Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

ABD’nin yaptırımları İran’ın sızlanmaları | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Onca bağırış çağırıştan sonra ve ABD’nin İran için geri getirdiği tavizsiz yaptırımların yürürlüğe girmesinin üzerinden 17 gün geçmesine rağmen hiçbir şey değişmedi. İranlıların çokça sözünü ettiği o sürpriz yaşanmadı. İran, bu yaptırımların küçük olduğunu kabullendi. Ulusal Güvenlik Danışman John Bolton ise dün yaptığı konuşmasında bu yaptırımlarından beklenenin üzerinde bir etkisi olduğunu ve ‘İran’ın ekonomisine ve içerideki kamuoyuna ciddi anlamda’ etki ettiğini belirtti.

Rejim esti, gürledi, tehditler savurdu. Ancak beklentinin üstünde bir hızla yanındakileri durumu kabullenmeleri için teşvik etti. Tehditleri Arap Körfezi’ndeki petrol nakliyatını durdurma noktasına kadar vardıran yani askerî bir karşılaşma anlamı taşıyan o gergin söylemlerin tümüne de karşı durdu. Zira Tahran’daki rejim böylesi bir savaşla yüzleşebilecek durumda değil. Bizzat “Yüce Rehber” son konuşmasında bu tehditkâr söylemlerden geri durdu ve ülkesinin ABD yaptırımlarına tepki olarak yapabileceği en büyük şeyin müzakereden uzak durmak olduğuna dair açık bir mesaj gönderdi. Yetkililerinin tüm açıklamalarının da gözlere kül serpmekten başka bir şey olmadığını belirtti ve bu durumun altını şu sözlerle çizdi: “Savaş olmayacak… İran halkının bilmesi gereken tek şey bu: Savaş olmayacak. Sözün özü bu…” Washington yönetiminin önceden de şimdi de askerî adımlardan ziyade ekonomik yaptırımlara odaklandığı biliniyor. Kimse savaşa dair ne tehditte bulundu ne de bir sinyal verdi. Peki İran rejiminin, ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilmesinin ardından tehditler savurması ve yaptırımlar için tarih vermesi falan nerede kaldı? Gerçek şu ki yaptırımlara erkenden boyun eğen bir İran’dan başka bir şey yok. Gerginliği tırmandıran tüm o sözlerin bir yandan mümkün olduğu kadar Avrupa’nın sempatisini toplamayı diğer yandan da Tahran’ın maruz kaldığı artan ekonomik yaptırımlar konusunda dikkat dağıtmayı hedeflediği de itiraf edildi.

Yaklaşık iki hafta geçti. İşte İran, Total, Peugeot ve Maersk gibi büyük şirketlerin enerji, otomobil ve taşımacılık sektörlerinden çekilmesi sorunu ile uğraşıyor. Öte yandan Alman Deutsche Bank gibi bir dizi uluslararası banka da işleyişini durdurdu. Çok uluslu şirketler ve bankalar, devletlerinin emri doğrultusunda değil kendi çıkarlarına uygun hareket edecekler. ABD yönetimi 4 Kasım’da yaptırımların ikinci paketini uygulamaya soktuğunda İran ile işbirliği yapan ülkelerin bu yaptırımlar karşısında ya İran’dan petrol alımlarını azaltması ya da ABD ile ticari faaliyetlerini kaybetme tehlikesi ile yüzleşmesi gerekecek. Bu ikinci aşama İran ekonomisi için daha çetrefilli bir aşama olacak. Bu durumun artçı adımları elinden bir şey gelmeyen İran’ın sokaklarında kendini gösterecek. Hatırlatmış olalım: Yaptırımların ilk turunun geri getirildiği 6 Ağustos’tan önce bile İran milli parası, sadece 4 ay içerisinde değerinin yarısını kaybetmişti. Bir diğer deyişle İran bankalarındaki mevduatların değeri, geçtiğimiz Nisan ayında olduğunun yarısına denk gelir hale gelmişti. Düşünün, bir sonraki yaptırımlar uygulandıktan sonra hali ne olur?

Doğrudur; İran’daki rejim, imkânlar el vermediği için gergin söylemlerini azalttı. Ancak ses bombalarını ve saldırgan kelime savaşlarını geri çekmesinin başka nedenleri de var. Rejim, vatandaşlarının İran’ın dışarıda verdiği savaşların ülke içerisindeki geçim koşullarına olan etkisi konusunda gitgide daha hoşnutsuz olduğunun farkında. Böylesi bir dil kullanmak, İran hükümetine karşı içeride olan öfkeyi daha da bileyecek. Hele de geçim koşulları İranlı vatandaşların artık katlanamayacağı kadar zorlaşmışken.

Sonuç olarak İran rejiminin bölgedeki petrol akışına taş koymaya yönelik tehditleri, daha önce onlarca kez yaptığı şeyin tekrarından başkaca bir şey olmadığını gösterdi. Bu tehditlerin hiçbirini hayata geçirmedi. Herhangi bir tepki koymadan yaptırımlara boyun eğdi. Rejim önce yaygara kopardı sonra da yaptırımlara teslim oldu. Tek umudu 2020 yılında Washington yönetiminin değişmesi. Belki o zaman yeni bir nükleer anlaşma için yeniden müzakere masasına oturabilir. En azından önümüzdeki üç sene bu ağır yaptırımlara katlanmak, İran ekonomisini oldukça zorlayacak.