Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İran’ın Suudi Arabistan’ı hırsızlıkla suçlaması | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Bu İran’ın, Rusya ve Suudi Arabistan’ı petrol payını çalmakla suçlayarak başlattığı uzun krizin başlangıç işaretidir. İran gayet iyi biliyor ki hiç kimse ondan veya payından bir varil bile çalmadı. Pazarın eskiden beri değişmeyen kuralları vardır. Petrol pazarı, petrolünü satabilene açıktır; petrolün üzerinde oturana değil. İran, yer altında büyük bir rezerve sahip ancak çok az üretim yapıyor ve daha da azını satabilecek. Zira ABD yaptırımları sebebiyle ihracatı şu ana kadar yarı yarıya düştü. Üstelik ABD’nin onun petrolünü satın alanlara yönelik önümüzdeki Kasım ayına kararlaştırdığı yaptırımları daha henüz başlamadı. İran’ın petrol üretmesi veya ihraç etmesi yasak değil. Ancak müşterilerin İran petrolü ve ABD ile ticaret arasında bir tercih yapması gerekiyor. Doğal olarak çoğu ülke, ABD pazarını kaybetmemek uğruna İran’ın petrolünü gözden çıkardı. İranlı dışişleri, petrol ve ticaret bakanları, dünyanın yarısının etrafını sararak fiyat indirimi, yerel para kabulü ve ticari takas ile müşterilerin aklını çelmeye çalıştı. Buna rağmen ülkelerin çoğu bunu kabul etmedi. Öyleyse, petrolü çalan Suudi Arabistan ve Rusya değil; İran’ın benimsediği ve pazarlarına, müşterilerine ve ülke gelirlerine pahalıya mal olan saldırgan siyasettir.

Tahran uzun zamandır bölgede askeri olarak yayılma, savaş ateşini körükleme, terör örgütlerini destekleme ve askeri nükleer projesi üzerinde ısrarcı olma gibi pahalı oyuncaklarla oynamak istiyor. O zaman bedelini de ödemeli.

İran çok kısa zamanda bir milyon varilden fazla zarara uğradı. Günlük 2.5 milyon varile varan üretimini yapamadı. Önümüzdeki haftalarda yaptırımların uygulamaya sokulmasıyla bir milyon varil daha zarar etmesi muhtemel. İran’ın payı, yarım milyondan fazlasına kadar daralacak ve bu durumda çok ucuz bir fiyata satış yapmak zorunda kalacak. Tabi eğer yapabilirse. Zira ABD, petrol ihracatı sıfırlanana kadar baskı uygulamaya kararlı. İran’ın zararları, ihracatının gerilemesinden ötürü ikiye katlandı. Gelirleri de ciddi anlamda azalacak. Sonra ithalat maliyeti de yine ABD ambargosu sebebiyle yükselecek. Unutmayalım ki, İran hükümetinin petrol üretimini günlük 5 milyon varile kadar katlama potansiyelini geliştirme hayali, küresel şirketlerin geri çekilmesiyle kırıldı.

Böylesine ciddi bir durumda İran hükümeti, halkı karşısında ülkenin yüzleştiği bu kötü koşullara başkalarına çamur atarak gerekçe üretme derdinde. Mesela Suudi Arabistan ve Rusya’yı pazardaki payını çalmakla suçluyor. Doğrusu tüm bu suçlamalar, dışarıdaki askeri projelerini içerideki yükümlülüklerinin önüne geçiren rejime yöneltilmelidir. Zira bölgede askeri ve siyasi olarak yayılırken kendisine karşıt bir hücuma da hazırlıklı olmalıydı.

Tahran bir dış düşman yaratmaya çalışıyor. Suudi Arabistan da seçenekler arasında ilk sıralarda yer alıyor. Biz İran’dan Rusya’ya yönelik suçlamalarında çok ileri gitmesini beklemiyoruz. Çünkü iki büyük küresel güç olan ABD ve Rusya ile aynı anda karşılaşmanın altından kalkabilecek bir durumda değil. Tahran’daki rejim bize Saddam Hüseyin’in İran ile olan savaşının ardından yaptıklarını hatırlatıyor. O da ülkesinin ekonomik sıkıntı içerisinde olmasının suçunu Kuveyt’e yüklemişti. Kuveyt’i petrolünü çalmakla ve Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleri’ni (BAE) de Irak’ın ekonomisine zarar vermek için pazardaki petrol fiyatlarını düşürmekle itham etti.

Pazardaki durum sürekli değişkenlik gösterir. İran, Libya, Venezuela vd. gibi ülkelerin petrol ihracatı daralırken Rusya ile birlikte pazarın en büyük üreticilerinden biri haline gelen ABD gibi ülkeler üretimini artırır. Suudi Arabistan ve Rusya gibi güçlü ülkelerin artmasına rağmen fiyatlar yükselmeye devam ediyor.

Suudi Arabistan ve İran petrol zengini iki ülkedir. Aradaki fark, petrolü değerlendirme yaklaşımı ve biçimindedir. İran’da din adamları iktidara geldiğinden bu yana petrol, devletin yayılma ve savaşlar yoluyla hırslarını gerçekleştirme aracıdır. Suudi Arabistan ise 70’ler, 80’ler ve sonrasında nasılsa bugün de petrole, ülke ekonomisini idare etmek için gelir kaynağı olan bir meta gözüyle bakıyor. Sonuç ortada: İran ekonomisi çöken bir ülke olarak füzeler, nükleer reaktörler ve devrim muhafızları üretmekle böbürlenirken, Suudi Arabistan ARAMCO, SABIC gibi başarılı kurumları ve bölge ülkeleri ile birlikte istikrar ve kalkınmaya katkı sağlamakla gururlanıyor.