Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Trump müttefiklerine neden saldırıyor | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Avrupa’da yaşanan ülkeler arası çatışmalar ve din savaşlarının ardından bugün bildiğimiz şekliyle uluslararası ilişkilerin temeli 17. yüzyılda atıldı. Sonunda bazıları 30 yıl süren ve 8 milyon kişinin hayatını kaybetmesine neden olan uzun süreli savaşları sona erdirecek ‘Westphalia Barış Anlaşması’ imzalandı.

Bu anlaşmanın 3 temel ilkesi vardı; Ülkelerin egemenliğine saygı duyulması, iç işlerine karışılmaması ve uluslararası perspektifte ülkelerin eşit olması. Modern dünyanın uluslararası ilişkiler kavramı bu 3 ilke üzerine kuruludur. Zaman zaman çatışmaları durdurmakta başarısız olsa da bu anlaşma hala bir referans kaynağı kabul ediliyor. Bölgemizde bu anlaşmanın ilkelerine geri dönülmesi çağrısında bulunan önde gelen kişilerden biri de Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt. Kendisi ülkelerin bu anlaşmanın ilkelerine saygı duyması halinde çoğunlukla bölgesel ve dış güçlerin müdahalelerinden kaynaklanan ve hala süren çatışmaların sona erebileceğine inanıyor.

ABD Başkanı Donald Trump’ın politikasıyla ilgili bir önceki yazımın devamı olan bu yazıda, söz konusu kavramların ışığında baktığımızda ABD başkanının politikasını bir dereceye kadar anlayabileceğimizi söylemek istiyorum. Çünkü bu ilkeler, Cumhuriyetçi parti ve sağcı ideolojisine daha yakın olduğunu düşünüyorum.

Trump, BM ve kuruluşları da dahil olmak üzere uluslararası örgütler tarafından yönetilen mevcut düzeni her fırsatta eleştirmektedir. Buna ek olarak Dünya Ticaret Sözleşmesi gibi uluslararası anlaşmalara karşı çıkarak bu tür anlaşmaların ülkelerin iç işlerine müdahale ettiğini ve ülkesinin politikaları ile çeliştiğini düşünüyor. Bu nedenle UNESCO’dan, Paris İklim Anlaşması’ndaki birçok taahütten çekilme, mülteciler ile ilgili yükümlülüklerini azaltma, BM İnsan Hakları Meclisi’nden çekilme kararı aldı. Daha da önemlisi stratejik açıdan büyük önemi olan NATO’daki ülkesinin üstlenmiş olduğu yükümlülükleri yeniden gözden geçireceği tehdidinde bulundu. NATO bütçesine en fazla pay ayıran ülke olan ABD, her yıl yaklaşık 650 milyar dolar ile Nato’ya destek veriyor. Bu da diğer 27 üye ülkenin bütçesinden bir kat daha fazla! Trump NATO’dan daha çok yetki, diğer üye ülkelerden daha fazla mali yükümlülük ve Almanya ve Japonya’da dahil müttefiklerinden savaşlarda askeri katılım talep ediyor.

Yine aynı mantıktan hareketle, Trump, ülkesinin üstlenmiş olduğu yükümlülüklerin birçoğunu yerine getirmeyeceğini söyleyerek NAFTA Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması’nın da neredeyse çökmesine neden olacak gibi görünüyor.

Dolayısıyla mevcut idarenin politkasını, genel tutumlarına yani açıklamaları ile Körfez ve genel olarak Ortadoğu bölgesi ile ilgili politikalarına bakarak anlamamız gerekiyor. Trump, Körfez ülkelerine yakın komşuları Kanada ve Meksika ve en önemli müttefiği Almanya gibi davranıyor. Türkiye ve Katar’ın S-400 füze savunma sistemini satın almalarını istemiyor çünkü bunun Moskova’ya politik güç kazandıracağını ve askeri teknik yeteneklerini finanse edeceğini düşünüyor.

Aynı şekilde Trump idaresi politika ile insan haklarını birbirinden ayırma konusunda eski idare ve genel olarak Demokrat Parti’den ayrılıyor. Trump’a göre insan haklarının ülkelere arası ilişkilerde bir yeri yok ve uluslararası ilişkileri düzenleyen Westphalia Anlaşması’nın ilk maddesi ile çelişmektedir. Trump hakkındaki bir başka yazımda belirttiğim gibi, O’nun hükümet politikası 5 temele dayanıyor. Bunlardan biri de ükesinin ekonomik gücünü arttırmak ve rakipleri ile yüzleşmek. Bu nedenle Avrupalıların İkinci Dünya Savaşı sonrası sağlanan refah döneminin tadını yeterince çıkardıklarını düşünüyor. Bu nedenle tam anlamıyla bir serbest ticaret anlayışını kabullenmeleri konusunda onlara meydan okuyor. Çinlileri ise ülkesinin sahip olduğu bilgi ve gelişmiş teknikleri çalıp ülkelerine götürmek için esnek yatırım sisteminden yararlanma ve ABD’nin pozisyonunu tehdit etmekle suçluyor.

Tabi ki birçok kişi Trump’tan farklı düşünüyor olabilir. Ancak onun doğrudan kullandığı dili bir kenara bırakıp davranışlarına odaklandığınızda bunların partisinin ve özellikle de sağ ideolojinin politikaları olduğunu görürsünüz. Ondan farklı düşünenler ABD’nin süper güç olarak dünyanın yönetiminde daha büyük bir politik ve ahlaki sorumlulukla hareket etmesi gerektiğine inanıyorlar. 400 yıl önce yazılmış Westphalia Anlaşması’nın ilkelerinin, teknolojik gelişmeler ve jeopolitik alışverişin ardından yaşanan büyük değişimlerin ışığında artık geçerli olmadıklarını düşünüyorlar. Belki de iç savaşların, kıtlık ve kötü ekonomik yönetimlerin tetiklediği göçler, NATO aracılığıyla bir askeri müdahale ya da Dünya Bankası aracılığıyla bir ekonomik müdahalenin nedeni olabilir.

Trump, kendisini Beyaz Saray’a taşıyan ve başkan yapan partisinin görüşlerini hayata geçirirken, buna dünya ile ilgili kişisel görüşünü katmıyor. Çünkü bildiğiniz gibi kendisi başkan olmadan önce küresel bir yatırımcıydı ve New York halkından biri ve başarılı bir iş adamı olarak göçmenler ve yabancı yatırımcılarla çalışmaktan kaçınmamıştır.

İdare olarak Trump, kurum olarak hükümeti ve partisi ABD’nin dış siyasetinde görülen büyük değişimlerin mimarlarıdırlar. İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulmuş örgüt ve ittifakların herkesin inandığı kadar önemli olmadığını düşünüyorlar. İran’a gelince Trump kendisini ülkesinin çıkarları için bir tehdit kaynağı olarak görüyor ve İran’ın süper bir güce karşı davranışlarında haddini bilmesi gerektiğini düşünüyor. Bunun yanında Avrupalı ve Arap müttefiklerinden ise onunla birlikte sorumlulukla hareket etmelerini bekliyor.