Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Suudi Arabistan’ın ve İslam dünyasının geleceği Muhammed bin Selman’ın başarısına bağlıdır | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Bundan tam 73 yıl önce Winston Churchill, Suudi Arabistan Kralı ile Mısır’daki Feyyum Vahası’nda bir araya geldi. Churchill, Kral Abdulaziz ile olan görüşmesinin ardından, “Bana Mekke’den getirtilmiş bir bardak su eşliğinde kahve ikram etti. Hayatımda tattığım en lezzetli suydu” diye yazdı.

Çölde gerçekleşen bu buluşma, İngiltere ve Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerin ilk fasıllarından biriydi. Torunu Veliaht Prens Muhammed b. Selman 7 Mart’ta Londra’yı ziyaret ettiğinde de yeni bir sayfa açmış olacağız.

Ortadoğu’nun en büyük güçlerinden biri kabul edilen Suudi Krallığı ile kurulan ilişkilere itiraz edenler var. Hâlbuki Krallık, İngiltere’nin bölgedeki en kadim dostlarından biridir.

Bu yaklaşımları benimsemeye yönelik en ufak bir meyliniz varsa izin verin bazı önemli gerçeklere ışık tutayım.

Muhammed b. Selman’ın veliaht prens unvanıyla görev başında olduğu 8 aylık süre boyunca Suudi Arabistan Krallığı, yapılması çağrısında bulunduğumuz tüm reformları gerçekleştirdi.

Kadınların araba sürmesinin önündeki engel kaldırıldı ve böylece cinsiyet ayrımı daha aza indirildi. Suudiler şimdi de ülkedeki iş gücünün yüzde 30’unu kadınların oluşturması için resmi bir hedef koydu. Şubat ayında kadınların kendilerine özel şirketler açmasına izin verildi. Kadınlar hâlihazırda spor müsabakalarına hazırlanıyorlar. Bu aydan itibaren de sinemalar kapılarını herkese açacak.

Tüm içtenliğimle söylüyorum ki bu girişimlerin önemini yok saymaya yeltenen kimse büyük bir hata işliyor demektir. Doğru, Suudi Arabistan’daki dönüşüm öyle kolay olmayacak. Ancak birkaç ay zarfında durağan geçen on yılların ardından gerçek bir değişim yaşanacak.

Bu gerçek, kayda değer bir hikâyeyi barındırıyor. Veliaht Prens ve babası Kral Selman, “2030 Vizyonu” adındaki ulusal projeyi başlatarak Suudi Arabistan’ın sosyal ve ekonomik açıdan yenilenmesi için birlikte çalıştılar.

Geçtiğimiz Ekim ayında Veliaht Prens Muhammed b. Selman, ‘nihai hedeflerinin tüm Dinlere ve Dünyaya açık, ılımlı bir İslam devleti kurmak’ olduğunu söyleyerek ‘radikalizm yanlısı düşünceleri mahkûm etme’ sözü verdi.

Bu sözü hepten ya da kısmen reddetmeye meyilli olan kimsenin bilmesi gerekir ki Veliaht Prens Batı başkentlerinden birinde de Riyad’da da İngilizce değil Arapça konuştu. Bu, başkenti Riyad’da teröre maddi destek verenlerle mücadele eden bir merkez kurulacağına dair söylediklerinin lafta kalmayacağının göstergesidir.

Peki, buradan varacağımız sonuç nedir? Ben şahsen henüz 32 yaşını bitirmemiş veliaht prensin Suudi Arabistan Krallığı’nı daha açık bir yola yönlendirmeye dair kararlılığını eylem ve söylem planında gösterdiğine inanıyorum.

En kötü olasılık ise İngiltere’nin düşünmeden Riyad’a eleştiri yöneltmesi ve tamamen uzak durmasıdır. Oysa bizim rolümüz bu yolda Prens’in yürüyüşünü desteklemek olmalıdır.

Suudi Arabistan’ın ve hatta bölgenin ve İslam dünyasının geleceğinin Prens Muhammed b. Selman’a dayalı olduğuna dair hiç şüphemiz olmasın.

Bu bakımdan Veliaht Prens’in Londra’yı ziyareti özel bir öneme sahip. O da şu ki bu ziyaret, Suudi Arabistan ile olan ilişkilerimizi olabildiğince pekiştirmenin yanı sıra bu dönüşüme olan desteğimizi sunmak için de bir fırsat sağlayacak.

İngiltere ile Suudi Arabistan arasındaki farklılıkları küçümsemiyorum. Suudi Arabistan’dan da insan haklarının korunması için daha fazla şey yapmasını istiyorum. Ancak Riyad yönetimi ile bir araya gelmediğimiz sürece ne bu mesajı iletme ne de aramızdaki farklılıkları ortadan kaldırma imkânımız olacak.

Aynı şekilde İngiltere’nin ulusal çıkarlarını korumamız da mümkün olmayacak. Unutmayalım ki İngiltere’nin on binlerce işi, Suudi Arabistan’a yapılan ihracatlara dayalı. Nitekim bu ihracatlar, 2016 yılında 6.2 milyar dolara ulaştı ki bu rakam 2010 yılından bu yana yüzde 41 oranında bir artışı ifade eder.

İngiltere’nin güvenliğini korumak söz konusu olduğunda Suudi Arabistan’ın sunduğu istihbarat bilgileri, terörle mücadelede önemli bir etken olmuştur. Tek gerçek şu ki Suudi Arabistan ile olan güvenlik işbirliğimiz sayesinde İngiltereli vatandaşların hayatı kurtarıldı ve İngiltere’deki saldırıların önü alındı.

Bu ilişki, küresel güvenlik adına da önemlidir. Suudi Arabistan, soğuk savaş döneminde güvenilir bir müttefik ve Ortadoğu’da değişen durumların ummanında istikrar ve itidalin güvencesi idi. Merhum Kral Abdullah, Arap-İsrail savaşında iki devletli çözüme destek olmak için o cesur Arap barışı girişimini önerdiğinde tüm siyasi ağırlığını ortaya koymuştu.

Bugün İngiltere ve Suudi Arabistan Ortadoğu’da acı kıyımlara sebep olan İran’ın duruşuna karşı koymak ve Yemen’deki savaşa bir son vermek için birlikte adım atıyor. Geçen yıl Kral Selman, Irak’ta Şii egemenliğindeki hükümet ile uzlaşma siyasetini uygulamak için uzun menzilli bir karar aldı. Söz konusu politika DEAŞ yenilgisinin ardından Irak’ın istikrara kavuşmasına yardımcı olacak bir adımdı.

Buna, Yemen’de barışçıl bir çözüme ulaşılması ve yardımların tüm ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması için daha fazlasına ihtiyaç duyulduğu yönünde bir cevap verebilirsiniz. Bu görüşünüze katılıyorum ve kuşkusuz Birleşik Krallığı ziyareti esnasında veliaht prensle bu meseleleri ele alacağız.

Bizim dış politikamız, herkesin iyiliği adına değerlerimize sımsıkı sarılarak İngiltere halkının bütünlüğünü ve refahını korumaya dayalıdır. Suudi Arabistan Krallığı ile eşit şartlarda ve dostluk atmosferinde bir araya gelmediğimiz sürece de bu hedeflerin hiçbirini hayata geçiremeyeceğiz.

Churchill 1945’te İbn Suud ile birlikte Mekke’nin o kaynak suyunu içerken doğru yoldaydı. Günümüzde de doğru yol budur.