Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

ABD’deki saldırılar ve teröre karşı iki yüzlü yaklaşım | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Geçtiğimiz günlerde ABD, yerel karaktere ve dürtülere sahip ancak her halükarda terör addedilen saldırılara sahne oldu. Bu noktadan hareketle terör eylemleri ve teröristler hakkında birçok analiz ve açıklama duymamız, bu saldırıları ve failleri nitelendirirken “terör” kelimesine yoğunlaşan pek çok başlık görmemiz öngörülüyordu.

Fakat hem politika hem de medya düzleminde ABD’nin konuyu ele alış biçimini takip ettiğimizde genellikle tekrarlanan “terör” sözcüğünü ya da “terörist” sıfatını işitmedik. Cumartesi günü Pittsburgh kentinde Yahudilere ait bir sinagoga yapılan saldırının ardından daha çok öldürme, ateş açma, nefret suçu ve silahlı saldırgan gibi sözcükler duyduk. Bundan kısa bir süre önce de aralarında önceki Başkan Barack Obama, yardımcısı Joe Biden, başkan adayı ve önceki Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, eski Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) Direktörü John Brennan, iş insanı George Soros, oyuncu Robert De Niro ve CNN televizyon kanalının bulunduğu Başkan Donald Trump karşıtı politikacılara ve sıradan kişilere patlayıcı paketlerin gönderilmesiyle ilgili haberlerde “paket gönderen”, “Florida’dan bir adam” ve “Trump yanlısı” gibi ifadeler okuduk.

Sadece ABD basın organları, dengeli ve objektif bir şekilde yayın yapmadı, aksine İngiliz basın organları da dengeli ve objektif bir yayın politikası izleyerek saldırıları ve failleri nitelendirirken ABD’nin söylemini kullandı. Belki de bu söylem, Arap ve Müslüman ülkelerindeki basın organları da dâhil diğer ülkelerdeki haber yayınlarına üstün geldi. Çünkü genellikle haberler, kaynağından yayınlanma biçiminden ya da olayın ilk anlarından itibaren söylemi kontrol eden taraftan etkilenmektedir.

Ancak bu olaylarda faillerden birisinin ya da ikisinin bir an Müslüman olduğunu hayal ettiğimizde söz konusu saldırılar dengeli bir şekilde ele alınacak mıydı?

Kesinlikle ya da büyük bir ihtimalle biz, “Pittsburgh kentindeki sinagoga ateş açmak”, “Cumartesi saldırısı”, “ateş açan” ve “paket gönderen” gibi başlıklar yerine çoğunlukla söylenen “terör” kelimesini ve “Müslüman terörist” sıfatını işitecektik. Ayrıca bu tarz durumlarda tereddütsüz kullanılan “terör saldırısı”, “İslami terör” ve “Müslüman terörist” gibi ifadeler okuyacaktık. Açıkçası geçtiğimiz günlerde bu eylemleri dini ya da ırkçı terör şeklinde vasıflandırmada ve “Amerikalı terörist” gibi sıfatların kullanılmamasında karşılaştığımız tereddüde rağmen kendi bölgemizden radikal bir unsurun düzenlediği bu tarz bir eylemi bazen ivedi bir şekilde İslam’la ilişkilendirmeye yönelik bir hazırlık var. Bu da Müslümanlar ve İslam hakkında birçoklarının zihinlerinde yanlış bir izlenim oluşturdu. Dünya çevresindeki bir milyar 800 milyon Müslüman’dan daha fazla ezici bir çoğunluk tarafından kenara itilmiş ve kınanmış bir grup azınlığın yaptığı faaliyetlerden dolayı Müslümanların ve İslam’ın itibarı zedelendi.

İslami radikal terörü siyasi söyleminin bir parçası haline getiren, özellikle de Avrupa’da meydana gelen herhangi bir saldırıyla ilgili bu söylemi tekrarlama fırsatını kaçırmayan ve Müslüman ülkelerin vatandaşlarının ABD’ye girişini engelleme noktasında seçim kampanyasından bu yana sarf ettiği sözleri haklı göstermek için bu söylemi kullanan Başkan Trump’ı geçtiğimiz günlerde patlayıcı paket eylemini ve Pittsburgh kentindeki sinagoga yönelik saldırıyı terörle nitelendirirken ölçülü hareket ettiğini gördük. Trump’ın iç terörle nasıl mücadele edileceğine yoğunlaşmak yerine bu eylemi rakiplerine ve basın organlarına saldırmak için kullanması dikkat çekiciydi. Trump, rakiplerini ayrılık ve nefret atmosferini şiddetlendirmekle suçladı. Ayrıca Trump, bu hafta paylaştığı bir twette gazetecileri yeniden “halkın gerçek düşmanları” olarak nitelendirdi.

Bu olaylar, önümüzdeki Salı günü yapılacak Kongre seçimleri öncesinde şiddetli seçim kampanyalarının olduğu bir vakitte meydana geldiğinden dolayı siyasi çekişme alanına girdi. Demokrat Parti’den gazeteciler ve siyasi yorumcular, ayrılık ve bölünme atmosferini artırma ve radikal sağı teşvik etme konusunda Trump’ı suçlayarak kendisine yanıt verdiler. Birçok yorumcu, Pittsburgh’da sinagoga saldırı düzenleyen Robert Bowers’ın ve patlayıcı paket eylemiyle ilgili hakkında soruşturma yürütülen Cesar Sayoc’un Trump yanlısı olduğuna odaklandı. İki zanlının Güney Amerika’dan gelen göçmen kafilesine yönelik devamlı saldırısı da dâhil olmak üzere basın organlarına ya da göçmenlere karşı Trump’ın siyasi söyleminden etkilendiklerine işaret eden yazılar bulunuyor. Nitekim Trump, Güney Amerika’dan gelen göçmen kafilesini “Bu, ülkemize yönelik bir işgaldir” diyerek göçmen kafilesine katılanların sınırı geçmelerine izin verilmeyeceğini ifade etti. Burada Trump’ın Ortadoğu’dan insanların ve suçluların bu kafileye sızdıklarını iddia ettiğini belirtmek uygun olacaktır. Çünkü Trump, bununla kafile içerisinde teröristlerin bulunabileceği izlenimini vermek istiyor. Dolayısıyla kafileyi engellemek, ulusal güvenliği savunmak sayılacaktır.

Aslında Müslümanların kolay bir şekilde terörle ilişkilendirildiğini ve imajlarının sürekli karalandığını hissettiren ve bunun hem İslam dünyasında hem Batı’da yalnızca radikallere hizmet eden pek çok faktör bulunuyor. Failin kimliğine ya da inancına bakılmaksızın terör, nerede olursa olsun kınanmalıdır. Fakat terör, medyada ya da politikacıların açıklamalarında çifte standart haline getirilmemeli ve hiç kimseye fayda getirmeyecek şüphe ve nefret atmosferini artırmaya yardım etmemelidir.