Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Göçmen bombası | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Göç konusundaki uzmanlar ve sosyologlar uzun yıllardan beri özellikle Avrupa ve ABD gibi gelişmiş devletlerin, savaş, baskı, zulüm veya yoksulluk, açlık, kuraklık ve iklim değişikliği nedenleriyle daha iyi yaşam koşulları ya da huzur arayan yoksul insanların yoğun göç hareketiyle karşı karşıya kalacağına dikkat çekiyor.

Sığınma talep eden yaklaşık 3 milyon insan Batı’ya ulaştığında Avrupa, 2015-2016 yıllarında mülteci ve göçmen dalgasının zirvede olduğu bir dönemde bu durumla kısmen karşı karşıya geldi. Sığınma talep edenlerin çoğu, Afganistan’ın yanı sıra Ortadoğu ve Afrika ülkelerinden geliyor. Bunun sonucunda Avrupa Birliği (AB) içerisinde büyük bir sarsıntı meydana geldi. Ayrıca ırkçı sağ ve radikal halkçı hareketler endişe verici bir şekilde yükselişe geçti.

Özellikle Donald Trump’ın Beyaz Saray’a çıkmasının ardından ABD, genel olarak göçmen konusunu, özelde ise güney sınırından gelenleri siyaset ve medya çevrelerinde büyük bir tartışma konusuna dönüştürdü. ABD yönetiminin yasal olmayan yollarla ülkeye girmek isteyenleri caydırmak için ve bir nevi ceza olarak çocukları ailelerinden ayırarak farklı kamplara konulacak şekilde aldığı sıkı önlemler şiddetli tartışmaların çıkmasına neden oldu.

El Salvador, Guatemala ve Honduras’tan çıkarak ABD’nin güney sınırına yönelen yaklaşık 7 bin kişilik göçmen kafilesiyle ilgili gelişmelerin takip edildiği bir zamanda göçmen meselesi, bugünlerde yeniden gündeme geliyor. Trump, göçmen kafilesinin ilerleyişinin durdurulması yönünde Twitter hesabı üzerinden açıklamalar yaparak söz konusu üç ülkeye yapılan ekonomik yardımları kesmekle tehdit etti. Çünkü bu ülkeler, kendi vatandaşlarının ABD’ye doğru gitmesine engel olmadı. Diğer yandan Dışişleri Bakanı Mike Pompeo önceki gün, ülkesinin her ne olursa olsun bu kafiledeki insanların ABD’ye girişini bir şekilde engelleme konusunda kararlı olduğunu söyledi.

Bir önceki gün de Trump ve yardımcısı Mike Pence, söz konusu kafileye Ortadoğu’dan suçluların da katıldığını öne sürdüğü zaman gazeteciler bu iddialar karşısında hayrete düştü. Bu iddialarla kafilenin içerisinde teröristlerin olabileceğine işaret ediliyordu. Dolayısıyla ABD sınırına ulaşması halinde kafileye karşı koymak için yönetimin almak istediği önlemler haklı gösterilecek. Özellikle kafilenin yürüyüşünü fiili olarak takip eden birçok gazeteci, kafile içerisindeki çoğu insanla konuştuklarını ancak Ortadoğu’dan hiçbir insanla karşılaşmadıklarını söyledikleri zaman birçok insan bu açıklamaları eleştirdi. Tartışmalı açıklamalar yapmayı seven Trump’ın sözleri şu şekilde yorumlanabilir: Sanki Trump, yaşam koşullarından dolayı ülkelerinden ayrılmak zorunda kalan masum insanlara karşı çıkmadığını, aksine teröristlere ve suçlulara karşı ulusal güvenliği korumak için göçe karşı çıktığını söylemek istiyor.

Sorun şu ki Washington yönetimi, vatandaşlarının seyahatlerini sınırlamaları ve ABD’ye girişlerini engellemeleri noktasında Güney Amerika’daki komşularına baskı yaparak bütün uluslararası sözleşmelere göre insanın temel haklarından birisi sayılan seyahat özgürlüğü ilkesine aykırı bir şekilde hareket etmiş oluyor. Ayrıca seyahat özgürlüğünü sınırlandırmak isteyen diktatör devletler gibi davrandığı konusunda ABD yönetimine suçlamalar da yöneltiliyor. ABD, Soğuk Savaş döneminde seyahat özgürlüğü ilkesini eski Sovyetler Birliği’ne ve doğu bloğunda yer alan ülkelere karşı güçlü bir silah olarak kullandı. Nitekim bu ülkeler, Batı’ya göç etmek isteyen kendi vatandaşlarına karşı çıkıyordu.

ABD, göç meselesinde yalnız değil. Aynı şekilde Avrupa, son mülteci krizi sonrasında patlayan göçmen bombasına karşı koymada ahlaki ve insani bir sınavla yüzleşiyor. Kamuoyunun baskısı karşısında ırkçı sağın ve radikal halkçı hareketlerin yükselişi, Avrupalı devletleri radikalleşmeye, mülteci ve göçmenlerin girişini sınırlandırmaya, Türkiye’den ya da Akdeniz üzerinden ölüm botlarıyla gelen göçmenlere sert bir şekilde karşı koymaya sevk etti. Geçen haziran ayında AB, mülteci ve göçmen botlarının Kuzey Afrika sahillerinden İtalya, İspanya, Yunanistan ve Malta’ya seyrüsefer etmesini engellemek için bir plan yaptı. Bu plan çerçevesinde insan kaçakçılığını engellemek için Libya, Mısır, Sudan ve Tunus gibi ülkelere mali yardım sunmak üzere anlaşmalar yapıldı. Buna göre olarak insan kaçakçılığı yapan botları engellemek için Avrupa’ya ait deniz devriyeleri Akdeniz’de yoğunlaştırılacak, üzerinde yolcu olmadığı zaman bu botlar limanlarda ya da denizde imha edilecek ve üzerinde göçmenlerin bulunması halinde bu botlar geldiği yere geri gönderilecek. Aynı şekilde denizde kurtarılanların geldikleri ülkeye iade edilmesi de söz konusu planın içerisinde yer alıyor.

AB’nin politikalarına ve göçmenlere karşı çıktığı bir dönemde radikal halkçı hareketlerin iktidara gelmesine şahit olan İtalya, özel önlemler alma konusunda daha da ileriye gitti. İtalya, ülkede ikamet etmek için mültecilere yardım eden kuruluşlara yaptırım uygulamak, insan kaçakçılarının botlarını engellemek ve Avrupa’ya doğru hareket etmeden önce göçmenlere karşı koymak için Libya’daki milislere mali yardım yapma kararı aldı.

Tüm bu önlemler, göçmen bombası için bir çözüm olmayacak. Nitekim uzmanlar, çatışmaların devam ettiği, gelişmekte olan ülkelerde yoksulluğun yükseldiği ve iklim sorunların arttığı bir zamanda göçmen bombasının önümüzdeki yıllarda daha büyük bir sorun haline geleceğini tahmin ediyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne göre bugün dünyada yaklaşık 66 milyon insan, çatışmalar nedeniyle mülteci ve göçmen konumunda bulunuyor. Bu, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en yüksek rakamdır. Batı, birçok durumda yaptığı gibi çatışmaları şiddetlendirmek yerine çekişmeleri engellemek ve çözmek için ciddi politikalar belirlemezse ve gelişmekte olan ülkelere bilgiyi transfer etmek ve dengeli kalkınmak için yeni bir vizyon belirlemezse sığınma ve göç hareketi büyümeye devam edecek olan en önemli siyasi ve ahlaki sorunlardan birisine dönüşecektir.