Afrika Boynuzu bölgesi çoktandır gerginliğin arttığı, istikrarın azaldığı, en dişli çekişmelerin yaşandığı, kıtadaki diğer bölgelerin tümü için dış müdahaleleri cazip hale getiren; bir yandan iç çekişmelerle boğuşup diğer yandan diğer ülkelerin rekabet sahası haline gelen bir alan oldu. Büyük güçler, bölgedeki ekonomik çıkarlarını gözetiyor. Öyle ya Kızıldeniz’den her gün 3.3 milyon varil petrol geçiyor. Bunun yanı sıra büyük güçlerin kurduğu askeri üsler de mevcut. Bundan dolayıdır ki, Afrika Boynuzu ülkeleri arasında meydana gelen savaşlar ve çekişmeler önemli etkilerde bulunuyor. Söz konusu etkiler yalnızca bölge ülkeleriyle sınırlı kalmayıp, aynı zamanda bölgenin ve dünyanın güvenlik ile istikrarına da uzanıyor. Bununla bağlantılı olarak krizleri, on yıllar boyunca olduğu gibi kaldı. Bu krizlere çözüm bulmayı hiçbir ülke beceremedi. Ta ki o sevinçli haber gelene dek: Suudi Arabistan, iki barış anlaşması için yolu açtı. Bunlardan biri, Etiyopya ve Eritre arasında imzalanan ve 20 yıldır süren kanlı çekişmeyi sona erdiren anlaşma. Diğeri ise Cibuti ve Eritre arasında imzalanan ve 10 sene süren ayrılığı bitiren anlaşma.
Afrika Boynuzu, stratejik bir bölgedir. Sadece Asya ve Afrika değil tüm dünya için. Nitekim dünyanın en önemli boğazlarından biri olan Babu’l Mendeb’e nazırdır. Ekvator çizgisi güneyinden geçmektedir. Kismayo ve Cibuti limanları gibi bölgenin en önemli iki limanı da burada yer alır. Yüzölçümü 2 milyon kilometrekare kadardır ve nüfusu da yaklaşık 90 milyondur.
Tarihi açıdan ele alacak olursak… Arapların bölgeden geri çekilmesi, hedefleri Afrika Boynuzu bölgesinin siyasi ve ekonomik haritasını yeniden şekillendirmek olan diğer ülkeleri buraya adım atma noktasında ayarttı. Ancak Veliaht Prens Muhammed bin Selman öncülüğündeki Suudi Arabistan, geçtiğimiz dört yıl boyunca sakin ve emin adımlarla diplomasisini konuşturdu. Amacı, Afrika Boynuzu’nu yeniden elverişli hale getirmek ve tüm tarafların razı olduğu, kitlesel düzeyde fayda sağlayan ve stratejik bakışa sahip bir uzlaşma formülü bulmaktı. Bu noktada özellikle Katar ve İran olmak üzere diğer ülkelerin Afrika Boynuzu’nda ‘kargaşayı sürdürme’ yönündeki politikasına karşılık Suudi Arabistan’ın ‘ülkelerin istikrarı’ ve desteklenmesini yeğleyen politikasının üstün olduğu görmezden gelinemez. Nitekim yukarıda adı geçen kaos yanlısı iki ülkenin girdiği her bölgede sonuçlar felâket oldu.
Afrika Boynuzu bölgesinin geçtiğimiz 20 senede sahne olduğu senaryo sayısı üçtür. Bunlardan ilki, Katar ve İran’ın durumu kriz haline getirmeye ve savaşların süresini uzatmaya katkı sağlasa da her hâlükârda bölgede etkinliklerini güçlendirme ve yayılma için çaba harcaması. İkincisi, yarışan ülkeler arasındaki anlaşmazlıkların yine aynı ülkelerin çıkar ve gündemlerinin çakışmasından ötürü kızıştırılması. Üçüncüsü ise bu ülkelerin, işbirliği ve dayanışmanın bölgenin güvenliği ve istikrarını korumak için tüm taraflar adına en uygun seçenek olduğuna ikna olması. İşte bu Suudi Arabistan’ın tercih ettiği, bu yönde çabaladığı ve adı geçen üç ülke ile Boynuz’un diğer ülkeleri tarafından büyük bir memnuniyetle karşılandığı senaryodur. Riyad’ın çıkarları, bölgenin daha güvenli, istikrarlı ve kalkınmış bir hale gelmesinde saklıdır. Bu kimsenin itiraz edemeyeceği bir plandır. Barış tüm Afrika Boynuzu ülkelerini kapsarsa bölge, İran (Eritre durumunda olduğu gibi) ve Katar (Etiyopya’da olduğu gibi) gündeminin bıraktığı boşluğu dolduracak yatırımlar için elverişli bir hale gelecek.
Mart 2015’ten Mart 2016’ya kadar yani bir yol boyunca Hadim-i Harameyn-i Şerifeyn Kral Selman b. Abdülaziz, 14’ten fazla Afrikalı lider ile bir araya geldi. Bu ziyaretlere ilgili ülkelerle çeşitli projeler için imzalanan anlaşmalar eşlik etti. Gabon’dan Nijer’e; Moritanya’dan Nijerya’ya ve Afrika Boynuzu ülkeleri olan Etiyopya, Eritre, Somali, Sudan ve Komor Adaları Cumhuriyeti de bunlardan nasibini aldı. Bu adımları, Riyad’ın Afrika İlişkileri için özel bakanlık kurması takip etti ki bu, bir ilki temsil ediyordu. Afrika ülkeleri bunu, en büyük istikrarlı bölgesel güç olan Suudi Arabistan gibi bir ülkenin kara kıtaya olan ilgisinin gereği olarak aldı. Bu ilgi, Etiyopya-Eritre arasındaki tarihi anlaşmada da yansımasını gösterdi. Suudi diplomasisi, Cidde Barış Anlaşması imzalanana kadar sessizliğini korudu. Cibuti-Eritre arasındaki anlaşmada da aynı şekilde hareket etti.
Afrika Boynuzu’nun yeniden elverişli hale gelmesi, Suudi Arabistan’ın belirgin siyaseti ve başka ülkelerin iç işlerine karışmayarak, bölgesel ve küresel barış ile istikrara destek olmaya odaklanan kararlı duruşu olmasa gerçekleşmezdi. Afrika Boynuzu ülkeleri, ‘kargaşayı sürdürme’ siyasetinin felaket getirdiğini tecrübe etti. Şimdi, bir de istikrarı ve kalkınması için yatırım yapılsın. Bu kimsenin kaybetmeyeceği bir bahistir.