Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Bosna, 90’lardaki karanlık günlere geri mi dönüyor? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

1995 yılının bir Aralık akşamında geçtiğim çamurlu  yolun canlı hatıralarını hala zihnimde taşıyorum. Biri Müslüman diğeri Sırp iki Bosnalı arkadaşla konuşuyordum. Hepimiz de Bosna’daki Tuzla şehrindeydik. CNN ekibi ile o zamana kadar 100 bin kişinin ölümüne ve milyonlarca kişinin yerinden edilmesine sebep olan savaş üzerine bir çalışma yürütüyorduk. Bu savaş, İkinci Dünya Savaşı’ndan beri Avrupa düzeyinde yaşanan en kıyıcı savaş olarak niteleniyordu ve biz bu çalışma esnasında o savaşın göbeğindeydik. Çatışan taraflar üç yıldır süren savaşı sonlandıran Dayton Anlaşması’nı Amerika’nın arabuluculuğuyla henüz imzalamışlardı.

O iki arkadaşa barışın devam edeceğine inanıp inanmadıklarını sormuştum. Neredeyse soruyu duyar duymaz ürktüler. Bununla beraber, Müslüman, Sırp ve Hırvat olmak üzere Bosnalı herkesin savaştan bıktığı ve bu durumun anlaşmanın sürmesini sağlayacak tek garantör olduğu konusunda hemfikirdiler.

Bir kuşak sonra, büyük zorluklarla erişilen barışın bozulmaya başladığına dair endişe verici işaretler var. Bugün, ulusal politikacılar Bosna Hersek içinde yarı bağımsız oluşumlar yaratan Dayton sürecini açıkça sorguluyor: Sırpların ve Hırvatlar ile Müslümanlardan oluşan federal birliğin yönettiği bir cumhuriyet.

Böyle bir zamanda, tüm kıtada genişleyen ve Rusya’nın Batı dostu hükümetleri yıkmak için kampanya başlattığı zamana denk gelen milliyetçi yönelimlerin dalgaları ortasında duygularda bir coşmanın varlığı göze çarpıyor. Geçmişte Batı, savaşı sonlandırmak için bir zorlukla yüzleşmişti. Bugün mevcut koşullar, anlaşmanın bozulması durumunda barışı geri getirmek için harcanan çabaların önüne daha büyük bir zorluk çıkaracaktır. Nitekim şu an Batı safları eskiye nazaran birlikten daha uzakken halkçı ulusalcılar, birçok ülkede kazanımlar elde ediyor. Hâlihazırda başka meselelerin çözümüne odaklanan ABD ve Avrupa’nın, Bosna’nın mevcut barış istikametinden sapmasını engellemek için hızlı hareket etmesi gerekir.

Şu andaki kargaşanın merkezinde Radovan Karaciç’in 1992 yılında Bosna Sırp Cumhuriyeti adını verdiği özerk Sırp bölgesinin eski ılımlı Cumhurbaşkanı Milorad Dodik yer almaktadır. Bu arada adı geçen Karadziç, sonraları Bosnalı Müslümanlara karşı soykırım operasyonu yürüttüğü için hüküm giydi.

Dodik, Bosna’nın ayrılıp Sırbistan’a katılabileceği konusundaki arzusunu dillendirmişti. Aynı şekilde kendilerine özgü bir devlet kurmak istediklerini açıklayan Hırvatları de desteklediğini ifade etti. Müslüman Bosnalı Lider Bakir İzzetbegoviç de buna üçüncü bir tarafın savaşsız ortaya çıkamayacağını söyleyerek karşılık verdi.

Dodik, merkezi hükümete karşıydı ve bölgedeki Sırpların içindeki öfkeyi sömürmeye meraklı görünen Rus Devlet Başkanı Vladimir Putin ile daha sıkı ilişkiler kurmak istiyordu. Hâlihazırda Dodik, bağımsızlık referandumunu erteledi. Ancak büyük Bosna mahkemesinin böyle bir referandumun olmayacağına dair bir karar çıkarmasına rağmen Dodik, 9 Ocak’taki milli bayram kutlamalarında bir referandum provası yapılmasını teklif etti. 9 Ocak 1992’de Karaciç, bağımsız Bosna Sırp devletinin kuruluşunu ilan etmiş ve bu da savaşın fitilini ateşlemişti. Dodik’in mahkemenin kararına meydan okumasından sonra ABD tarafından yaptırımlara maruz kaldı. Ama bu onu caydırmadı. Bu yılın 9 Ocağında askeri bir havaya bürünen polis güçleri için bir sokak yürüyüşü tertip edildi. Her biri otomatik silah taşıyordu. Kırım ve Ukrayna’da Rus güçlerinin yanında savaşan ve Putin’e yakın bir Rus çetesi olan Knight Wolves grubu da onlara eşlik etti. Ayrıca ‘Srbska Cast’ veya ‘Sırp Onuru’ olarak adlandırılan yarı silahlı bir grup da yürüyüşte hazır bulunuyordu ki Bosna Güvenlik Bakanı, onların Ruslar tarafından eğitildiğini söylüyor. Bu kalabalığın ortasında yer alan Sırbistan İçişleri ve Savunma bakanları da bunları memnuniyetle izliyordu.
Öte yandan en son polis güçleri adına 2500 otomatik tüfek alan Sırpların stokladığı silah depoları, Boşnak liderlerin endişelerini artırıyor. Her ne kadar bu alım sözleşmesi yasal olsa da miktar, yerel polis güçlerinin ihtiyaçları ile tamamen orantısızdır.

Son dönemlerde Dodik’in Rusya’ya olan ziyaretleri artış gösterdi. Aynı zamanda Rus yetkililerin Sırp Bosnası’na olan ziyaretleri de. Rus yetkililerin son zamanlarda gerçekleştirdiği ziyaretlerden birinde Dodik şu açıklamayı yaptı: Rusya Federasyonu ve Cumhurbaşkanı Vladimir Putin gibi samimi dostlar, net hedefler belirlememize yardımcı oldu. Özgüvenimizi yeniden kazanmamız ve doğal haklarımız adına savaşmamız bize bize destek sundu.”

Bu noktada şunu hatırlatmakta fayda var: Rusya, Bosna Sırplarından ülkelerinin NATO’ya katılmaya yönelik herhangi bir hareketini önlemelerini istiyor. Aynı şekilde Kremlin, Batı’nın sürdürdüğü umursamazlığın ülkeyi, Batı karşıtı politikasını uygulamak için uygun bir zemin haline getirdiğinin de farkında.

Önümüzdeki Ekim ayında Bosna, Dodik’in üçüncü kez başkanlık koltuğuna oturmak için aday olduğu seçimleri gerçekleştirecek. Dodik, bağımsızlığa doğru koştuğunu söylerken Bosnalılar, ülkelerinin savaş yolunda ilerliyor olmasından endişeleniyor.

Dünyanın bu kırılgan noktasında yeni bir felâketin yaşanmasını önlemek için AB, NATO ve ABD’nin ülke ile olan diplomatik işbirliğini gecikmeden güçlendirmesi, deneyimli müzakereciler yoluyla oradaki varlığını artırması ve görevi Dayton anlaşmasının uygulanmasını gözlemlemek olan temsilcinin rolünü canlandırması gerekir.

Sözün özü Bosna, acil bir şekilde demokratik ülkelerin ilgisine muhtaç. Aksi takdirde Dayton anlaşmasının hüküm sürdüğü on yıllar, Balkan savaşları arasında bir dinlenme molası olmaktan öteye geçmeyecek.