Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Filistin, tarih boyunca Suudi Arabistan krallarının temel meselesi oldu | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Riyad: Abdullah Al Heyda

Suudi Arabistan’ın dış politikadaki önceliklerinin ilk sırasında halkıyla ve devletiyle önemli bir başlık teşkil eden Filistin var. Diğer herhangi bir mesele Filistin’in önüne geçemez. Zaman değişse de Filistin ve başkenti Kudüs, Suudi Arabistan’ın Arap ve Müslüman çevrede gözettiği sorunların daima önünde yer alır.

Riyad köklü tarihi boyunca yaşanan olaylar ve krizler nedeniyle fırtınaların oldukça fazla olduğu bölgede tutumu ve güçlü diplomasisiyle tüm puslu havalarla yüz yüze geldi. Suudi Arabistan yönetimi ve krallarıyla söz konusu krizlere ve olaylara neden olan birçok sorunu çözüme kavuşturdu.

Filistin Müftüsü Emin el- Hüseyni, 1948 yılında Kral Abdulaziz’e Filistin’in işgal etmeye çalışan İsrail’e karşı yardım talebinde bulunmuştu. Kral Abdulaziz, savaşa katılmak üzere bir grup asker ve teçhizat gönderilmesini emretmişti. Filistin’de Mısır, Suriye ve Ürdün ile birlikte savaşan Suudi Arabistan güçlerinin sayısı 3 bin kişiye ulaşmıştı. 1973 yılında bir Arap- İsrail Savaşı, Ekim Savaşı patlak verdi. Savaş, Suudi Arabistan’ın güçlü tutumunun en büyük şahidi oldu. Suudi Arabistan’ın mütevazı donanımıyla Arap- İsrail Savaşı’na girmesi bugün halen hafızalardaki yerini koruyan bir konu olmaya devam ediyor.

‘Yuvarlak Masa’ toplantısı olarak da bilinen 1935 Londra Konferansı’ndan bugüne kadar Suudi Arabistan, çeşitli aşamalarında ve siyasi, ekonomik ve toplumsal her alanda Filistin meselesinin dayanağı ve destekleyicisi oldu.

Riyad için Filistin meselesinde yaşanan krizler büyük önem taşıyor. Halen çerisinde bulunan hareketlerin çeşitliliğine rağmen tek saf olan Filistinlileri destekliyor. Suudi Arabistan, Filistin’i Birlemiş Milletler (BM), Arap Zirveleri’nin çeşitli platformlarında hatta özel toplantılarda söylediği sözlerin hiç birinde eksik etmedi.

Suudi Arabistan kralları eskiden beri bir Filistin devletinin oluşturulması ve uluslararası toplum tarafından tanınması için samimi çalışmalar gerçekleştiriyor. Kral Fahd, bu konuda birçok Arap ülkesi arasında tartışmalara neden olan girişimi ilk başlatan kişi olmuştu. Daha sonra Arap dünyasında kitlesel bir girişim temel çalışma konusu haline geldi. 1981’de Fas’ın Fes kentinde, Birlemiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 242 sayılı kararı ile başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devleti kurulması için bir Arap girişimi başlatıldı.

Söz konusu girişim ışığında o dönemde Veliaht Prens olan Kral Abdullah’ın 2002 yılında Beyrut’taki benzer benzer girişimi, bugün Arap Zirvesi’nin odak noktası haline geldi. Girişim, İsrail’in 1967’de işgal ettiği Arap topraklarından ve BM kararlarına uygun olarak Doğu Kudüs’ten tamamen çekilmesini içeriyor. Suudi Arabistan tarihi boyunca İsrail ile ilişkilerini normalleştirme çağrısında bulunmadı. Aksine Suudi Arabistan, liderlerine uygulanan tüm yaptırımlara rağmen ‘Kapsamlı Barış’ ilkesinde ısrarcı oldu. Çoğunluğu vefat eden liderler, siyasi deneyimleri ile yaptırımlarla başa çıkabildiler.

Riyad, Filistin içindeki tutumu, özellikle de ‘Fetih’ ile ‘Hamas’ı birleştirmeye çalıştı. Suudi Arabistan meselenin zafere ulaşması içim birleşme ve uyumu gerçekleştirmek için çaba sarf etti. 2007 yılında Hamas ve Fetih grupları arasındaki ‘Mekke Anlaşması’ bu bağlamda imzalanmıştı. Anlaşma, Filistinlilerin kanının dokunulmaz olduğunu, ulusal bir uzlaşı hükümeti kurulmasını ve iki hareket arasında ortak siyasi çalışmaların güçlendirilmesini içeriyordu.

Kral Selman bin Abdulaziz, Filistin meselesinin daimi temel mesele olması nedeniyle ve Suudi Arabistan’ın konuya ilişkin sabit politik yöntemini vurgulamak amacıyla Zahran’daki görüşmeye ‘Kudüs Zirvesi’ adını verdi. Riyad, her daim Arap meselelerini destekleyen ve söz konusu krizler boyunca güvenlik ve istikrar anahtarlarını elinde tutan bir konumda oldu. Suudi Arabistan’daki Kudüs zirvesi, Riyad’ın çözümlere yaklaştığını doğruladı. Bu, en azından son 10 yılda oturumlardan ve zirvelerden yoksun olan bir ortamda Zirve’ye katılan Arap liderlerin sayısına yansıyor.