Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Abdülmehdi ve Irak’ın ateşten topu | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Önde gelen Iraklı siyasetçiler kulübünün doğal bir oyuncusu olmasına rağmen birkaç ay öncesine kadar Adil Abdülmehdi’nin hükümeti kurmakla görevlendirilmesini hiç kimse beklemiyordu. Bunun birçok nedeni var. Nuri Maliki, ardından Haydar İbadi aracılığıyla uzun bir süre bu makamı elinde tutan Davet Patisi’nin, Irak devleti içerisindeki bu çok önemli kurumu kolay kolay bırakmayacağı kanısı herkese hakim olmuştu. DEAŞ’a karşı kazanılan zafer, başbakanlığı döneminde gerçekleştiği için İbadi’nin tekrar başbakanlık koltuğuna oturma şansının daha yüksek olduğunu düşünenler vardı. Yine bazıları İbadi’nin, Irak topraklarında İran nüfuzu ile ABD nüfuzu arasında ideal denge formülü oluşturduğuna inanıyorlardı.

Görünüşe bakılırsa Abdülmehdi de bu verileri kabul ediyordu. Birkaç ay önce editörlüğünü yaptığı Adalet gazetesinde yayınlanan yazısında, kendisine başbakanlık teklif edilmesi halinde peşinen  bunu kabul etmeyeceğini ve bunun için üzgün olduğunu belirtmişti. Paylaşıma dayalı ve bağımsız olmayan bir sistemin, çatışmaların, hükümetin bir vizyon, plan ve metoda sahip olmamasının başarı için gerekli şartları ortadan kaldırdığını kaydetti. Doğrusu bu görüşlerinde çok gerçekçiydi. Çünkü Irak’ta durum gerçekten çok karmaşık ve dengeleri sağlamak çok zor. Ama son seçimlerin ortaya çıkardığı dengeler, siyasi oluşumlar arasında ve içerisinde var olan ayrışmalar, Berham Salih’in cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından bu ateşten topun Abdülmehdi’ye teslim edilmesine neden olmuştur.

Abdülmehdi’nin yeni görevinden korku duyması doğaldır. Çünkü o da Saddam Hüseyin sonrası dönemin siyasi ortaklarından biridir. Bu dönemin sorunlarını, Saddam döneminin bıraktığı mirası daha da ağırlaştıran uygulamaların doğurduğu acı sonuçları çok iyi biliyor. Geçici Yönetim Konseyi’nde görev yaptığı erken dönem, ekonomi bakanlığı, cumhurbaşkanı yardımcılığı ve petrol bakanlığı yaptığı dönem boyunca Abdülmehdi, politik, güvenlik ve ekonomik sorunlarla her gün temas halindeydi. Dolayısıyla bu sorunları çözmek için sonuna kadar gitmenin açık bir şekilde elinde güvenilir bir pusula olmadan mayın dolu bir arazide yüremeye benzediğini çok iyi biliyor.

Iraklı muhalifler, tüm dünyayı ve kendilerini Irak’ın tek sorununun Saddam Hüseyin adındaki bir diktatörün varlığı olduğuna ikna etmeye çalıştılar. Diktatör düşer düşmez Irak’ın tüm bileşenlerinin bir sevgi ve dostluk denizinde boğulacağını düşündüler. Seçimlerin gerçek anlamıyla bir devlet ve modern kurumların inşasına kapı açacağına inandılar. Irak vatandaşlarını kendilerine onurlu ve iyi bir yaşam şartları sunacak, Irak’a birliğini, bölgedeki ve dünyadaki konumunu geri kazandıracak bir ulusal atölyeye katılmaya ikna ederek, bu modern devlet ve kurumları aracılığıyla onları baskı ve dışlanma duygularından kurtarıp tekrar kazanabileceklerini düşündüler. Ama çok geçmeden, Iraklı politik güçlerin bu büyüklükte ve önemde bir görevi yerine getirmeye hazır olmadıkları ortaya çıktı. Kazananlar ulusal dengeyi yeniden kurma sürecinin kaldıramayacağı bir hırsa ve açgözlülüğe kapıldılar. Kaybedenler ise kayıplarını sınırlayacak bir çatı altında yer almalarını engelleyen öldürücü bir hayal kırıklığına kapıldılar. Parlak siyasi başarılar kazandırmakta ve kurumları kırılganlıklarından kurtarmakta başarısız olan birçok seçim dönemine rağmen sorun varlığını sürdürdü.

Abdülmehdi, Irak’ın büyük bir yeniden inşa sürecine ihtiyacı olduğunu biliyor. Ülkenin, Saddam Hüseyin rejiminin düşmesinden bu yana kaybetmiş olduğu dokunulmazlığını tekrar elde etmesi için ulusal iradeyi yeniden inşa etmesi gerektiğini biliyor. Bu görevi yerine getirebilmenin tek yolu, bileşenler arasındaki bir arada yaşama dengelerinin yeniden rehabilite edilmesidir. Üstün olma, güçlü bileşenin diğer bileşenlerden intikam alma, temsilcilerini seçme hakkını gaspetme mantığından uzak vatandaşlık, hak ve görevlerde eşitlik zemininde bileşenlerin yeniden rehabilite edilmesi gerekiyor. Gündelik hayatta ve büyük kararlarda Şii-Sünni ortaklığı yeniden hayata döndürülmelidir. Aynı şekilde anayasa ve maddelerinin ruhuna dayanan bir Arap-Kürt işbirliği canlandırılmalıdır. Saddam rejiminin yıkılmasının ardından göreve gelen hükümetler bu işbirliğini onarmak için üzerine düşenleri yerine getirmiş olsalardı, Irak ordusu Musul’da şahit olduğumuz gibi bir yenilgiye uğramaz ve yıkılmazdı. Aynı şekilde Bağdat ve Erbil arasındaki çatışma yeniden gün yüzüne çıkmazdı.

Yeni Irak hükümetinin görevi sadece Irak’ı ve Iraklıları geri kazanmakla sınırlı değildir. Iraklı kurumları anayasa çatısı altında yeniden düzenleme, Irak’ın bedenine dışarıdan yapılan müdahaleleri durdurmak için atılacak ilk adımdır. Irak topraklarının İran-ABD’nin çekişme sahası olarak kalması mümkün değildir. Washington ve Tahran arasındaki ilişkilerin gelecek ay petrol yaptırımlarının yürürlüğe girmesi ile yeni bir sıcak döneme doğru ilerlediği göz önüne alındığında bu adımın önemi daha çok artmaktadır. Irak’ın satranç tahtasında, piyonlarının dışarıdan oynatılma siyasetinin sürdürülmesine izin verilmesi, Irak’ın güvenliğinin ve ekonomisinin büyük zararlar göreceğinin işaretidir.

Irak’ın Saddam rejiminin yıkılmasının ardından eşi benzeri görülmemiş bir yağma hareketine maruz kaldığı artık bir sır değildir. Bu yağma hareketi, Saddam’ın askeri maceralarının neden olduğu kayıplardan doğan sorunları kat be kat arttırmıştır. Petrol içinde yüzen bir ülkede bu kadar yoksulluk, işsizlik ve kötü hizmete şahit olmak hiç de doğal değildir. Başbakanın görevi hiçbir şekilde kolay değildir. Yolsuzluk yıllarının ve yolsuzların kurmuş olduğu çıkarlar ağı kişilerin ve kurumların derinlerinde kök salmış bulunmaktadır. Ama Abdülmehdi’nin  temiz içme suyu ve elektrik gibi temel hizmetlerden ve yaşam için gerekli temel ihtiyaçlardan mahrum bırakılan yoksulluk içindeki vatandaşlardan güç alması gerekiyor. Elbette Abdülmehdi uzaydan bakanlar ithal etmeyip onları Irak’ta bulunan siyasi güçler arasından seçecek. Ancak yapması gereken; devleti çocukları, aileleri ve bağlı oldukları grubun yağmasına açık bir kaynak gibi gören yolsuzlara hükümetinde görev vermemeye dikkat etmektir.

Adil Abdülmehdi, Irak’ı çok iyi tanıyor. Bir zamanlar Irak’ın topraklarını kasıp kavuran fırtınaları iyi biliyor. Baasçılara katıldı,ardından ayrıldı. Sonra sosyalizm ve Maoculuğu benimsedi ardından terk etti. Ardından İslam Devrimi Yüksek Konseyi aracılığıyla İslami düşünceyi benimsedi. Bugün ise artık tüm bu ideolojilerden bağımsız bir konumda. Farklı düşüncelerden ve farklı başkentlerden geçti. Bağdat’tan sonra Dımeşk ve Beyrut’ta ikamet etti. Ardından Paris ve Tahran’da. Fransa’da siyasi ekonomik eğitimi almış olması, hükümetinin karşı karşıya olduğu ekonomik sorunların üstesinden gelmesini sağlayacaktır. 90’lı yıllarda Kürdistan’da yaşaması Kürtlerin endişelerini ve sorunlarını anlamasına yardımcı olacaktır.

Abdülmehdi, Irak’ın hikayesini çok iyi biliyor. Irak’ın tarihi anlarına o da şahitlik etmiştir. Bir gün Irak’ın sivil valisi Paul Bremer, Geçici Yönetim Konseyi üyelerine Saddam döneminin tamamen kapandığını göstermek istedi. Onları Bağdat Havalimanı’nın terminal binasına götürdü. Orada Amerikalı bir asker yatağında uyuyan Saddam’ı uyandırdığında karşısında Ahmet Çelebi’yi, Adnan Pachachi’yi, Adil Abdülmehdi’yi, Muvaffak El-Rubai’yi ve Irak’taki ABD güçlerinin komutanı General Sanchez’i buldu. Saddam görüşme boyunca kibirli bir şekilde davrandı. Çünkü dediğine göre o Amerikalılarla savaşıyordu. Görüşme sırasında iki tarafta birbirlerine sert sözler söylemekten kaçınmadı. Örneğin Rubai Saddam’a, “Sen hem bu dünyada hem de diğer dünyada lanetlisin” demiş. Saddam ise, “Sus, ey hain ve casus” karşılığını vermiş. Belki de o gün, birçok hükümetin açmış olduğu yaraları tedavi etmesi için kendisine başbakanlık görevi verileceği, mevcut şartlarda Irak başbakanı olmayı kabul etmenin ateşten bir topu elinde taşımayı kabul etmekle eşdeğer hale geleceği Abdülmehdi’nin aklına bile gelmemiştir.