Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

ABD demokrasisi herkes için bir denetleyicidir | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Bölge ülkelerinin ABD’deki ara seçimlerine ve sonuçlarına gösterdikleri büyük ilgi ve kendilerini nasıl etkileyeceğinden duydukları kaygı bu seçimlerin dikkat çekici yönlerinden biridir. ABD’nin iç işleri adeta ülkelerimizin en önemli ilgi alanlarından biri, sorunlarımızın, iç ve dış siyasetimizin bir parçası haline gelmiştir. Denildiği gibi ABD’nin dış siyaseti bizim iç siyasetimizdir. Bölgemizde politika; ABD’nin iç siyasetine göre yaşar, şekillenir ve yön değiştirir.

Bu şekilde tanımlayarak durumu biraz karikatürüze etmiş ve abartmış olabiliriz. Ama bölgemizdeki birçok ülke gemilerini, ABD’deki rüzgarlara göre ayarlamaktadır. Bu tutum; bir yere kadar doğru bir tutumdur. Ama aynı zamanda ülkelerimizdeki karar alıcıların akıllarının karışmasına ve yanlış kararlar almasına da neden olabilmektedir. Çünkü ABD’nin iç siyaseti; kamuoyunu etkileyen ve hem yasama hem de yürütme kurumlarında sürekli değişimlere neden olan birçok farklı etken nedeniyle değişken ve öngörülemezdir. Başta kamuoyunun karar yapıcılarını etkilemesi olmak üzere farklı etkenlerin etkisi altında olan ve adına yönetimin el değiştirmesi denilen bu olgu, bölgede geçerli olan yönetimlerden farklıdır.

Halihazırda bizim için önemli olan bu seçim sonuçlarının özellikle de Ortadoğu’da Washington’un dış siyasetine yansımalarının ne olacağıdır? İran, Suriye’dki savaş, DAEŞ’e karşı savaş, İsrail-Filistin çatışması başta olmak üzere önemli sorunlarda köklü ya da biçimsel bir değişiklik yaşanacak mı? Yasama kurumunda yaşanan bu değişikliğin, Trump yönetiminin yönelimlerine ve kararlarına bir etkisi olacak mı?

Esas olarak ABD Başkanı, dış siyaset düzeyinde geniş yetkilere sahip bulunmaktadır. Aynı şekilde ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi’nin büyük bir çoğunluğu da Cumhuriyetçilerin elindedir. Bu da prensipte; her ne kadar seçimleri Demokratlar kazansa ve kongrede çoğunluğu ele geçirseler de bunun başta yukarıda geçen konular olmak üzere genel olarak Trump yönetiminin dış kazanımlarına ilişkin kararlarına çok az etkisi olacağı anlamına gelmektedir. Buna rağmen, Demokratların Trump’ı zorlayacak bir çok dosyayı yeniden gündeme getirecekleri tahmin ediliyor. Bu tür adımlar; Trump’ın önüne engeller çıkararak, önceliklerine ve yaklaşımlarına odaklanmasını zorlaştırabilir.

ABD ara seçimleri; son başkanlık seçimlerinin ortaya çıkardığı sonuçları desteklemiştir. O da ABD’nin keskin bir kültürel ve sosyal kriz yaşadığıdır. Başkan Trump’ta her ne kadar bu krizi biraz körüklüyor olsa da gerçek nedeni değil bir sonucudur. Bu sosyal ve kültürel krizin en önde gelen özellikleri, ABD halkının büyük bir çoğunluğunun kabul ettiği ulusal anlaşmaya dayanan ABD değerlerinden uzaklaşılmasıdır. Öyle ki hem aşırı sağcılar hem de aşırı solcular bu değerleri kendi ideolojilerine göre, çok farklı ve sert bir şekilde yorumlamaya başlamıştır. Buna örnek olarak; kürtaj, cinsiyet, göçmenler, silahlar, eşcinsellerin hakları gibi konularda yaşanan tartışmaları gösterebiliriz. Bu sorunların her zaman muhafazakarlar ve liberaller arasında bir tartışma konusu olduğu doğru ama hiçbir zaman tartışmaların düzeyi bugünkü kadar keskin olmamıştır. Solun basitliği ve sağın şiddeti ve aşırıcılığı tartışmaların daha çok alevlenmesine ve sertleşmesine neden olmaktadır. Buna bir de servet sahipleri ile normal insanlar arasında genişleyen gelir adaletsizliği uçurumu nedeniyle Washington’daki federal kurumlara duyulan güvenin büyük oranda gerilemesini ekleyebiliriz. Birçok kişi; Washington’un yolsuzluğun kaynağı, servetin merkezi ve fırsatçıların istedikleri gibi at oynattıkları bir yere dönüştüğüne inanıyorlar.

Bu zehirli ortam, ABD’nin iç siyasetini zehirlemektedir. Trump gibi bir kişiliğe sahip başkan da bunu alevlendirmektedir. İki tarafta da görülen bu aşırıcılık; seçim sonuçlarının açıklanmasından birkaç saat sonra Adalet Bakanı Jeff Sessions’ın görevden alınması ile ilk işaretleri görülen yeni krizlerin yaşanacağı tahminlerini doğrulamaktadır. Bazı ABD’li medya kuruluşları bu adımın, son başkanlık seçimlerinde Rusya’nın rolünü araştıran Özel Yetkili Savcı Robert Mueller’in görevden alınmasına ya da en azından hareket özgürlüğünün kısıtlanmasına hazırlık olarak yorumladı. Bu kararın arkasında, Trump’ın Demokrat çoğunluğun bu ve benzer davalara ivme kazandırmaya ve gündemde tutmaya çalışmalarından duyduğu korkunun bulunduğunu da unutmamalıyız. Adalet bakanından sonra Mueller’in de görevden alınması kuşkusuz uzun bir ABD filmi gibi nasıl başladığını bildiğimiz ama nasıl ve ne zaman biteceğini bilemeyeceğimiz bir anayasa ve hukuk tartışmasının önünü açacaktır.

Yukarıda anlattıklarımız ile gelecekte ABD yönetimini ele geçirebilecek endişe ve tedirginliği kaynaklarına kısaca işaret etmiş olduk.

Bölgemize baktığımızda ise seçim sonuçlarına verilen tepkilerin bazılarının biraz aceleci olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin İran; bir yandan oy vermede yaşanan usulsüzlüklere işaret ederek ABD’de demokrasinin öldüğünü söylerken diğer yandan iki müslüman bayanın kongreye girme başarısına dikkatleri çekti. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın Dışişleri Danışmanı Nebil Şaat; seçimleri Başkan Trump’ın yenilgisi ve “asrın anlaşması”nı engellemek için bir fırsat olarak değerlendirdi. İsrail Başbakanlık Ofisi Başkan Yardımcısı Büyükelçi Michael Oren ise sonuçların anlaşmayı hızlandırabileceğini ve Trump’ın dış meselelere daha çok önem vermesine neden olabileceğini düşünüyor. Örnek olarak verdiğimiz bu tutumların hepsi de iki şeyi gözden kaçırıyor: Birincisi; iki parti arasındaki temel anlaşmazlıkların dış siyaset ile ilgili değil iç siyasetle ilgili olduğu. İkincisi; Trump’ın düşmanları ile uzlaşma ve tavizler konusunda görüşmeler yürütme yeteneğine güvenmemek. Bu çerçevede; Kuzey Kore örneği apaçık ortadadır ve İran’a uygulanan yaptırımlardaki boşluklar, dikkatli gözlerden kaçmayacak kadar açıktır.

Diğer yandan; Trump’ın da hakkını yememeliyiz, zira yaptığı ateşli konuşmaların genellikle sönük geçen ara seçimlere katılım oranlarını arttırmıştır. Her ne kadar Cumhuriyetçi Trump, Demokratlar karşısında kongre seçimlerini kaybetse de aynı şekilde Demokratlar da üçte iki çoğunluğu ele geçirme amaçlarında başarısız olmuşlardır. Trump’ın almış olduğu bu yenilgi ABD tarihinde gelenekseldir ve geçmişteki tüm başkanlar böyle bir yenilgi yaşamışlardır. Buna karşılık Trump, 105 yıldır çok nadir yaşanan bir başarıyı gerçekleştirmiştir. O da başkanın partisinin dikkat çekici bir zafer kazanarak Senato’da çoğunluğu ele geçirmesidir.

ABD toplumunun ciddi ayrışmalar yaşadığı gerçeği bir yana demokrasinin, hem Trump’ın popülerliğinin ve aşırı sağın şiddet dolu politiklarının geriletmiş hem de aşırı ve anarşist solun rolünü azaltmıştır. Belki bu iki tarafa da, demokrasinin hatırına birbirlerine yakınlaşmaya, uzlaşmaya ve orta çözümler bulmaya çabalamaları gerektiğini hatırlatabilir.