Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Hamas Abbas’ın meşruiyetini mi istiyor? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Yıllar boyunca düzenlenen Filistin kimliğini inşa toplantıları, arabuluculukları ve teşebbüsleri, Müslüman Kardeşler’in (İhvan) küresel örgütlenmesinin bir projesi olan Filistin Direniş Hareketi “Hamas”ın 1987’de kurulmasından bu yana hiç işe yaramadı. Tüm bu girişimler sırasında ve sonrasında anlaşılmıştır ki ilk kurşunu, 1965 yılında kurulan “Fetih” hareketine sıkan bu proje, Filistin halkının devrimine kardeş bir proje olarak gelmemiştir. Merhum Kral Abdullah bin Abdülaziz’in himayesinde “iki hareket” tarafından imzalanan Mekke anlaşmasından dört ay sonra, 2007 yılında “İhvan” hareketinin Gazze Şeridi’nde FKÖ ve Filistin Ulusal İdaresi’ne karşı gerçekleştirdiği kanlı askeri darbe, bu gerçeği tamamen ortaya koymuştur.

Merhum Filistin lideri Yasir Arafat (Ebu Ammar), Bu hareketin 14 Eylül 1987’de Gazze Şeridi’nde kurulmasından kendi vefatı olan 2004 yılına kadar bir “birlik” oluşturmak için çabalayıp durdu, Ancak herhangi bir faydası olmadı ve bu konuda küçük dahi olsa herhangi bir ilerleme kaydedilemedi. Suriye “İhvan” hareketinden Adnan Sadeddin’in “arabuluculuğu”nda Amman’daki evinde yapılan bir toplantıda Arafat, Halid Meşal’e Filistin Yasama Kurumu tarafından ilan edilen Ulusal Konsey üyelerinden üçte birini -ki bu “Fetih” inkinden üç kat fazla- teklif etmesine rağmen bu “birlik” çabası netice vermedi.

Ebu Ammar erken bir dönemde yani Müslüman Kardeşler’in küresel bir projesi olarak 1987’de kurulduğu andan itibaren -Filistin devriminin başlamasından yaklaşık yirmi iki yıl sonra- bu yeni “misafirin” görevinin Filistin halkının direnişini veya Filistin halkını desteklemek olmadığını, bilakis Araplar ve uluslararası olarak Filistinlilerin meşru ve tek temsilcisi olarak tanınan Filistin Kurtuluş Örgütünü (FKÖ) işlevsiz kılmak, Filistin halkının temsilcisi olma misyonuna gölge düşürmek olduğunu fark etmişti. Bu gerçek, 1988 yılında Oslo müzakerelerine hazırlık amaçlı olarak, Cezayir’de yapılan Ulusal Meclis toplantısında ortaya çıkmıştı, zira buraya Dr. George Habaş tarafından yönetilen Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) ve Sabri el-Benna’nın (Ebu Nidal) Devrimci Konseyi de dâhil olmak üzere tüm taraflar katılmış sadece İhvan hareketinin Hamas’ı katılmamıştı.

Sorun Hamas’ın bir karar üzerindeki ısrarıdır, –bu aynı zamanda Müslüman Kardeşler’in küresel örgütlenmesinin kararı ve daha sonra İran’ın ve (kardeşi) Katar’ın kararı!- o da; Filistin meşru çerçevesinin, en önemlisi de Ulusal Konsey ve FKÖ dışında kalmak istemesidir. Bu durum İsrail tarafının bahaneler ve argümanlar üretmesini sağlamış, barış sürecinden kaçmaları için fırsat vermiştir. İsrail tarafı şunu söylüyor; Biz bu anlaşmayı kiminle imzalayacağız, Filistin halkının barış anlaşmasında fiili temsilcisi kim? “Gazze Devleti” mi yoksa Batı Şeria’da Ramallah’taki Filistin Otoritesi mi?

Burada gerçekten de tehlikeli olan, Hamas’ın Filistin meşru çerçevesinin dışında kalması, kanlı askeri darbeden sonra bağımsız bir devlet gibi hareket etmesidir. Bu durum İsraillileri gerçek barış sürecinden sapmaya teşvik etti. İsrailliler için artık Oslo anlaşmaları, müteakip anlayışlar ve birçok yeni gelişmeye dayalı fikirler öne çıkmaya başladı. Bu yeni anlayış ve fikirlerden biri de arzulanan Filistin devletinin merkezinin, içerisinde Doğu Kudüs’ün, Mescid-i Aksa’nın, Kubbetü’s-Sahra’nın, Mescid-i Ömer’in ve Kıyamet Kilisesi’nin bulunduğu Batı Şeria değil, Gazze Şeridi olmasıdır.

İsrail pozisyondaki bu değişikliğin emarelerinden biri de Benyamin Netanyahu hükümetinin, Kıbrıs adaları ile Gazze Şeridi arasında bir “deniz” köprüsü inşa etme girişimlerine “aracılık” etmeye başlamasıdır. Amerikalılar dahi bu projeye ciddiyetle eğilmeye başladılar. Benyamin Netanyahu hükümeti, ABD İsrail’in başkenti olarak Kudüs’ü tanıdıktan sonra, ABD Başkanı Donald Trump tarafından vaat edilen “Yüzyılın Anlaşması” temelinde, Batı Şeria üzerinden değil Gazze Şeridi üzerinden hareket etmeye başladı. Artık Batı Şeria’nın -dendiği kadarıyla- bu süreçte yeri olmayacak!

Bu bağlamda, Hamas’ın Gazze Şeridi’nde devam ettirdiği askeri tırmanışın hedefinin, Cumhurbaşkanı Mahmud Abbas’ın (Ebu Mazen), FKÖ’nün ve Filistin Ulusal İdaresi’nin elinden Filistin meşruiyetini almak olduğuna inananlar var. Bütün bunlara, tek meşru temsilcinin sürekli tavizler veren, pazarlıklar yapan! Değil, şehitler veren, direnen tarafın olması gerektiği yönündeki propagandalar eşlik ediyor.

FKÖ, silahlı mücadelenin ve modern Filistin devriminin 1965’in başlarında başladığını ilan ettikten sonra, El Fetih hareketinin, bu örgütün tüm çerçevelerine ve kurumlarına el koymaya başladığı bilinmektedir. İlk olarak Ahmed Şakiri bu örgütün başkanlığından alındı ve ardından 1965 savaşından sonra silahlı Filistin örgütlerinin ortaya çıkmasından sonra –ki bunların başında El Fetih Hareketi geliyor- görevine devam etmek istemeyen Yahya Hamude görevden alındı. Bu görev, 1969’da Kahire’de düzenlenen Filistin Ulusal Konseyi’nde alınan karar gereği Yasir Arafat (Ebu Ammar) tarafından 2004 yılına yani ölümüne kadar sürdürüldü.

Hamas, FKÖ ve Filistin çerçevesinde meşru herhangi bir yapıya katılmayı reddediyor. Oslo’da Filistin Ulusal Yönetimi kurulmasından önce ve sonrasında bu tavrı değişmedi. Zira bu karar, Müslüman Kardeşler’in küresel örgütlenmesi, Katar, İran ve Recep Tayyip Erdoğan’ın eğilimlerine olumlu cevap vermedir. 2007’de kanlı bir darbe gerçekleştirdi ve İsrail’e karşı Gazze Şeridi’nden askeri tırmanışını sürdürdü. İstediği şey İsraillilerin buradaki varlığını bitirmek değildi, bilakis Başkan Mahmud Abbas, FKÖ, El Fetih ve Filistin Ulusal İdaresi’nin meşruiyetini bitirmekti.

Filistinlilerin büyük bir Arap destekçisi olan ve diğer birçok Arap ülkesi gibi Filistin halkının haklarını savunan Mısır, -Hamas’ın rızasıyla veya değil- tehlikeli gidişatı hissetti. Sadece Gazze Şeridi’nde kurulması planlanan Filistin devletini kesin ve kararlı bir şekilde reddettiğini duyurdu. Ve bu devletin, 1967’de işgal edilen tüm Filistin topraklarını kapsaması ve başkentin de Doğu Kudüs olması gerektiğini belirtti.

Mısır’ın Filistin meselesini kendi meselesi olarak gördüğünü herkes bilir. Zira bu, ulusal bir Arap meselesidir. Her zaman ” Filistin ulusal birliği” en önemli gündem maddesi olarak kalmıştır. Bu nedenle Mısır, El Fetih, FKÖ, Filistin Ulusal İdaresi ile Hamas arasındaki uçurumu daraltmaya çabalamıştır. 12 Ekim 2017’de Kahire anlaşması yapıldı. İslami Direniş Hareketi (Hamas) idari ve politik sorumluluklarını yerine getirebilecek bir pozisyonda Gazze Şeridi’ne dönmüş oldu. 2007’deki “Hamas” darbesinden önceki duruma benzer şekilde Filistin yönetiminde etkin bir konuma gelmiş oldular. Eski ve yeni memurlar vazifelerine döndüler.

Binaenaleyh, Filistin uzlaşması adına ortaya konan bu “Mısır Kartı”, tarafları yani Hamas ve El Fetih hareketini belli kurallara uymaya davet etmiştir. 12 Ekim 2017 tarihli bu anlaşma, Filistin hükümeti olarak Rami Hamdallah hükümetini öne çıkarmıştır. Hükümet, 2007 Hamas askeri darbesinden önceki konumuna getirilmiş ve yetkileri artırılmıştır. Fakat şurası da net bir şekilde ifade edilmelidir ki, İslami Direniş Hareketi coğrafi zorunluluk da dâhil olmak üzere birçok faktör nedeniyle Mısırlıları kızdırmamak zorundadır. Aksi halde İsrail ve Amerikan pozisyonlarındaki değişikliklere göre sağa sola savrulmaya devam edecektir. Şu anda “Uzlaşma” adı altında dolaşan karar Müslüman Kardeşler’in küresel örgütlenmesinin kararı, Katar, İran ve belki de Recep Tayyip Erdoğan’ın kararıdır. Erdoğan’ın Kahire ile ilişkilerinin bu aşamada iyi olmadığı, bilakis gergin ve ciddi bir krizde olduğu biliniyor. Ve bunun nedeni de oldukça açık ve nettir.