1995 yılında Amerikan Kongresi ABD büyükelçiliğini Telaviv’den Kudüs’e taşıma kararı aldığında Sheldon Adelson büyükelçilik binasının inşaatının tamamını kendi parasından karşılamaya hazır olduğunu açıklamıştı. Fakat, bilindiği üzere, Kongrenin elçiliği taşıma kararı hemen yürürlüğe konulmadı ve Beyaz Saray’ın raflarına kaldırılarak art arda gelen ABD başkanları kararı imzalamadı. ABD Başkanı Donald Trump kararı geçen yılın sonunda raflardan indirerek imzalayınca da Sheldon yine ortaya çıkarak yarım milyar doları geçen büyükelçilik binasının inşaatının maliyetini üstelenmeye hazır olduğunu ilan etti.
Bu kadar cömertlik neyin nesi? Cumhuriyetçi Parti taraftarı ve Yahudi olan Sheldon bu partiye 2012 seçimlerinde 100 milyon dolarlık bağışta bulunmuştu. Trump’ın seçim kampanyasına da 100 milyon dolar bağış yapmış ve başkanlık kutlamalarına ise 5 milyon dolar bağışta bulunmuştur. Yine Sheldon, İsrail’in Likud partisine ve Binyamin Netanyahu’ya destek verir. İsrail’de bedava dağıtılan fanatik ‘Ha Youm’ gazetesinin de sponsorluğunu yapmaktadır.
Bu ve benzeri konular, elçilik binasının taşınması sonrasında barışı kurtarmak amacıyla hafta başında Brüksel’de toplanan Avrupa- Arap bakanlar toplantısında tartışıldı. Las Vegas ve Macou Adası kumarhaneler kralı olarak bilinen, Forbs Dergisi’nin toplam servetinin 35 milyar dolar olduğunu tahmin ettiği Sheldon Adelson’un işlerini genişleterek kutsal şehir Kudüs’te de kumarhane kurma ihtimalinin Arap bakanları rahatsız ettiği kadar Avrupalı bakanları da rahatsız etmesi dikkatlerden kaçmadı!
Sheldon’un elçilik binasının inşaatını üstlenmek istemesinin barışın önünün nasıl tıkadığını ve barışı savunanların bu kararın etkilerini kaldırmaları gerektiğinin delilidir. Trump bununla yetinmedi ve ikinci sürprizini de patlattı. Elçilik binasının kararlaştırıldığı gibi 2019 yılının sonunda değil de, Arap ve Filistinlilerin duygularına aldırmayarak ve BM’nin kararlarını hiçe sayarak 14 Mayıs’ta, yani Nekbe gününde, gerçekleştirileceğini ilan etti.
Amerikalıların elçiliği Nekbe gününde taşıma kararının gerekçesi olarak ‘Barış Planının’ ilan edilmesi için gereken araştırılmaların 13 ay sürmesini ileri sürmeleri olayı örtbas etmelerinden kaynaklandığını gösteriyor. ABD’nin BM büyükelçisi Nikki Haley’in, ‘ Barış planının her iki tarafı memnun etmeyeceğini tahmin ettiğini ama her iki tarafın kabul edeceğini, planın görüşmeleri başlatacağını’ söylemesi, bu planın Filistinlilerin önüne konulan bir başka laf-ı güzaf olduğunu, Kutsal Şehri Yahudileştirmek için ellerinden geleni yapacakları anlamına gelir. İsrail makamlarının Hristiyan kilisesinin vakıflarına ve arazilerine el koyma denemeleri, Mescidi Aksa’yı ele geçirme yöntemleri ve bu denemelere cevaben Kıyamet Kilisesi’nin iki gün kapalı kalması da söylediklerimin delili sayılır.
Bu planların yürürlüğe konulduğu esnada barışı gerçekleştirmekten sorumlu Jarred Kushner (ki kendisi Donald Trump’ın da damadıdır) ve ABD başkanının Ortadoğu işleri sorumlusu Jason Greenblatt’ın Birleşmiş Milletlere gelerek Güvenlik Konseyine üye 15 ülkenin büyükelçisiyle özel toplantı düzenlemeye girişmeleri ve planlara destek aramaları ilginçtir. Zira; ikili planın içreğine ve maddelerine dair herhangi bir açıklama yapmadıkları gibi, planın açıklanacağı tarihi bile belirtmekten imtina ettiler.
Tüm bu planların Arapların, Avrupalıların ve Rusların ortak barış girişimi ortaya koyma çabalarını baltalamak için yapıldığı aşikar. Uluslararası tarafların ABD’nin İsrail lehindeki mutlak eğilimine karşı olduğu Trump’ın elçiliği Kudüs’e taşıma kararına karşı kullanılan 14 oyda belli oldu. Bu oylama ABD’li yetkililerin o denli ağrına gitmişti ki, Nikki Haley karşı oylamayı ‘asla unutulmayacak bir ihanet’ olarak nitelemişti.
ABD’nin görmemezlikten geldiği ve gücünü kırmaya çalıştığı BM’in desteğini araması tuhaf karşılanabilir. Bu destek arayışının, Başkan Mahmut Abbas’ın BM’nin yüzlerce kararının İsrail tarafından uygulanmadığı ve Washington’un İsrail’e bu kararları uygulaması için baskı yapmadığı BM konuşmasından sonra gerçekleşmesi de daha fazla soru işaretlerinin ortaya çıkmasına yol açıyor.
Filistinlilerin ve İsraillilerin karşı geleceği ve kabul etmeyeceği muhtemel bir plana destek aramaları için Jarred Kushner ve Jason Greenblatt’ın BM’ye gitmesi, bu ziyaretin de Başkan Mahmut Abbas’ın BM Güvenlik Konseyi önünde barış planı sunduğu konuşmasından sonra gerçekleşmesi gerçekten de tuhaf bir şey. Abbas’ın sunduğu ve ana çizgilerini konuşmasında açıkladığı barış teklifi de yabana atılacak cinsten değildi; sene ortalarında uluslararası bir konferansın kurulmasına, uluslararası çok referanslı bir barış mekanizmasının kurulmasına, zaman programına dayalı olarak ‘Filistin Devleti’nin tanınmasına, İsrail’in tek taraflı uygulamalarının durdurulmasına ve Trump’ın Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması kararının yürürlükten kaldırılmasına dayalı bir plandı.
Ebu Mazen’in (Mahmut Abbas’ın) Amerikan planına karşı önceden hazırlanmış bir planla karşı çıktığı açık. Zira; kendisi yarım çözümler, geçici sınırlar ve Batı Şeria’nın yarısı veya çeyreği üzerinde kurulacak bir devlete dayalı çözümlere dayalı planlar hakkındaki soruya: ‘Dalga geçmenin anlamı yok, geçici sınırların zamanla daimi sınırlar olacağını biliyoruz….haklarımızdan ve hakimiyetimizden ödün vermemiz istendiğinde bir inç dahi geri çekilmeyiz’ cevabını vermişti.
Büyükelçiliğin açılışının aceleye getirilmesi, Nekbe gününe denk getirilerek Filistinlilerin yaralarına tuz basılmasının sebepleri ne? Mahmut Abbas’ın içinde olduğumuz yılın ortalarında toplanmasını istediği ve Trump’ı sıkıştırması beklenen veya en azından ABD’nin bu konudaki izolasyonunu daha da güçlendirmesi beklenen uluslararası referanslı zirveye nazire olması mı isteniyor? Washington, Trump’ın kararını onaylayamayan BM Güvenlik Konseyinin kapısını neden zorluyor?
Altı Arap ülkesinin Avrupa Birliği dışişleri bakanlarıyla Brükselde toplanmasından sonra uluslararası çevrelerin Mahmut Abbas’ın planına yakın plan sunacaklarına dair haberler gelmeye başladı. Örneğin, Sergey Lavrov Moskova’nın acil bir Uluslararası Dörtlü ile toplantı daveti yapacağı ve Moskova’nın ABD planlarına uymayan adımlar atacağına dair açıklama yapmasından sonra.
Brüksel’de daha net görüntü elde edildi. Arap ve Avrupalı bakanların Uluslararası Dörtlü’yü Arap ve diğer ülkeleri içine alacak şekilde genişletmeye ve barışın sağlanmasına yönelik başka çıkış yolları bulunması için anlaşmaya varıldığı şeklindeki haberler de geldi.
Brüksel’de Arap ülkelerinin barışın ortakları olduğu üzerine mutabık kalındı. Durum buyken 1967 sınırları içinde ve başkenti Doğu Kudüs’te olan ‘Filistin Devleti’nin kurulmasına dayanan ‘Arap Barış Girişimi’ akla gelir. Trump’ın kendisi de bu seçeneğe bir konuşmasında işaret etmişti!
Bu adımlar sonuçta Washington’u kendisine dar gelecek seçenekler önüne koyacaktır: Arap ülkeleri ve Filistinliler tarafından kabul edildiği için barış girişimlerini ret mi edecek? Barış isteyen uluslararası ortak duruşa karşı mı gelecek? Doğu Kudüs’ü Filistin Devletinin başkenti sayan BM Güvenlik Konseyi’nin kararlarına uyacak mı? Yoksa Sheldon Adelson’un Kudüs’ü bir gazinoya çevirmesine izin vererek adını tarih kitaplarına mı yazdıracak?