Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Adem-i merkeziyet halk demokrasisidir | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Bu hafta, Lordlar Kamarasında, Çevre, Tarım ve Yerel Topluluklar Komisyonu’nda, kırsal toplulukların yetkilerini ilgili bakanlıktan (Çevre, Gıda ve Köy İşleri) kaldırıp, Konut ve Yerel Topluluklar Bakanlığı’na verilmesi hususunda tavsiye kararı alındı.

Bu tavsiye kararının hem kendisi hem de içeriğinden Arap ülkelerinin ve toplumlarının çıkaracağı önemli dersler vardır. Arap ülkelerinin çoğunda, her şey hala başkentte bulunan merkezi bürokratik yapıya bağlıdır, bu bölgelerin ve küçük beldelerin işlerini kontrol eder ve politikasını belirler. Dolayısıyla demokrasinin gelişmesi ve ülkenin genelinde Parlamento ve Danışma Meclisinin rolünün belirlenmesi hususunda biz reformcu Arapların bu tavsiye kararından alacağı dersler var.

Basit bir gözlem olarak aktarayım; Lordlar Kamarası seçilmişlerden oluşmaz. Üyeleri, ömür boyu süre ile atanmışlardan oluşur. Bir kısmı kraliyet ailesi tarafından doğrudan atanır. Bunlar Windsor ailesinin (İngiliz Kraliyet Ailesi) geçmişinden yüzlerce yıl önce İngiltere tarihine dayanan geleneksel aristokratlardan tevarüs eden “azınlık” kesimdir.

Diğerleri ise uzmanlık alanlarındaki uzun deneyimleri nedeniyle atanırlar.

Okurların bildiği gibi, İngiliz Parlamentosu iki kamaradan oluşuyor:

Birincisi; Avam Kamarası, 650 seçim bölgesinde doğrudan seçimle gelirler. En fazla sayıda sandalye alan parti ya da blok (şu anda Kuzey İrlanda’nın muhafazakârları ve destekçileri) hükümeti kuruyor, böylelikle bakanlar “seçilmiş” Avam Kamarası üyelerinden oluşuyor. Bu şekilde milletin temsilcilerine karşı sorumlu tutulabiliyorlar. Seçilmemiş bakanlar da var ve onlar Lordlar Kamarasından senatörlerdir. Bu yüzden de parlamento tarafından sorumlu tutulabiliyorlar.

İngiliz parlamenter demokratik rejimin gelenekleri, anayasal olarak, nitelikleri ne olursa olsun, mecliste hesap verebilir bir konumda olması için, Westminster’de (demokratik parlamenter sistem) bulunmayan herhangi birisinin kabineye tayin edilmesine izin vermemektedir. Parlamento gelenekleri sadece milletvekilleri ve Lordların yeşil ve kırmızı odalara ayak basmasına izin veriyor.

Lordlar Kamarası ya da senato seçilmiş değil tayin edilmiş üyelerdir. Kraliyet yani devlet ve Avam Kamarası (halk ve hükümet) arasındaki köprüdür.

Lordlar, ulusun bilgelerinin oluşturduğu bir senatodur. Kilisenin piskoposları ve din adamları (çeşitli dinler; Müslümanlar Hindular ve Sihler, Katolik Kilisesi, Yahudiler, Doğu Kiliseleri ve diğer dinler), eski bakanlar ve cumhurbaşkanları, doktorlar, avukatlar, mühendisler ve iş adamları ve hatta işçi sınıfı temsilcilerinden meydana gelir.

Bu tavsiye kararından çıkaracağımız İlk ders; kırsal topluluklara yönelik alınmış bu önemli kararın seçimle gelmemiş olan Lordlar tarafından alınmış olmasıdır. Oysa bu halk tarafından seçilmiş 650 milletvekili ve aynı zamanda Çevre, Gıda ve Köyişleri Bakanlığı’nın (tarım dâhil) dört bakanı, bu şekildeki bir teklifi düşünememişlerdir. Mısır ve Arap ülkelerinde bu durumun neye karşılık geldiğini okuyucunun daha iyi anlaması için tedarik, tarım, yerel işler (dış şehirler) ve çevre bakanlıklarını birleştiren tek bir bakanlık öngörüyoruz.

Elbette burada çıkarılacak önemli ders, seçilmemiş bir meclisin, kırsaldaki sade vatandaşın işlerine, bu vatandaşı temsil etmesi beklenen seçilmiş temsilcilerden daha fazla ilgili olmasıdır. Parlamenter rejimle ilgili iki tür yorumcu tipi gözlemlenir:

İlki, Lordlar Kamarasının kaldırılmasını talep eden ya da Amerika’daki Senato meclisi gibi her şeyin seçim yoluyla olmasını talep edenler. İkinci tür yorumcu da birinciye benzer, zira onlara göre Demokrasi; adaylar, oylama ve seçimlerden ibarettir.

Başka bir deyişle, demokratik süreç kendi bakış açılarıyla seçimle sınırlıdır. Aslında seçimle gelme meselesi birkaç yılda bir gerçekleşen basit bir uygulamadır. Ancak diğeri (Lordlar Kamarası)yüzlerce yıllık bir birikim sürecidir ve yerleşik kurumları, uygulamaları ve kavramları içerir.

Bu karşılaştırmayı yapmamıza neden olan Lordların aldığı tavsiye kararının içeriği nedir?

Rapor, birkaç yıllık çalışmanın ardından, söz konusu bakanlığın sadece çevre üzerine odaklandığını ve sebze gruplarının, çiftliklerin, balıkların ve yiyeceklerin politikalarına eğildiklerini ve büyük şehirlerin dışında kırsalda yaşayan vatandaşları ihmal ettiklerini göstermektedir. Zira bu kesimin problemleri, temel ve günlük ihtiyaçların karşılanması, mahsul ekimi, çiftlik hayvanlarının ve kümes hayvanlarının yetiştirilmesi ile sınırlı değildir.

Rapor, kırsal işlerin tamamen Çevre, Gıda ve Köyişleri Bakanlığı’ndan alınmasını ve Konut, Topluluklar ve Yerel Yönetimler Bakanlığı’nın özel bir alt birimine devredilmesini önermektedir. İngiliz toplulukları dünyanın en yerel toplulukları olmasına rağmen, bu, akıllıca bir tavsiye ve adem-i merkeziyetçiliğe doğru isabetli bir adımdır. Yerel meclislerin, merkezi hükümetin müdahalesi olmaksızın geniş yetkileri, yerel vergileri, kendi bütçeleri ve yerel yasaları vardır.

Raporda, yetkililerin, Krallığın atadığı bakanların ve görevlilerin, yani bakanlıklarda görevli bürokratların vatandaşların ve kırsal toplulukların ihtiyaçlarıyla ilgili kaygılarını dile getirdikleri bir kaç örnek üzerinde duruldu. Aslında bu kaygılar 2006 yılında kurulan Doğal Çevre ve Kırsal Topluluklar Dairesi’nin, 2010 yılında koalisyon hükümetinin kurulmasından sonra Tarım ve Gıda ve Köyişleri Bakanlığı’na dâhil edilmesinden bu yana oluştu. Raporda, Bakanlığın kırsal alanlarda yaşayan insanların konut, tesis, ulaşım, sağlık ve sosyal bakım ihtiyaçları konusundaki ihmaline dikkat çekiliyor.

Örneğin, araba sürmek ve araba sahibi olmakla ilgili yasalar ve yönetmelikler, Birleşik Krallık’ın tamamını kapsamaktadır. Bir litre benzini yaklaşık 1.8 dolara ulaştıran şey otomobil yakıtı üzerindeki yüksek vergilerdir. Bu, Şehir ve kentsel bölgelerde araba kullanmayı ve arabaya sahip olmayı çok pahalı hale getirmek için tasarlanmış bir argümandır. Kirliliği azaltmak için sokaklardaki araç sayısını azaltmak gerekmektedir. Ancak düzenlemelerin uygulanması, trafik cezaları ve yakıt vergilerini toplamak suretiyle, hükümet ve belediyelerin hazinelerini doldurmaya dönüşmüştür.

Fakat çiftçi ve binlerce küçük köy sakinleri için araba hayati bir meseledir ve neredeyse ölüm-kalım meselesidir. Kent sakinleri, tren, metro, tramvay ve otobüs gibi birçok ulaşım aracı ve caddede bir taksi bulabilmektedir. Çiftçiler ve kırsal kesimdeki insanlar bu ulaşım araçlarından hiçbirine sahip değiller.
Rapora göre, bir köy sakininin doktorun kliniğine, hastane kontrolüne veya bir yakınını ziyarete gitmesi için, günde iki veya üç kez geçen otobüse binmesi gerekiyor ve bunun için de bir mil ile dört mil arasında yürümesi gerekiyor. Muayenenin gecikmesi halinde (her türlü gecikme), köyüne geri götürecek bir ulaşım aracı bulamaz, geceyi bir otelde ya da hastanede bekleme odasında geçirmek durumunda kalır.

Şayet köy sakini hasta veya yaşlıysa, en yakın otobüs durağına bedensel olarak yürüyemez.

Konut ve tesisler konusu da aynı durumdadır. Bakanlık dosyalarında dahi bu konulara yer yoktur. Birçok çiftçi çoğunlukla uzak bir çiftlikte ve en yakın komşusuna bir kaç mil uzakta yaşıyor. Elektrik ve gaz hizmetlerinin götürüleceği yollar mevcut olmadığından bu hizmetler jeneratörler, tüpgaz veya gazyağına bağımlı bir şekilde karşılanabiliyor.

Lordların önerisi Köy İşleri Daire Başkanlığı’nın Konut, Yerel Topluluklar ve Belediyeler Bakanlığına devredilmesidir. Bu alanlarda yaşayan sakinlerin sorunları ve ihtiyaçları dikkate alınarak ulaşım bütçeleri tahsis edilmelidir. Şehir sakinleri için tasarlanmış araba vergilerinden, burada yaşayanlar muaf tutulmalı yönetmelikler buna göre hazırlanmalıdır.

Buradan alınacak ders ise; merkezi devlet bürokrasisi ile yönetilen Arap toplumlarında küçük kırsal ve çöl toplulukları da bakanlıklar eliyle yönetilmektedir. Dolayısıyla planlamacıların çoğu, proje yerlerinin çoğunu ziyaret etmedikleri gibi halkının ihtiyaç ve yaşamlarından da haberdar değillerdir.

Burada adem-i merkeziyet sadece sade bir vatandaşın daha fazla demokrasiye kavuşması ve hayatını etkileyen karar verme mekanizmasına daha yakın hale gelmesi değildir. Aynı zamanda insanların yaşamları ve geçim kaynaklarını iyileştirmek için sorumluluk almaktır.