Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

ABD-İran karşılaşması… Ve bir karar beklentisi | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun sözleri ABD’yi İran konusunda kesin bir karara varmış gibi gösteriyor. Peki gerçekten de öyle mi?

Mike Pompeo, yaptığı güçlü tanımlama ile İran rejiminin bir ülkeyi yönetmekle görevli bir rejim gibi değil de bir “mafya örgütü” gibi hareket ettiğini söyledi.

Kırk yıl boyunca rejimin önde gelen sembol kişilerin elde ettikleri serveti, nasıl da İran halkını fakir düşürüp ondan istifade ettiklerinden bahsedip bu kişilerin adlarını ve banka hesap numaralarını açıkladı. İran rejiminin özgürlükleri bastırdığına, muhalif din adamları, entelektüller ve halktan insanları öldürdüğüne, küresel düzenin güvenliğini tehdit ettiğine, terörist grupları desteklediğine değindi. Ardından İran rejimini daha önce benzerini görmediği bir dizi yaptırım ile karşı karşıya kalmakla tehdit eden bakanın bu sözleri büyük bir alkış topladı…

Pratikte ise Trump-Putin görüşmesinden Ruslara Suriye’de İran ile ilgilenme yetkisi ve Arap Koalisyonuna Yemen’de İran’a karşı tek başına savaşma görevi verme kararı çıktı.

Bu tehditlere İran’ın karşılığı Suriye’de çekilmeyi reddetmek ve Kızıldeniz’de Suudi Arabistan’ın petrol tankerlerine saldırmak oldu. Bu gerilimi tırmandıracak yeni adımı ile İran bölgesel sularda denizcilik faaliyetlerinin güvenliğini tehdit etmekten ve petrol tankerlerinin Avrupa’ya ulaşmasını engellemekten kaçınmadığını gösterdi. ABD’nin petrol ihracatını engelleyen yaptırımlarına bu şekilde karşılık vermeyi seçen İran, Rusya Devlet Başkanı’nın tehditlerine kayıtsız kalarak Suriye’den çekilmeyi reddetti.

İran’ın bu tutumu bir gerçeğe dikkat çekiyor. O da İran’a karşı uluslararası toplum birlikte hareket etmiyor. Yemen, Suriye veya herhangi bir ülkede İran’ı takip ettiği politikadan caydıracak kapsamlı bir strateji izlenmemesi halinde yeni “Hitler” bölgenin tamamını topyekun bir savaşa sürükleyecek. Zira İran’ın tehditleri petrol naklini engellemekle sınırlı kalmayıp genişleyerek deniz güvenliğini, ABD’nin bölgedeki üslerini ve Avrupa’yı tehdit etmeye başlayacaktır.

Rusya’nın İran’ı Suriye’den çekilmeye zorlamakta başarısız olması , Avrupa’nın İran terörüne karşı kararlı bir tutum izlemekte tereddütlü davranması, İran’ın uzantılarının bölgede daha fazla yayılmalarına ve kendilerini yeniden konumlandırmalarına yardımcı olmuştur. İran’ın Ortadoğu bölgesinde elde ettiği tüm mevzileri hedef alacak kapsamlı bir strateji belirlenmelidir. Yani nükleer programı ile füze programına karşı aynı tutumu benimsemek, Suriye’den olduğu gibi Yemen’den de çekilmeye mecbur bırakmak, İsrail sınırından uzaklaşmaya zorlandığı gibi Yemen’den de çekilmeye zorlamamız gerekiyor. Bunlar gerçekleşmediği sürece sınırları dışında Yemen’den Suriye’ye ve Irak’tan Lübnan’a elde ettiği mevzilerden tüm uluslararası düzen için tehlike oluşturmaya devam edecektir.

Bu acımasız rejim, eski idarenin birçok yetkilisinin kabul edip itiraf ettiği gibi ABD’nin görmezden gelmesi, yardımları, bilgisi ve gözetimi altında büyüyüp serpilerek elde ettiği tüm mevzileri yuttu. Bugün ABD, kendisine yöneltilmiş bu tehlikeyi durdurmak istiyorsa İran’ın ne planladığını ve ne kadar tehlikeli olduğunu anlayan tek grup gibi görünen askeri liderlerine kulak vermelidir. Dolayısıyla İran’ı durdurma stratejisi bir bütünlük içinde yürütülmelidir. Çünkü Rusya’nın İran’ı engelleyemeyeceğini yine sadece askeri liderler biliyor. Bir strateji gözlem kuruluşuna göre: ”Deneyimli politikacılar ABD Başkanı’nı Putin’e daha fazla taviz vermemesi konusunda uyarıyorlar. Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton Tenef askeri üssünün korunması ve karşılığında ne elde edilecek olursa olsun müzakere konusu dahi edilmemesi gerektiğini söylüyor. Aynı şekilde İran’ın sadece güneydeki şehirlerden değil Suriye’nin tamamından kovulması gerektiğinde de ısrar ediyor. Ulusal Terörle Mücadele Merkezi’nin yüksek düzey sorumlulularından biri olan Korgeneral Michael Natga da bu görüşü destekliyor. Natga hem Irak’ta hem de Suriye’de DEAŞ örgütüne karşı yürütülen savaşın daha bitmediğini (Bana göre de ABD’nin örgüt tamamen çökertilene kadar üstlenmiş olduğu rolü devam ettirmesi gerekiyor) vurguluyor. Helsinki Zirvesi’nden birkaç gün önce varılan Trump-Putin mutabakatı, Rusya’nın Suriye’de siyasi bir çözüme ulaşmak için ABD ile ciddi bir şekilde işbirliği yapacağı, mültecilerin ülkelerine geri dönebilmesi için şiddeti azaltmaya öncelik verileceği, Moskova’nın Tahran’ı kontrol altına alma ve güneyde elde ettiği mevzilerden geri çekilmesini sağlama gücüne ve iradesine sahip olduğu gibi varsayımlara dayanıyordu. Ki bu varsayımlar tamamen hatalıdır”.

Pratikte İran “Haşdi Şabi” milislerini ve “Hizbullah” güçlerini Irak ve Suriye’deki savaşa sürükleyerek onları Suriye’deki mevzilerini korumak adına kurban etmiş gibi görünüyor. Buna ek olarak güneyindeki cepheyi alevlendirmek için Husilere gelişmiş silahlarla destek vererek Kızıldeniz’i güneyden ve Suriye –İsrail sınırını da kuzeyden kuşatmış oldu.

ABD’nin kararsızlığı, Avrupa’nın tereddüdü, Rusların tek başlarına politika yürütmelerine izin vermek ya da hiçbir müzakere gücü olmadan onlara tam anlamıyla güvenmek bana göre çok hatalı bir politikaydı. İran, ABD ve Rusya arasındaki gri bölgede adımlarını dikkatle atarak ve Avrupa’nın kararsızlığından yararlanarak istediğini yapıyor. Öyle ki bu uluslararası kararsızlık hali, İran’ın gücünün bir unsuruna ve genişlemesi için bir fırsata dönüştü. Tüm bunlar gerçekleşirken de ABD yönetimi sadece sözlerle gerilimi tırmandırmayı tercih ediyor. Bizler ise hala bunu sona erdirecek kararlı bir adımın beklentisi içindeyiz.