Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Afgan seçimleri: Uğursuzluk fırtınasında sevindirici haberler | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Afganistan’daki son genel seçimler, uzmanlar ve entelektüellere bir kez daha ülkelerinin durumunu başarısız dava olarak nitelendirmek ve Afgan meselesi ile ilgilenen büyük güçlere mümkün olan en kısa zamanda ülkeyi terk etme çağrısında bulunmak için yeni bir fırsat sundu.

Son Afgan seçimleri, hiçbir anlamı olmayan bir komedi olarak nitelendirildi.

Zira oy kullanma yetkisi olan vatandaşların yalnızca yüzde 40’ından azı oy kullanırken seçim sonuçlarını olumlu ya da olumsuz yönde etkilemek için yürütülen her türlü hileli uygulamalara yönelik sayısız haber raporu verildi.

Bugünün sorunu, derinlik ve çeşitlilik açısından etkileyici görünen ancak dikkatlice incelendiğinde kusurları göze çarpan ürkütücü bilgi fırtınası ile yüzleşen sıradan Afgan vatandaşının etrafında şekilleniyor. Bu korkunç bilgi fırtınası, kötü huylu siyasi bir kanser hücresi gibi her yerde katlanarak çoğalan dar partici fikirlerin ürünüdür.
Mevcut çağdaş bakış açısı, Afganistan’ın çeşitli Batılı güçlerin ülkeye dayattığı demokratik rejimdense Taliban Hareketi yönetimini kabul etmeye daha meyilli olacağını düşünmeye itiyor.

Taliban Hareketi’nin gücünün doruklarında iken iktidarını Afgan halkının büyük çoğunluğuna kabul ettiremediği gerçeği ise bu şaibeli sessizlik durumunda göz ardı ediliyor.

Taliban 2000 yılında Afganistan’ın başkenti Kabil’de, ülkedeki tek meşru hükümet edasıyla hüküm sürdü. Üstelik Hareket, aracılar üzerinden Washington’daki Başkan Bill Clinton yönetimini Hareket’e tam diplomatik tanıma vermesi konusunda ikna etmeyi de başardı.

Sonraki Başkan George W. Bush yönetimi de söz konusu bu anlaşmayı imzalamaya karşı çıkmadı ancak anlaşmanın özel bir versiyonunu oluşturmak için biraz zaman istedi. Ardından korkunç 11 Eylül olayları geldi ve planı, anlaşmayı ve bu yoldaki her şeyi önüne katıp götürdü.

Bu bağlamda ilgi çekici olan şey, Washington’daki politika kurucuların şu gerçeği umursamamasıdır: Taliban Hareketi, ülkenin 32 eyaletinin yarısından çoğunda aktif olarak iktidar konumundaydı. Aynı şekilde gözden kaçırdıkları bir diğer şey de ülke nüfusunun yarısının büyük oranda yerinden edilerek komşu Pakistan ve İran’da mülteci haline gelmesiydi.

Taliban Hareketi’nin ezici bir halk desteğine sahip olduğu yönündeki iddianın ülkedeki özgür seçimler gibi herhangi bir alanda hiçbir şekilde doğrulanmadığı gerçeğine rağmen hala kadim ideoloji sahibi olarak Taliban’ın Afgan halkının tek ve gerçek temsilcisi olduğunda ısrar eden siyaset eleştirmenlerimiz var.

ABD’nin desteğiyle meydana gelen iktidardaki yeni Afgan rejimi ideal olmaktan uzak olsa bile Taliban tecrübesinin ülke yönetimindeki büyük başarısızlığı tüm İslam dünyasını sevindiren bir haber olarak karşılandı. Radikal hareketin ülke yönetiminde uğradığı bu siyasi bozgun gösterdi ki İran’daki Humeyni rejiminden Nijerya’daki Boko Haram’a ve Irak ve Suriye’deki DEAŞ’a kadar farklı biçimlerdeki İslamcı fanatikler, halk desteğinin ve inancının ifadesi olan gerçek bir seçim testini hiçbir zaman başarı ile geçemediler.

Oy kullanma oranının düşük olduğu bahanesiyle Afganistan genel seçimlerine itiraz edenler şu bariz gerçeği görmezden geliyor: Seçim politikaları milletin mevcut kültürünün bir köşe taşı haline gelmeden önce uzun bir zamana ihtiyaç duyar. Demokratik seçim politikalarının doğuşuna şahit olan Büyük Britanya’da, seçmen katılımı ilk aşamada yüzde 10 ila 12’yi aşmamıştı. Bunun sebebi ise oldukça az sayıda vatandaşın seçimlerde oy kullanma hakkına sahip olması ve üstelik 1920’lere kadar kadınlara oy kullanma hakkının verilmemesi idi. İngiltere ve ABD’nin seçim konusunda olgunlaşması ve vatandaşların tek tek ve gruplar halinde ülkenin farklı bölgelerindeki seçim merkezlerine doğru yol alması en az bir buçuk asır aldı.

Batılı herhangi bir gözlemci, Londra ve Kabil arasındaki coğrafi mesafeyi hayal etmekte zorluk çekmez ancak iki toplum arasındaki tarihi farkı ölçmek siyasetteki durum kadar zorludur.

Bununla beraber milyonlarca Afgan vatandaşının son seçimlere olumlu yönde cevap verdiğini ve seçim uygulamalarını ülkelerindeki siyasi karar verme sürecindeki en etkin araç olarak değerlendirdiğini görmek olağanüstü bir durumdur. İngiltere ve ABD demokrasisi siyasi olgunluk seviyesine erişene dek 20-30 seçim sürecine ihtiyaç duyduysa Afgan halkına da en az 10 seçim atlatması için vakit ve fırsat vermeye değmez mi?

Ortaya çıkan sorunlar, öne sürülen platformlar, yapılan konuşmalar ve yürütülen tartışmalara dair yapılan bir anket, benim Afgan seçim sahnesinde var olmasını öngöremediğim bir siyasi kaliteyi ortaya koydu. Görünen o ki ülkenin dört bir yanı ve özellikle de kentsel alanlar, olgun siyaset uygulamalarının meydana getirdiği dev bir okula dönüşmüş. Bilimsel dayanağı olmayan bir çalışmaya göre son seçimler süresince açık toplumların siyasi terimlerinden alınan yaklaşık 100 yeni kelime ve ibare, Afganistan siyasi sözlüğüne eklenmiş.

Aynı ölçüde etkileyici olan şeylerden bir diğeri de Afgan kadınlarının gerek seçmen ve gerek aday olarak son seçimlere katılım düzeyidir. Altını çizmek gerekirse sonuçlar, Afgan kadınının dile getirdiği bağlılık ve enerji düzeyiyle uyumlu olmayacak ancak başarı, öngörülebilir gelecekte daha fazla ilerleme için sağlam temeller atmakta gizlidir.

Öte yandan seçim kampanyası, ABD tarafından dayatılan mevcut başkanlık rejiminin başka bir parlamenter rejimle değiştirilmesi için olası reformlar gibi hayati bir meseleyi de gündeme taşıdı. Afganistan, ülkedeki dini, etnik ve dilsel çeşitlilik sebebiyle uzun tarihi boyunca hiçbir zaman merkezi bir yönetim sistemine sahip olamadı. Bu çeşitliliği temsil edebilecek bir parlamenter yönetim sistemi bu nedenle en iyisi olabilir. Bu gerçek, sözde kimlik politikalarının dünya çapında haz alınan bir şey olarak belirdiği bir zamanda büyük bir ivme kazanıyor.

Yabancı gözlemciler anlaşmazlığa ve yönetim ve liderlik piramidine katılmamaya alışkın bir toplumda sıradan bir vatandaşın öfkesini ya da ülkedeki herhangi bir üst düzey yönetici veya yetkiliye yönelik küçümseyişini açıkça ifade edebilmesinin ne anlama geldiğini kavrayamayabilir.

Afgan demokrasisi, hala şiddetli fırtınalarla karşı karşıya kalan küçük bir bitki gibi. Halen varlık gösterdiği, mücadele ettiği ve büyümesini sürdürdüğü gerçeği, savaştan, şiddetten ve kargaşadan kaçarak geçit açmaya çalışan bir toplum için Afganistan’ın sosyal ve kültürel yapısında köklü bir dönüşümün işareti olabilir.

Son Afgan seçimleri, Afganistan’ın aşiret sisteminden tutun sistematik yolsuzluğa kadar uzanan mevcut sorunlarını çözemeyecektir. Ancak halk önünde etkin bir şekilde hesap verilebilir olursa Afgan toplumunun kurumlarını güçlendirecek ve bu da sorumluluğu üstlenmek için istenen politik yüzü şekillendirebilecektir.

Parlamento seçimleri, gelecek yıl yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri için bir staj olarak değerlendirilebilir ve bu, Afganistan’ın daha iyi bir geleceğe yönelik yürüyüşüne zemin hazırlayabilir.