Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Asıf ve Ali Harb arasında “Post-İslamcılık” | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Yakın tarihte France 24 kanalında bir televizyon programına röportaj veren Ali Harb, ‘Cihad ve Akıbeti: İslamcılık Sonrası (Post-İslamcılık)’ adlı kitabı hakkında konuştu ve okurlarının aşina olduğu eleştiri oklarını yöneltti.

Nitekim o, ‘Yorum ve Hakikat’ adlı kitabının çıktığı 90’ların ortasından bu yana eleştirel ve analitik muhalefette ‘post’ yaklaşımları benimsemiş ve modernlik projelerini aşan cesur incelemeler ve eserlerin verildiği binli yılların başında eleştiri üretiminin zirvesine ulaşmıştır.

11 Eylül olaylarından bu yana da şiddet, radikalizm ve köktendincilik/fundamentalizm olgularını incelemeye soyundu.

Ancak sorgulayıcı yaklaşımı, onu daha çok şeriatın dehlizlerine ve meslektaşlarının izinde fıkhî tartışmanın ayrıntılarına daldırdı.

Bu yüzden kitabı, modernlik sonrası, gerçeklik sonrası ve çözülme sonrasını ortaya koyduğu gibi İslamcılık sonrasını da ortaya koymak gibi bir iddia içeriyor.

Nitekim olguları ve akımları ile İslamcılık, sadece İslam’ın evrensel değerler ağının sembolik bir sermayesi olduğunda değişim rüzgârları, yeni düşünce akımları ve pek çok gelişmiş yöntem karşısında çözülür.,

Asıf Bayat, 2 yıl önce Post-İslamcılık / Siyasal İslam’ın Değişen Yüzleri adlı önemli bir kitabı redakte etti. Eser, tarihsel analiz yöntemini kullanarak İslami hareketlerin dönüşüm sürecini inceliyor.

10 araştırmacı yazarın katıldığı kitabın editörü olan Bayat, ‘İslamcılık sonrası’ durumun, 90’lı yılların ortalarından itibaren oluşmaya başladığını söylüyor.

Yazar, “İslamcılık sonrası/Post-İslamcı dönem, ortaya çıktığından beri siyasal İslam ile ilgilenenler ve araştırmacılar arasında canlı tartışmalara konu oldu.

Bayat, Şaşırtıcı olan, bu tartışmaların Avrupa’da başlaması ve Türkiye, Endonezya, Malezya, Fas ve İran gibi nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ülkelerdeki tartışmaların bunları geriden takip etmesidir” dedikten sonra konunun detayı için ‘Demokratik İslam’ın Üretimi / Toplumsal Hareketler ve Post-İslamcılığın Dönüşümleri’ adlı diğer kitabını adres gösteriyor.

Kitapta her bir yazar, kendi alanını ele almış. Mesela İhsan Dağı, “Türkiye’deki sosyal hareketlerin dönüşümleri”; Cihan Tuğal, “Türk muhafazakârlığının yeniden üretilmesi”; Sami Zamani, “Fas’taki post-İslamcılık ile gerçek ve hurafe arasındaki gerilim iddiaları”; Nuri Hadi Hasan, “Endonezya’da Post-İslamcı siyaset”, Asıf Bayat, “Mısır özelinde bir araştırma”, Joseph Alagha, “Hizbullah açılımı(!)” olarak adlandırdığı durum; Humeyra İktidar, “Pakistan’daki İslamcı hareketteki çatlaklar”; Stephane Lacroix, “Suudi Arabistan’da post-İslamcı durum”; Abdülvehhab el-Efendi, “Öncesi ve Sonrası ile İslamcılık” ve Thomas Berry de “Suriye ve İslamcı reformizm” başlıklı yazılar kaleme almış.

Kitap, yöntemi ve vardığı sonuçlarla oldukça farklı olması dolayısıyla üzerinde durulmayı hak ediyor. Bu durum, araştırmacıların farklı gerekçeler ve nedenlerle bütünsel tutarlılık gözetmeden kullandıkları ‘açılım’, ‘dönüşüm’ ve ‘değişim’ kavramlarından kaynaklanıyor.

Özellikle de Türkiye özelinde yapılan iki araştırmada. Araştırmacılar, bu ikisinde fikri-ideolojik değişim ile yayılma stratejileri ve genel olarak İslamcı partilerin tarihlerinin ve özel olarak Türkiye tecrübesine sinen pragmatizm biçimlerini birbirine karıştırırken biraz abartıya kaçmışlar.

Asıf Bayat editör olarak kitaba seçtiği başlık, katılımcı yazarların şu düşünce ve varsayımlarından ilham alıyor: İslamcı hareketler, dünyadaki değişimlerin baskısına karşılık bir yenilenip yenilenmeme kıskacındalar. Bu ikilem onları, sivil ve kurumsal bir çalışmaya, çağa, modernliğe ve onun gündemlerine dâhil olmaya zorluyor. Bununla birlikte yazar, araştırmasında dile getirdiği şu ifadesinde olası köktendinci dalgaları haklı çıkarmak için alan açıyor:

“En azından kısa vadede uzun yıllar boyunca demokratik olmayan laik sistemler tarafından zulme maruz kalmış sosyal güçlerin yönettiği dini bir zafer olasılığını göz ardı etmemek gerekir. Aslına bakılırsa bu diktatör rejimlerin devrilmesi, her türlü düşünce ve harekete sosyal ve siyasi bir zemin hazırladı”.

Bu ifadeler yazarın İslamcılık sonrasına ilişkin ortaya attığı tez ile çelişiyor. Zira Bayat, ‘laik diktatörlüklere’ karşı silahlı bir hareketten bahsederken İslamcılık sonrasını ise şu şekilde anlamlandırıyor: “Post-İslamcılık, din işlerinin devlet işlerinden ayrılması gerektiğini savunarak bir laikleşme sürecine işaret eder. Ama ben İslamcılık sonrasından bahsederken İslam’ın bir din ve kamusal alanın bir bileşeni olmaya devam ettiği, farklı ve daha özlü bir dini projeye bağlı kalınarak ideolojik İslamcı kuşaktan ayrılmayla oluşacak bir süreci kastediyorum”.

Bu noktada Bayat, silahlı hareketin diktatör laik rejimler yüzünden teorik olarak meşru olduğu konusunun dışına çıkarak modern İslamcı devletin ne anlama geldiğini açıklıyor. Bu açıklama şekli, araştırmacıların İslamcı hareketler nazarında başarılı bir model olmaları bakımından Malezya ve Türkiye deneyimini örnek göstermeye doyamadıkları bir konu; Ancak Bayat ve beraberindeki önemli araştırmacı ekibe yakışan, bizzat “İslamcı Devlet”in anlamını ele almak ve kimliğinden önce yasalar ve sistemler bakımından onun içeriğini açıklamaktır. Nitekim Post-İslamcı deneyimler hâlihazırda bir yandan köklü bir ekonomik başarısızlıkla mücadele etmekte diğer yandan içten ve dıştan radikal bir halkçılık dalgası ile boğuşmaktadır.

İslamcı statükonun tükendiği bir gerçekliği öngörmede hızlı davranmak sağlam bir çözümleme anlamına gelmez. Ali Harb’ın kavramsal felsefi analizden hareketle ortaya koyduğu post-İslamcılık anlayışı ile arasındaki sistematik farkla birlikte bu analiz, onun ‘post yaklaşımlar’ ya da kendi tabiriyle ‘sonların öyküsü’ne dair 30 yıl önce başlattığı yöntemsel çizgiyi oluşturur. Ancak Asıf Bayat, ideolojiler ve stratejilerin değişimini okumak için ileriye dönük belgeler sunuyor. Bu durum çalışmayı ‘İslam’ın özelleştirilmesi’ ve ‘liberal İslam’ın reddedilmesi gibi pek çok sistematik hataya düşürmüştür. Nitekim Charles Kurzman’ın Liberal İslam adlı eserinde değinilen bir kitaba yönelik verilen karşılıkta bu hissedilmektedir (s. 51).

Daha açık bir ifade ile bu akımlar, kendini yeniden üretiyor ve tehlikeli bir dalga yaratmaya doğru gidiyor.

Bu grupların sonu hakkında konuşmak, karmakarışık rüyalardan başka bir şey değil.