Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Avn döneminin erken sonlanma tehlikesi | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, seçilmesinin yolunu açan siyasi düzenleme ile elde ettiği ivmeyi kaybetti. Bugüne kadar görev süresinin üçte biri, göreliliğe dayalı bir seçim yasasını onaylamak gibi bir gelişmeyi saymazsak gerçek anlamda kayda değer bir başarıya imza atılmaksızın geçti. Sanki görelilik, demokrasi ve bu dünyadaki temsilin geçerliliği konusundaki tüm tartışmalarda derin bir anlaşmazlık mekanizması değilmiş gibi! Göreliliği efsane düzeyine çıkarılan tarihî bir başarı gibi mırıldananlar, tekeline alma ve etkisiz hale getirmenin tüm biçimlerini doğrudan veya vekâletle uygulamış ve uyguluyor olanlarda sıkıntı yok. Özellikle iş Hristiyan çoğulculuk ve onun hükümette, kamu hizmetlerinde veya ‘pay’laşma mantığına uyan her çerçevede temsili ile ilgili olduğunda.

Uzun bir ertelemeden sonra seçimlerin gerçekleşmesi, siyasi ve ulusal bir hayatın etkinleştirilmesi için bir başlangıç olabilirdi. Aynı şekilde çatışma hatlarını, sloganlar ile reform, değişim ve kalkınma hakkında Lübnan nağmelerinden biraz daha yükseğe çıkarabilecek ekonomik ve siyasi bir projeye yönelik destek veya kösteğe göre modernleştirebilirdi. Ancak siyasî Avncılık, başkanlık piramidinin tepesinde, hükümetin ve stratejik bakanlıklarının merkezinde bile muhalefet yolunu seçti. Bu da muhalefetin ışıltısını, yönetimin canlılığını ve güçlülüğünü aynı anda kaybettirdi. Ya da CİDRE Ekonomi Konferansı’na karşı çıkmakla da ortaya koyduğu gibi işi zora sokmayı tercih etti. Ki bu konferans, McKinsey yatırım şirketinin koyduğu son derece kapsamlı bir planla ayrıntılı çizgiler ve projelere sahipti ve Lübnan’da geçerli olabilirdi. Ufak birkaç değişiklikle Zimbabve’ye uyarlanması için de hiçbir engel yoktu.

Bunun için Lübnan hükümeti kurulsa da kurulmasa da şu iki şey, seçilmesini sağlayan düzenlemenin en ateşli savunucularından biri olduğum Mişel Avn’ın başkanlığı ile aynı anlama gelir oldu: Birincisi Lübnanlı Hıristiyanların her zaman dile getirdiği temsili bir aldatmaca; ikincisi de siyasi düzenin yapısını bozan anayasal boşlukları doldurmak için bir başlangıç. Bu boşluğun gölgesinde seçilmiş cumhurbaşkanı ile olan anlaşmazlık, tüm siyasi sistemle anlaşmazlık yaşamaktan iyidir. Böylece şüphe öylece kalıyor!

Bununla beraber çelişki, Avn’ın ve siyasi ekibinin geldiği noktanın, seçilmeden önce karşısında durduğu şeyle aynı olmasındadır. Onunla derinlerde yaşanan anlaşmazlık, seçiminden önceki ve sonraki siyasi sistemle alakalı. Metin üzerinde özsel değişiklikler yapamaması karşısındaki tavrı ve davranışları donanarak saatin akrebini Taif Anlaşması öncesine geri döndürme konusunda iştahı durulmuyor.

Üstelik seçilmeden önce seçilmesi için ortada dolanan gerekçeler, bugün görev süresinin üçte biri tamamlandıktan sonra bile devam ediyor. Henüz seçilmemişken genel ekonomik durum ve ulusal paranın bağışıklığı için acil bir şekilde bir başkan seçilmesini gerektiği söylendi. Ondan yaklaşık iki sene sonra ise ekonomik durum daha da kötüleşti ve Lübnan parasının bağışıklığı daha da azaldı.

Sonra aynı dönem, kendi sonuna işaret eden nesnel öncülleri etkisiz hale getirecek şekilde hareket etmemektedir. Modern Lübnan tarihinde bir cumhurbaşkanının, 6 yıllık görev süresinin üçte birinin sona ermesinden sonrasını bir sorun olarak ele aldığı görülmüş şey değildir. Hatta hiçbir Lübnanlı cumhurbaşkanı, böyle erken bir vakitte dönemini uzatma veya yenileme meselesini ortaya atmamıştır. Ama Lübnanlıların Avn’ı, bir sonraki adayın Dışişleri Bakanı olan damadı Cibran Basil olacağını gündeme getiriyor. Avn, Basil’i aday göstermekle kalmayıp onun başkanlık için yarışanlar arasında öncelik sahibi olduğuna da hüküm verdi. Sanki Lübnanlılar, yöneten seçilmiş bir cumhurbaşkanı ile bir süreliğine yürütmenin durdurulması ile seçilen bir başka başkanın önündeymiş gibi.

Avn’ın döneminin bitmesiyle Avncılığın bitmiyor oluşu üzerinde durulmayı hak eden bir noktadır. Burada okuyucunun aklına ve zamanına olan saygımdan ötürü reform ve Avncı söylemin olgunlaştırdığı yolsuzlukla mücadele vaatlerine yönelik bir tartışmayı es geçeceğim.

Siyasi Avncılıktan geriye kalan, Venezeula’daki Hugo Chavez’den Amerika’daki Trumpçılığa ve İngiltere’deki Brexit’e kadar diğer tüm halkçı eğilimlerin de dayandığı ikiliğe dayanan Hıristiyan halkçılık olgusuna dönüşmesidir. Haklar ve korku söylemleri. Temsil edilme hakkı, karar alma sürecine katılma hakkı…

Avncılık bu seyir çizgisinde devam ediyor ve bu, iktidarın kalbinden hatta başından çıkan muhalefeti de açıklıyor. Avn’ın başkanlığı, bazen dönemin henüz başlamadığını bahane ediyor bazen de bu hükümetin sözleşme hükümeti olmadığını ve herhangi bir kusurdan ötürü sorumlu tutulmaması gerektiğini ileri sürüyor!

Gazze ve Golan’da İsrail gerginliği doruklara tırmanırken Lübnan’ın güneyi, ‘halk’ sıfatını kendisine mal eden Hizbullah ile 1701 sayılı kararı uygulamaya çalışan uluslararası güçler arasında eşine rastlanmayan bir çatışmaya sahne oluyor. Aynı şekilde Lübnan’ın siyasi toplumu da Suriye’de yeni bir stratejik alan ve siyasi bir iklim olarak gördüğü şeylere yatırım yapmak için acele eden ve saatin akrebini 2005 yılı öncesinde iki ülke arasındaki duruma geri döndürmek isteyen Suriye iştahına tanıklık ediyor.

Böyle bir başkanlık böylesi meydan okumalarla başa çıkabilir mi?