Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İran’la ilgili yapılması gereken | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Siyasi ya da politik bir harekette aktif olarak yer almayan bir Cezayir vatandaşıyım. İnandığım ve uğuruna çalıştığım dava, dünyadaki en tehlikeli rejim tarafından rehin tutulan insanların davasıdır.

İçinde olduğum sürece teorik ve entelektüel birikim ile bir sonucu ulaşamadım. Edindiklerim, kendi inancım ve tecrübemden kaynaklanıyor. Yani Cezayir’deyken İran’la olan tecrübemden. Zira ben İran’ı Şah döneminde de tanıdım. Sözde yeni “İslami” rejimle de dirsek temasındaydım. İran’la ilişkilerin koparılması sürecinde de vardım.

Şah döneminden beri İranlıları tanıyorum. Şah döneminde İran’la ilişkilerimiz soğuktu… Onları OPEC kapsamında tanıdım.

Devrimden sonra Cezayir, İran’a yönelik yapılan savaşa karşıydı. İran – Irak savaşında tarafsız kaldı. Cezayir ayrıca İran ve ABD arasındaki Amerikalı rehineler sorununu çözmede dürüst bir arabulucu rolünü oynadı.

İran’a tüm bu iyi niyetli yaklaşımımıza rağmen İranlıların Cezayir’deki ağları üzerinden ülke içinde çalıştığını, muta nikâhı ile Cezayirli gençleri kendilerine çektikleri ve onları militan haline getirdiklerini öğrendik. Dönemin İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Velayeti kibirle bana “Siz Suudi Arabistanlı Selefilerin ülkenizde Vehhabiliği teşvik etmelerine izin verdiniz. Bize de Şiiliği teşvik etmemiz için çalışmamıza izin verin” dedi!

Ardından teröristlere para ve eğitim verdiklerini ve politik olarak desteklediklerini öğrendik… Ülkemizin İran’la bağını kestik. İlişkilerin kesilmesini hükümetim önerdi ve teklif Başkan Boudiaf’ın suikastla öldürülmesinden sonra uygulandı.

Ardından, yakın dostum ve hatta ailevi ilişkilere sahip olduğum Fransa Dışişleri Bakanı Claude Chisson sayesinde Halk Mücahitleri Hareketi ve dolayısıyla İran direnişi ve adaletli davalarıyla tanıştım. Başka ülkeleri istikrarsızlaştırmak ve diğer ülkeleri istikrarsızlığa sürüklemeyi prensip edindiğine şüphe olmayan Şiileri sevdiğinden değil, İslam ülkelerinin kontrolünü sağlamak için İslam ve Şiileri istismar eden bir rejime karşı savaşları tanıdım.

Mollalar İran’ın Müslüman olduğunu iddia ediyor ancak modern zamanlarda herhangi bir ülkeden daha fazla sayıda Müslüman’ı öldürdüler. Şurası bir gerçek ki Arap ve İslam ülkelerine kendisini Velayeti Fakih yönetimi olarak tanıtan bu kanserli tümörü ortadan kaldırmak dışında bir çözüm yoktur.

İran’daki rejim kendisini Arap ve İslam ülkelerinin elçisi olarak görüyor. Tüm gücü ve potansiyeliyle bu ülkelere bariz şeklide müdahale ederek terörizm ve mezhep savaşlarını ihraç ediyor. Ne yazık ki Batı politikası da bu konuda İran rejimini desteklemektedir.

Her zaman kendime sorduğum bir soru var: Irak, Suriye, İran ve Yemen gibi medeniyetlerin merkezi ve uygarlığın incisi olan ülkeler bu rejime ve yıkıcı uygulamalarına nasıl kurban oldu? Bu ülkeleri tek tek ele alıp araştırdığımızda bunlardaki tüm talihsizliklerin, savaşların ve yıkımların arkasında İran rejiminin olduğunu görüyoruz. Tıpkı 1980’lerin sonlarında ve 1990’lardaki Cezayir’de de olduğu gibi.

Evet, elitlerimiz şunu sormalıdır: İnsan uygarlığının en önemli merkezleri olan İran, Irak, Suriye ve Yemen gibi ülkeler, mollalar rejimi ile bir cinayet, terörizm, savaş ve trajedi sahnesine nasıl dönüştü?

Bu rejimin İran halkı eliyle, İran direnişi veya Halk Mücahitleri Örgütü eliyle düşeceğinden eminim. Zira bu harekat otoriteye ulaşmak için kurulmuş geleneksel veya standart bir parti değildir. Şah diktatörlüğünü düşürmek amacıyla kurulmuş, ardından da daha tehlikeli ve daha kötü bir rejimi düşürmek için kendisini adamıştır.

Kuşkusuz İran halkı son protestolarında sloganları ve eylemleriyle harekatın on yıllarca yaptığına fiili destek vermiştir.

İran’daki rejim, politikalarını geçirmek için mezhep merkezli ve ulusal iki temel unsur kullanmaktadır. Birincisi, Sünniler karşısında Şiilere ve Araplar karşısında İrancılığa ve İran şovenizmine odaklanıyor. Araplar, Halk Mücahitleri Örgütü ile buluşarak bu iki unsura dayanan Velayeti Fakih rejiminin ayaklarının altından halıyı çekebilirsiniz.

Bence bizler, Araplar ve Müslümanlar, İran halkı ile temasa geçmememiz ve bu insanları temsil eden İran direnişiyle görüşmememiz yüzünden çok şey kaybettik.

Molla rejimi her ne kadar tüm Arap ve İslam ülkelerine karşı çalışsa veya çalışmaya devam etse de her şeyden önce Halk Mücahitleri Örgütü’ne öfkesini kustu ve şimdiye dek 100 binden fazla siyasi tutukluyu infaz etti. Örneğin1988’de kısa bir süre içinde bu örgütün mensuplarından 30 bin kişiyi öldürerek bir katliam gerçekleştirdi. Bu rejim, son 20 yılda onları ortadan kaldırmak için her türlü girişimde bulundu. Maalesef ABD, mollalar rejimine bu mesaisinde destek verdi ve bu örgütü ABD ve Avrupa Birliği terör listelerine ekledi. İngiltere’nin aracılığıyla Irak’taki üsleri ABD güçleri tarafından bombalandı, silahları ellerinden alındı, Fransız polisi üzerlerine saldırdı ve mensuplarına amansız bir psikolojik saldırı düzenlediler… Gariptir, direnişçilere karşı yürütülen bu savaşta mücahitleri sadece parlamenterler, aydınlar, entelektüeller, avukatlar ve o insani tarafı olanlar destekledi. Bu destek sayesinde İran direniş hareketi bahsettiğimiz sorunların üstesinden gelebildi.

Üzerinde durmak istediğim bir diğer nokta da Irak’ta misafir olan mücahitlerin mensuplarının Nuri el Maliki’nin iktidara gelmesinin ardından Irak güçleri tarafından kendilerine defalarca saldırması ve barbarlık ötesi katliamlar gerçekleştirmesidir. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği’nin yanı sıra bazı Batılı ülkelerin uluslararası organları katliamları kınadı. Bu hareketin fedakârlık, dürüstlük ve doğru mücadele yöntemi kullanma yoluyla İran’daki terörist rejime gerçek bir alternatif olduğunu söyleyebilirim.
Terörizmin kaynağının ortadan kaldırılması ve barışçıl, dost ve kardeş İran’ın kurulması için bu harekete destek verme zamanı gelmiştir.