Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

ABD ve çıkar grupları | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

ABD’nin başkenti Washington’da, etrafındaki tartışmaların gittikçe kızıştığı ABD ara seçimleri, Ortadoğu’daki yeni ve kompleks sorunlar gibi gerçektende karmaşık meselelerde farklı analizler ile dolu bir hafta geçirdim. Ama en çok dikkatimi çeken ve varlığına bizzat şahit olduğum şey, baskı grupları ya da çıkar tugayları olarak adlandırılan grupların varlığıydı.

Bu gruplar; genel hayatı ilgilendiren her türlü konuda belirli bir düşünceyi destekleyen, kendi çıkarları ile uyumlu ya da en azından çakışmayacak kararları almaları için politikacıları ikna etmeye çalışan grup veya kişilerden meydana geliyor. Yasama sürecini etkilemeleri için baskı gruplarının (yani ajan grupların) varlığını resmi olarak kabul eden ve faaliyet göstermelerine izin veren tek ülke belki de ABD’dir. Bu grupların faaliyet gösterdikleri alanlar da farklılık gösteriyor. İklim, temiz enerji, açık (özgür) pazar, silah satın almayı ve sahip olmayı savunma. Belirli baskı gruplarını ilgilendiren şu veya bu davayı benimseyen adayları destekleme. Hatta gerekirse bu çıkarlara karşı çıkan adayları karalama ve kirli çamaşırlarını ortaya dökmeye kadar birçok alanda faaliyet gösteriyorlar.

Baskı grupları asıl olarak, iç ve dış politikada kendi çıkarları ile ilgili görüşleri destekleyen kurum ve şahısların bağışları ile ayakta duran, kar amacı gütmeyen kuruluşlardır. Yani kısacası, belirli bir siyaseti desteklemeleri ya da karşı çıkmaları için ABD Kongresi’ndeki karar alıcılara para ödeyerek, onların siyasi desteklerini satın almaktadırlar. Kendisi ile görüştüğüm bir uzmana göre başkent Washington’da bu şekilde yaşayan ve bu faaliyetlerden gelir elde eden 100.000 fazla insan bulunuyor. Bu grupların; yolsuzluğa karıştıkları ve siyasi çıkarlarını gerçekleştirmek için para hatta şantajı kullandıklarına yönelik şüpheler bulunuyor. Bazen bilimsel ve akademik örtü altında bu gruplar, kendi bakış açılarının propagandasını yapan “Düşünce Merkezleri” adı verilen kurumlar bile tesis edebiliyor.

Aslında bu grupların bağımsız ve kar amacı gütmemeleri gerekiyor. Aynı şekilde belirli bir maddi limite kadar finansman sahibi olabilirlerdi. Ama ABD Federal Yüksek Mahkemesi’nin Temmuz 2010’da baskı gruplarının gelirlerini sınırlayan kararı kaldırması ile baskı gruplarının ABD başkentinde oynadıkları rol de arttı. Başkentte, hem iç hem de dış siyaset ile ilgili alınacak kararlara etki etmede ya da yönlendirmede gerçekten etkin bir rol oynayan ‘büyük bir sanayiye’ ve düzenli örgütlere dönüştüler. Bu gruplar genellikle, eski politikacılar ya da eski idarelerde görev yapan kişilerden oluşuyorlar. Çünkü bu gibi kişiler; karar alıcılarına ya da yardımcılarına çok kolay bir şekilde ulaşma imkanına sahipler. Medya ile bu tür grupların ortak bir şekilde hareket ettikleri de açık bir şekilde görülüyor. Bu gruplar, gazetelerin ilan sayfalarında geniş alanlar satın alıyor, ya da müşterileri adına (bilhassa etkili televizyon kanallarında) propaganda yapılması için büyük miktarlarda paralar ödüyorlar. Böylece karşılıklı olarak iki taraf da çıkar elde etmiş oluyor.

Aslında teorik olarak bu grupların, temsil ettikleri dava konusunda ‘meslek ahlakı’ adı verilen değerlere uyması gerekiyor. Ama bu mesleki anlayış çoğu zaman ölçü kabul etmeyen ve her yere çekilebilen esnek bir hal alıyor.

Özellikle Arap-Arap anlaşmazlıklarının büyümesi ve artması ile bu ajan tugayların sahip olduğu geniş orduda görev yapan birçok kişinin eline, Ortadoğu’nun sorunları konusunda kendi düşüncelerini dayatmak için önemli bir fırsat geçti.

Bu gruplarda görev yapanlar, katılmaları ve kendi düşüncelerini desteklemeleri için kendilerine büyük paralar ödemeye hazır Ortadoğulu tarafların düzenlediği konferanslara katılarak onların görüşlerini destekleyen konuşmalar yapıyorlar. Oradan ayrılır ayrılmaz bu sefer karşıt bir tarafın düzenlediği foruma katılarak, onların görüşlerine göre konuşmalar yapıyorlar. Adı belirli katılımcıları çekmek için kullanılan bu tür uzmanlar genellikle, sözde tarafsız olduklarını göstermek ya da her iki tarafı da memnun etmek için kendi bakış açılarını tanımlarken yanıltıcı başlıklar seçerler. Bu, tam da Arap dili uzmanlarının ‘kendini yalanlayan dil’ yani ‘çelişkili dil’ adını verdikleri şeydir.

Tarafsız bir gözlemcinin; farklı baskı gruplarına bağlı bu araştırma merkezlerinin bölgemiz(Ortadoğu) ile ilgili çalışmalarında karşı karşıya kaldığı en önemli sorun; araştırma sonuçlarının ‘kesin sonuçlar’ olarak kabul edilmesi ve bu veya şu konuda tartışılmaz gerçekler olarak görülmesidir. Öyle ki Arap ülkelerinde birçok kişi, kendi teorilerinin doğruluğunu desteklemek için bu araştırmaların söylemelerini kanıt olarak göstermektedir. Şu veya bu merkez tarafından desteklenmesi, siyasi bir düşüncenin doğruluğuna yeterli bir kanıt olarak görülmektedir. Bu grupların açık veya gizli gündemlerinin, sözkonusu meseledeki analizlerinin arka planını oluşturduğunu anlamadan birçok Arap okuyucu, bu merkezlerin yayınladığı araştırmaların sonuçlarını kesin doğrular olarak kabul etmektedir. Bu da Arap okuyucuları, derin bir çıkmazın içine düşürmektedir. Arap toplumlarımızdaki uzman ve enlektüeller bile bu merkezlerin yayınladıkları araştırmaları itiraz etmeden ve tartışmadan kabul ediyorlar.

Washington’da lobiler arasında var olan en eski savaşlardan biri de, zayıf ‘Arap lobisi’ ile ona göre çok daha güçlü olan ‘İsrail lobisi’ arasındaki savaştır. Ama her şeyde olduğu gibi günümüzde bu da değişmektedir. Çünkü Araplar, dünyanın merkezini oluşturan bu alanda kendi çıkar ve görüşlerini öne çıkarabileceklerini keşfetmişlerdir. Elbette bu orduda görev yapanlar açısından bu keşif, yeni bir gelir kaynağı anlamına gelmektedir. Farklı lobiler ile geleneksel medya araçları (basın ve televizyon) ile yeni yani sosyal medya araçları arasındaki ilişki kompleks bir ilişkidir. Günümüzde sosyal medya aracılığıyla şu veya bu politik görüşü yaymak için (erkek veya kadın) büyük isimleri kullanmak, hatta geleneksel medya araçlarını yalan haberler yayınlamakla suçlamak ve güvenirliklerini sorgulamak bile mümkün bir hale gelmiştir.

Bu üçgen başkentte kararların nasıl alındığını yerinde takip edenler, şüphesiz büyük bir şaşkınlık yaşamaktadır. Yolları kolaylıkla bilinmesin diye Fransız şehir mühendisi tarafından planları karmaşık bir şekilde çizilen bu şehrin haritası, eski zamanlarda çok az kişinin bildiği bir sırdı. Günümüzde ise başkentin yolları artık sır olmaktan çıktı. Destekçi elde etmek, davasını savunmak ve istediğini elde etmek için bazı karar alıcıları ikna etmeye hazır bu gruplara gerekli ödemeyi yapan herkes, artık başkentin bu karmaşık yollarında kaybolmadan istediğini elde edebilir.

Büyük Batı başkentlerinde, bazı kişilerin önemli kararların alınması sürecine bu şekilde müdahale edebilmesi günümüzde ‘liberal demokrasi’ olarak bilinen sisteme duyulan güveni sarsmaktadır. Çünkü görünüşe bakılırsa ‘sermaye’ bu sistemin en önemli dinamiklerinden biri haline gelirken değerler; avam takımının ve nerdeyse budalaların tüketimine sunulan bir şeye dönüşmüştür.

Son olarak; ziyaretim sırasında bana kendini Körfez ülkeleri konusunda uzman olarak tanıtan bir bayana: “Galiba bu başkentte, Körfez ülkelerinin halkından daha fazla uzman bulunuyor” karşılığını verdim. Elbette bu, yoruma açık bir karşılıktı. Ama bu uzmanların birçoğunun, çok az şey bilen ama çok gözlem yapan ‘gece avcıları’ gibi olduğu da bir gerçek.