti. Baktım, elinde herhangi bir pasaport kalmamış, benimki dahi.

‘Kardeş, ya pasaportum, pasaportum nerede’? Diye sorunca, ‘Sen de kimsin? Adın ne senin?’ dedi.

‘Halid Kaştıni’, deyince, ‘Ha, sen misin O, Subay sizi istiyor, pasaportun da onda’ demez mi!

Tuhaftır, insanoğlu. Güvenlik subayı beni görmek istiyor ve ben sessiz sakin kalabildim, yüreğimin tutukluluk etmemesi tuhaf, metanetle ayakta durmam da ayrı bir tuhaflık.

Yetkili, ‘Buyur, arkamdan gel’ deyince kuzu kuzu arkasından gittim.

Herkes pasaportunu aldı, ben hariç!

Arkasından yürürken aklıma türlü türlü düşünceler geldi, başıma neler gelecek diye.

Hapis mi? Tutuklama mı? İdam?

Sigara kokusu ve çay bardaklarıyla dolu subay odasına girdim.

Subay evrak ve pasaportlar yığınına odaklanmış meşgul görünüyordu. Suratıma bakmak için zahmet edip kafasına kaldırmadı. İyiye işaret değil bu.

İki dakika bekledikten sonra gırtlağımı temizleme bahanesiyle ses çıkarttım Ve: ‘Efendim, izin verirseniz… Pasaportum…. Bir zahmet’ dedim.

‘Kimsin sen?’ dedi. ‘Halit Kaştıni’, dedim.

Birden bire adam yerinden fırladı!

Beline taktığı tabancasını ateşleyerek idamımı kendi eliyle gerçekleştirecek diye düşündüm!

Hızlı adımlarla üzerime geldi, korktum, yüreğim pır pır atıyordu.

Kolumdan tuttu, elimi sıkıca sardı ve bana sarıldı, öptü de öptü.

‘Vay, Kaştınilerden Halid! Mahallemizin medar-ı iftiharı! Suk Cedid Mahallesinin oğlu!

Pasaportunu görüp adını okuyunca imkanı yok, görüşmeden seni öpmeden bırakmam dedim. Sen hepimizin gururusun!’ deyince kendimi Irak’ın en ünlüsü zannettim, afalladım.

Ama subay ‘Sen tüm semtimizin medar-ı iftiharısın, tüm Kerh’in irfanlı çocuğusun, Şark’ul Avsat’ta sütununu okumadığım gün yoktur’ deyince kendime geldim…

‘Oğlum, tez elden üstadımız Kaştıni’ye bir çay, yabancıymış gibi geçmesine izin vermem, çay içirmeliyiz’ diye yüksek sesle birilerine bağırdı.

Tabii, ben de adamın öpücüklerine öpücükle karşılık verdim, gözümü pasaportuma dikerek. Çay içemeyeceğim için özür diledim, pasaportumu alarak binlerce kez teşekkür ettim.

Irak Hava Yolları uçağına koşar adımla giderken Rabbim’e hamdu senalar ettim. “Allahım, uçakla yola çıkayım ve uçayım ki, Subay hazretlerine mahalle çocuğunun tutuklanması için bir emir gelmeden kaçabilmeme izin ver” diye dua ettim.

‘Giden gelmez giren çıkmazdır’ denilir bizim havaalanlarımız için, sanki yeni bir hayat bağışlandı diye hissettim.

Uçak uçar uçmaz pencereden bakadurdum ülkeme, işte Bağdad’ın minareleri, Fırat Nehri bu işte, Şam çölü, boşluklar, Hala Irak’ın üstündeyim.

Akdeniz mavisini görünce derin bir nefes aldım ancak…