Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İdlib… Nusra’yı el-Kaide’den ayırma savaşı | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Suriye’nin kuzeydoğusundaki İdlib’de radikal grupların varlığı, bölgeyi Esed rejimi ve başta Rusya olmak üzere müttefiklerinin muhtemel saldırısından koruma fırsatlarını azalttı. Rusya, askeri operasyon öncesi Türkiye’nin İdlib’deki radikal grupları ayrıştırarak operasyondan koruyup koruyamayacağını görmeyi beklerken, muhalifler Ankara’nın zor bir göreve soyunduğunu düşünüyor. Rus tarafı, Ankara’nın mimarlığını yapacağı “barış anlaşmaları” yoluyla İdlib sorununu çözmeyi isterken, Türkiye muhtemel bir saldırının sebep olacağı büyük göç dalgasından çekiniyor.

Dün, İran’ın başkenti Tahran’da düzenlenen üçlü zirveyle tavan yapan İdlib’e yönelik savaş yaygaraları, el-Kaide’den ayrılmak ve bağlılığını sürdürmek arasında gidip gelen Nusret Cephesi’ni ikna etme çabalarının sonuçsuz kaldığı Temmuz ayı başında yükselmeye başlamıştı. Örgüt içindeki iki kanattan biri el-Kaide’yle bağlantıyı tamamen kopararak radikal çağrışımlar yapmayan bir isim altında devam etmeyi savunurken, diğer grup ana örgütten ayrılmayı reddediyor. Tüm bunlara rağmen İdlib’deki çözümün sadece askeri ya da siyasi olmayacağı ve her iki sürecin birlikte yürütülmesine muhtaç olunduğu açık.

İdlib’deki durumu yakından takip eden gözlemcilere göre, Nusret Cephesi iki sebepten dolayı çözümün önündeki en büyük düğüm. Birinci sebep, örgüt içinde el-Kaide’ye bağlı olanlar ve olmayanların çekişmesinden kaynaklanan örgütü tasfiye etmenin zorluğu, ikincisi ise muhalif unsurların bir türlü yeni bir yapılanma içine sokulamaması. Uzmanlar, bu noktada, Türkiye’nin son oluşturduğu ve bazı Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) grupları ile İslamcı Cephe Tahrir Suriye’nin (CTS) katıldığı Ulusal Özgürleştirme Cephesi’ni, İdlib’deki radikal gruplarla savaştırmak için kurduğunu iddia ediyor.

Esed rejimi, İdlib’e yönelik sınırlı bir askeri operasyon yürütme hazırlıklarını sürdürüyor. Rejime bağlı güçler, Humus-Halep yolunu açarak, Hama ve Lazkiye’de stratejik noktaları ele geçirmeyi başarırken, bu operasyonların, Nusret Cephesi’nden çok ÖSO’yu etkileyeceği tahminleri yapılıyor.

İdlib ve çevresi, Suriye muhalefetinin kontrolünde kalan son büyük toprak parçası olarak öne çıkıyor. Muhalif savaşçıların sıkışıp kaldığı İdlib’e yönelik bir operasyon Suriye iç savaşının en büyük çatışması olabilir. Zira bölge Hama, Halep ve Lazkiye kırsallarına kadar uzanan geniş bir alanı kapsarken, Türkiye’nin de 12 askeri gözlem noktasına ev sahipliği yapıyor. İdlib’de, 10 bini Nusret Cephesi ve bağlı örgütlerin oluşturduğu Heyet-i Tahriru’ş Şam (HTŞ) savaşçılarından oluşan 30 bin muhalif savaşçı bulunuyor. Muhalif savaşçıların önemli bir kısmını ise rejimin süreç içerisinde ele geçirdiği bölgelerde, anlaşmayı reddederek İdlib’e gelen savaşçılar oluşturuyor.

Bu çerçevede, İdlib’deki çözümün en azından Rusya ve Uluslararası Koalisyon Güçleri’nin DEAŞ terör örgütüne karşı sürdürdüğü operasyonlara benzer askeri yollarla gerçekleşmeyeceği söylenebilir. Bunun sebebi, Nusret Cephesi’nin kontrol edilmesinin, DEAŞ’a oranla daha kolay olması. Çünkü, merkezi Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta bulunan Ortadoğu Araştırma Merkezi Uzmanı Dr. Hişam Cabir’in dediği gibi, DEAŞ’ın aksine Nusret Cephesi savaşçılarının yüzde 70-80’i Suriyelilerden oluşuyor.

Lübnan Ordusu’nda Kurmay Yarbay görevinde olan Cabir, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, DEAŞ terör örgütü militanlarının büyük kısmının yabancı olmasından dolayı örgütün kontrol altına alınamadığını ancak Nusret Cephesi’nin az olan yabancı militanlarının ayrıştırılmasından sonra diğer unsurların başka gruplara entegre edilerek, Suriye’de çözüm için yapılacak siyasi müzakerelerin tarafı olabileceklerini dile getirdi.

Karmaşık bir savaş

Suriye muhalefetinden askeri kaynaklar, ülkenin kuzeyindeki savaşın oldukça karmaşık olacağı görüşünde. Şarku’l Avsat’a bilgi veren söz konusu kaynaklara göre, savaşın bir ya da iki ayda sonuçlanması imkansız. Savaşın zor ve karmaşık olmasının büyük sebebini, “geniş bir coğrafyaya yayılması ve Lazkiye kırsalındaki radikal grupların Alevi Dağı’nı tehdit edebilme imkanına sahip olması” şeklinde açıklıyor.

Rejimin, İdlib’e yönelik kapsamlı bir operasyon için acele ettiği kesin. Bunun sebebi, muhalefetin daha önce olduğu gibi müzakerelerde koz elde etmesinin engenllemek istenmesi. Buna karşılık Rusya ise, Türkiye’nin yürüttüğü çalışmaları sürdürmesini bekliyor. Her iki durumda da dün, İran’ın başkenti Tahran’da düzenlenen Rusya-Türkiye-İran zirvesinin İdlib savaşıyla sonuçlanacağına kesin gözüyle bakılıyor.

Nusra’nın İdlib’deki en büyük düğüm olduğu ve Türkiye’nin bunu çözmek için uğraştığı yorumlarının ışığında Şarku’l Avsat’a değerlendirmelerde bulunan muhalif kaynaklar, rejime karşı Hama ve İdlib’de savaşan en büyük muhalif grup konumundaki Ulusal Özgürleştirme Cephesi’ne işaret ediyor. Ağustos ayında, ÖSO’nun yanı sıra, CTS, Ceyşu’l Ahrar ve Sukuru’ş Şam gibi örgütlerin de katılımıyla Ulusal Özgürleştirme Cephesi’nin savaşçı sayısı katlanarak arttı.

Şarku’l Avsat’a bilgi veren Suriye’nin kuzeyinde bulunan kaynaklar, Türkiye’nin Nusret Cephesi’ni çözmek ve unsurlarını diğer gruplara katma konusunda büyük bir yol kat ettiğini kabul etmekle birlikte henüz hedefine ulaşamadığını dile getiriyor. Söz konusu kaynaklara göre, Nusret Cephesi, yok olacağını hissetmesi halinde kendini asla feshetmeyecek.

Lübnanlı Kurmay Yarbay Dr. Hişam Cabir ise Türkiye’nin HTŞ’yi dağıtmaya çalışarak tek taraflı bir askeri operasyonu kabul etmeyeceğini ve sorunun siyasi yollarla çözülmesini istediğini gösterdiğini belirtiyor. Çözümü reddeden tek grubun Nusret Cephesi olduğu göz önüne alındığında Türkiye’nin bütün diğer muhalif grupları Nusret Cephesi’nden uzaklaştırdığına işaret eden Cabir, “Türkiye, birden fazla çözüm önerileri sundu. Bu önerilerin içinde Nusret Cephesi’nin el-Kaide’yle olan bağlantısını tamamen kopararak Ulusal Özgürleştirme Cephesi’ne katılması da var” değerlendirmesini yaptı.

Başka bir İdlib yok

İdlib, yıllardır Esed güçleri ve müttefiklerinin bombardımanlarından kaçarak, rejimle anlaşmayı reddederek kente gelen silahlı ve sivil muhaliflerin sığınak yeri oldu. İdlib’deki nüfus, zamanla kademeli olarak artarken, son rakamlara göre mültecilerle birlikte 3 milyonu aştı. Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Özel Temsilcisi Stefan De Mistura, Halep’in rejim güçleri tarafından ele geçirildiği Aralık 2016’da, “İdlib yeni Halep olacak” uyarısını yapmıştı. Bu kapsamda, Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne (SOHR) göre, Türkiye, HTŞ ve diğer gruplarla HTŞ’nin feshedilerek diğer muhalif gruplara katılması için müzakereler gerçekleştirdi.

Tahran Zirvesi’nden sonraki zor saatler süresince birçok taraf, muhalif sivil ve silahlıların gidecek başka yerleri olmadığından, İdlib sorununun insani krize sebep olmaması için askeri yöntemlerle çözülmemesi çağrıları yapıyor.

Savaşın yaklaştığına dair işaretler

Esed rejimine bağlı güçler, İdlib’de geniş alanlara yönelik bombardımanlar gerçekleştirerek operasyon sinyali verirken, SOHR’nin verdiği bilgiye göre, İdlib’in güney ve batı bölgelerinde yaşayan yüzlerce sivil, rejimin askeri operasyonları başlattığı korkusuyla Halep’in batı kırsalı ile Türkiye’ye bağlı ÖSO gruplarının PYD’den ele geçirdiği Afrin’e doğru göç etmeye başladı. SOHR, İdlib’in güney ve doğusunda meydana gelen göç hareketlerinin rejim güçlerinin bölgeye yönelik ağır topçu ateşi ve füze saldırılarından kaynaklandığını kaydetti.

Öte yandan, Şarku’l Avsat’a bilgi veren muhalif kaynaklar, Esed rejiminin İdlib’in etrafında haftalardır sürdürdüğü askeri yığınağı tamamladığını bildirdi. “Edindiğimiz bilgilere göre, rejim güçleri, İdlib’in batısındaki Cisr el-Şuğur’a saldırı başlatmak üzere Lazkiye’nin doğusundaki stratejik noktalarda hazırlıklarını tamamladı” diyen muhalif kaynaklar, rejim güçlerinin İdlib’e saldırı başlatmak için kenti çevreleyen, Halep’in batı kırsalı, Hama’nın kuzey kırsalı, Gab Ovası ve Lazkiye’nin doğu kırsalı gibi bölgelerin tamamına askeri yığınak yaptığını sözlerine ekledi.

Rusya ve rejime uluslararası uyarılar

Öte yandan ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz hafta başında, Esed rejimi ile müttefikleri İran ve Rusya’yı, İdlib’e yönelik pervasızca bir saldırı başlatmamaları yönünde uyararak, muhtemel bir askeri operasyon durumunda yüz binlerce sivilin ölebileceğinden duyduğu kaygıyı dile getirdi. Trump, twitter aracılığıyla yaptığı açıklamada, “Rusya ve İran, Esed rejiminin muhtemel bir pervasız saldırısına katılmaları halinde oluşacak insani krize katılırsa büyük bir hata işlemiş olacak. Yüzbinlerce sivil ölebilir. Buna izin vermeyin” cümlelerini kullanmıştı.

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres de, 29 Ağustos günü benzer bir uyarıda bulunarak, “Askeri operasyon halinde İdlib’de bir insani kriz meydana gelme tehlikesinin giderek arttığına” vurgu yapmıştı. BM, askeri operasyon halinde 800 bin sivilin bölgeden göç hareketi başlatmasından çekiniyor.

Suriye Dışişleri Bakanı Velid el-Muallim ise Ağustos sonunda, Rusya’nın başkenti Moskova’ya gerçekleştirdiği ziyarette, “Suriye, topraklarının tamamını terörden temizleme savaşının son aşamasında” diyerek, tehditlerini yineledi. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da, ertesi gün yaptığı açıklamada, ülkesinin İdlib’deki sivillerin bölgeden çıkışını sağlayacak güvenli koridorlar açılması için görüşmelerini sürdürdüğünü ifade etmişti.

Muallim ve Lavrov’un açıklamalarından birkaç gün önce, 24 Ağustos’ta açıklama yapan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise, “Askeri çözüm, sadece İdlib’i değil, Suriye’nin geleceğini de krize sokacak” derken, “Önemli olan İdlib’deki radikal grupların tehdit oluşturmasını engellemektir” şeklinde konuştu.

İdlib, askeri operasyonun eşiğindeyken bölgede etkin nüfuza sahip iki ülke konumundaki Rusya ve Türkiye’nin, bölgeyi askeri operasyondan koruması için HTŞ sorununu çözmesi bekleniyor.