Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Batılı şirketlerin Rus kısıtlamalarından korkusu | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Şimdi size anlatacağım hikâye kafanızda soru işareti bırakacak hikâyelerden birisidir: Bir insanı kendisine özgü kurallar haricinde hiçbir kurala uymayan Rusya’da ticari bir faaliyete yönelmeye ne teşvik edebilir?

Bir zamanlar Rusyalı büyük iş adamlarından oluşan bir topluluk ile ortak bir projede çalışmış olan BP gibi büyük şirketler de bazen bu hikâyenin kahramanı olabiliyor. Söz konusu iş insanları topluluğu bir süre sonra projeyi tamamen kendi yararlarına ele geçirmiş ve BP’nin önüne bir dizi sorun ve zorluk çıkarmıştır. O kadar ki BP’nin İcra Kurulu Başkanı Robert (Bob) Dudley, 2008’de “Bu ülkeden kaçmam gerekiyor” diyecek kerteye gelmiştir.

Bununla birlikte bahsi geçen hikâye, beklentileri umursamayan ve bir Rus şirketinin esaretinden kurtulamayarak ona yardımcı olacak aptalca bir girişimde bulunan Amerikalı bir kişi etrafında dönmektedir. 69 yaşındaki bu Amerikalı, Ernst & Young LLP şirketinin önceki genel müdürü Paul Ostling’tir.

Ostling bu şirkette kariyer yaşantısının son demlerini Rusya ve Doğu Avrupa’da iyi anlaşmalara imza atarak geçirdi. 2007 yılında şirketten ayrılacağı zaman şirket yönetim kurullarına katılmak ve bazı zamanlarda yönetimi devralmak suretiyle kariyer hayatına yeni bir rota çizmeye karar verdi. Ayrıcalığının Batı modelindeki şirketlerin yönetiminin köklerini sağlam bir temele dayandırmada öncü rol oynama potansiyelinden kaynaklandığını düşünüyordu. Kendisinin yönetim kurulunda yer aldığı şirketler arasında şunlar yer almaktadır: Potas üretimi alanında bir dev olan Uralkali, cep telefonu işletmesi alanında en büyük şirket olan MTS, kendisine Moskova’da bir konum edinen ve Ostling’i 2012 yılında başkanlığına getiren Brunswick Rail Ltd. Şti. Brunswick Rail Ltd. Şti., henüz 8.yılını doldurmamışken Rusya’da öncü bir demiryolu aracı kiralama şirketine dönüştü ve toplamda yaklaşık 255 milyon dolar gelir elde etti.

Şirketin kurucuları olan Martin Anderson ve Gerard de Geer her ne kadar İsveçli olsalar da Rusya içinde ticari faaliyetlerin nasıl yürüdüğünü iyi biliyorlardı. 90’ların başında Rusya’ya taşındılar. O sırada Rusya, kapitalizme dönmeye başlıyordu. Hükümet danışmanı olarak çalıştıktan sonra bir yatırım bankası açtılar. Banka çok geçmeden dönemin en büyük ticari kurumu haline geldi ve daha sonra Rusya bazında büyük işadamlarına dönüşen birçok kişi ile ticari anlaşmalar imzaladı.

Ostling planladığı gibi şirkete Amerika Borsalar ve Menkul Kıymetler Komisyonu ve Birleşik Krallık Mali Hizmetler Kurumu gibi kuruluşların bağlı olduğu kurallara nasıl uyulacağını göstermek için Brunswick yönetim kuruluna katıldı.

Soru şu: Bir Rus şirketi neden böyle bir şeyle suçlanıyor? İki sebebi var. İlki; eğer geniş çaplı tanınmayan bir Rus şirketi, Batı’nın istediği şekilde şeffaf olduğunu gösterebilirse Goldman Sachs ve Fidelity Investments gibi kurumlardan para toplamak kendisi için kolaylaşacaktır. Aynı şekilde hisselerini genel dolaşıma sokması da daha kolay olacaktır. Brunswick bunu başarmayı umut ediyordu.
Nitekim 2012 yılının sonlarında şirketin 600 milyon euro değerindeki euro senetlerini satışından kısa bir süre sonra Genel Müdür Vladimir Lebekov, Londra’ya gitti ve CNBC kanalında boy gösterdi. Kendisine sorulan ilk soru şu oldu: Şirket hisselerini ne zaman genel dolaşıma sokacak?

Ancak bu hiçbir zaman gerçekleşmedi. Ostling’in odağında yer aldığı euro senetleri anlaşmasının ertesinde Rus ekonomisi, Kırım savaşının ardından ABD ve AB tarafından kendisine uygulanan yaptırımlar sebebiyle ağır bir krizle yüzleşti. Bu noktada Brunswick şiddetli bir çöküşe girmeye başladı. 2013-2015 yılları arasında kiralama oranı günlük 1500 rubleden (yaklaşık 50 dolar) 325 rubleye (7 dolardan az) gerilerken şirketin gelirleri 60 milyon dolara düştü. Euro senetlerinin Kasım 2017’de ödenmesi gerekiyordu. 2015 yılının girmesi ile şirketin bunun için gerekli mal varlığından yoksun olduğu açığa çıktı. Bu da demek oluyordu ki şirket, şirket ortakları ve senet sahipleri için bir zorluğa sebep olması nedeniyle yeniden yapılandırma anlaşması imzalamak için müzakere sürecine girmek zorundaydı. Bu amaçla şirketin yönetim kurulu 2015 yılı Ekim ayında Ostling’ten İcra Kurulu Başkanlığı görevini üstlenmesini istedi. Meclis üyeliğine devam etmekle birlikte şirket başkanlığını Anderson’a devretti.

O esnada Ostling, Brunswick’in Batılı şeffaf yönetimlerin ölçütlerini gerçek anlamda önemsemediğini fark etti. Sonraki 13 ay boyunca ortaya çıkan detaylar oldukça karmaşık görünüyor. Ancak şöyle özetlenebilir: Ostling’e göre, Anderson ve beraberinde birçok şirket katılımcısı, “kendi mali çıkarlarını korumak için birçoğu Amerikalı yatırımcı olmak üzere birçok alacaklıya ve diğer ortaklara karşı sahtekârca bir planı uygulamaya koydular.” Bu ifade, geçen yıl sunduğu yasal şikâyetinde yer almaktadır. Ostling’in düşüncesine göre bu birtakım uygulamalar, ABD ve Birleşik Krallık’ta geçerli olan menkul kıymetler yasalarına yönelik bir ihlal mahiyetindeydi. O bu işe bir dur demeye kararlıydı. Şirketin icra kurulu başkanlığında geçirdiği uzun dönemde Ostling, Anderson ve diğerlerini dizginlemeye çalıştı. Bazı durumlarda yollarını kesmeyi ve planlarını alt üst etmeyi başardı. Özellikle de 5 kişilik yönetim kurulunda iki yandaşın desteğini alabildiği zamanlarda. Bazen de senet sahipleri şirketin önerilerini reddetti.

Ostling’in sunduğu yasal şikâyette belirttiğine göre Anderson, Ostling ve beraberinde yönetim kurulundaki bir yandaşını istifaya zorladı. O sırada yönetim kurulunda ipler Anderson ile ittifak içerisinde bulunan ortakların elindeydi ve ellerinden geldiğince onun hoşuna gidecek şeyleri yapıyorlardı. Daha sonra Ostling’in belirttiğine göre alacaklılardan biri Brunswick’e şirketin borçlarını ödemekte zorlandığını bildiren bir mesaj yolladığında durumu açıklayamadılar. Aynı şekilde Anderson’un ekibi 2017 yılında şirketin toplayacağı gelirlerin öngörülenin altına düşeceği tahmininde bulundu.

O dönemde şirketin bir üyesi olmamasına rağmen Ostling, şirketin çeşitli ortaklarına karşı kendisini hala sorumlu hissediyordu. Brunswick’teki icra yetkililerinden biri bu bilgiyi sızdırdığında bağımsız bir mali denetçi, şirketin birçok ortağı ve senet sahipleri ile birlikte bizzat kendisi bu bilgiye ortak oldu. Bir aydan kısa bir süre içinde Brunswick, Amerika Federal Mahkemesi önünde ‘şirketin sırlarını’ kötüye kullandığı gerekçesiyle Ostling aleyhine dava açtı. Resmi belgelerin işaret ettiğine göre şirket açısından Ostling, kendileri ile görüşen insanların özel bilgilerini ifşa etme yetkisini elinde bulundurmuyordu ve onun yaptığı bu sızdırmalar şirketi milyonlarca dolarlık bir zarara uğrattı.
Şirket Ostling’i mahkeme önünde şirkete ait olan ve bilgileri kendisine sızdıran icra yetkilisinin kullandığı bilgisayarda bulunan delilleri ortadan kaldırmakla suçladı. Buna karşılık Ostling’in avukatları, bu haftanın başında mahkemeye sunduğu bir belgede müvekkillerinin içinde saklanan bilgileri silmek şöyle dursun söz konusu bilgisayarı bile görmediğini ifade etti.

Öte yandan Ostling, hissedarlardan biri olarak diğer hissedarlarla konuşma hakkına sahip olduğunu belirtti. Üstelik kendisi ve ekibi 2017 tahminlerinden sorumlu olduğu için gerçekleşen değişiklikler konusunda kendisini diğerlerini uyarmak zorunda hissettiğini dile getirdi.

Ostling’e karşı açılan 17 aylık Brunswick davası, bugün hala devam ediyor.

Bense hala dönemin alüminyum sanayisindeki devi olan ARCONIC şirketinin Genel Müdürü Klaus Kleinfeld ile yediğim akşam yemeğini hatırlıyorum. O zamanlar Amerikan ve Rus şirketleri arasında ticari ilişkileri teşvik eden ABD-Rusya Ticaret Konseyi’ne başkanlık ediyordu. Bu akşam yemeği, sadece şeffaflıktan veya Batı modeli bir yönetimden değil aynı zamanda hukukun üstünlüğünden de yoksun olan Rusya’da ticari faaliyette bulunmanın zorluğuna dair yazmaya başlamamdan kısa bir süre sonra gerçekleşti.

Kleinfeld’e Rusya’da ticari faaliyette bulunmak hakkında soru yönelttiğimde, Rus kurallarına göre çalışma kabul edildiği sürece durumun iyileştiğinin ve Rusya’nın ticari faaliyet yürütülebilecek bir yer olduğunun ısrarla altını çizdi. Bununla beraber Ostling’in hikâyesi farklı bir duruma işaret ediyor: Rusya hala çalışmak için tehlikeli bir yer.