Karl Marx, tarihin tekerrürden ibaret olmadığını, olsaydı ilk tekerrürde trajedi, ikinci tekerrürde ise komediye döneceğini bize anlatmıştır. Dolayısıyla Amerika’nın gelecek on yıllar boyunca uzayın silahlandırılması ve yeni savaşların yapılacağı saha olarak geliştirilmesi çağrıları bize Karl Marx’ın bu sözünü hatırlamamızı sağladı.
Uzayın silahlandırılması ve savaş alanına dönüştürülmesi yeni bir şey değil. Geçen yüzyılda, 1980’lerde tartışılan konunun 21’inci yüzyılın ikinci onuncu yıllarında da yeniden tartışılmasından olağan bir durum yok.
ABD Hava Kuvvetleri Komutanı General David Goldfein, uzay savaşının an meselesi olduğunu, birkaç yıl içinde gerçekleşebileceğini söyledi. Gezegenin dışındaki bu savaşa hazırlıklı olmak için çağrıda bulundu.
Uzay savaşları tartışmaları iki temel değişkene göre ara sıra artar veya azalır:
Birincisi, eski Sovyetler Birliği ve şimdiki yasal varisi olan Rusya Federasyonu’yla olan ilişki.
İkincisi, Amerikan köktendinci sağcı hareketin Amerikan akıllarının kontrolünü ele geçirme başarı oranı.
Florida’da yapılan 34. Uluslararası Hava Kuvvetleri Kongresi ve Teknoloji Fuarı’nda General David Goldfein “Uzay üstünlüğünü ele geçirmek için çalışma vakti gelmiştir” açıklamasını yaptı.
Amerika Birleşik Devletleri’nin dünyanın dış çevresine savunmayı ve inisiyatifi ele almayı sağlayacak saldırılara hazırlamaya yönelik niyetini açıkladığında çoğu gözlemci şaşırmamıştı. Zira Goldfein’in bu kavramı daha önce ABD Başkanı Ronald Reagan tarafından 23 Mart 1983’te ilan edilen ‘Stratejik Savunma Girişimi’ne’ atfedilerek açıklanmıştı. Zamanında Amerika’nın göklerini Sovyetler Birliği’nin nükleer silahları ve kıtalararası füzelerinden koruma amacıyla geliştirilmiş ve sunulmuştu.
Soğuk Savaşın zirvede olduğu 1980’lerin başında, Amerikan askeri sanayisi maksimum performansını sergileyerek Sovyet askeri olanaklarının önüne geçmek için elinden geleni yaptı. Buna paralel olarak açıklamalar, Roman Katolik Kilise ve köklü geçmişe dayanan diğer kiliseler gibi geleneksel Hıristiyan akımlar tarafından onaylanmayan Protestan ve Tevrat söyleme uygun şekilde yapıldı. Bu, Amerikan Hıristiyan köktendinci akımı tarafından sonradan çokça ele alınan ve iyi ve kötü güçlerinin arasındaki son savaşı temsil edecek Armageddon savaşıyla ilgili fikirleri Amerikalıların kulağına ve akıllarına doldurmaktaydı.
Uzatmayalım; Jerry Falwell’in, Batt Robertson’un ve Amerikan sağının radikallerinin temsilcileri olan benzerlerinin önderliğindekiler, Amerika’nın gökyüzünü koruyacak bir nükleer şemsiye yaratılmasının bir zorunluluk olduğunu ve bu sayede ABD’nin dünyanın dört bir yanındaki ellerinin güçleneceği konusunda ABD Başkanı Reagan’ı ikna etti. Yıldız Savaşları veya bir diğer adıyla Dünyalar Savaşı adlı program doğdu.
Donald Trump’ın başkanlığının ve Yıldız Savaşları’nın otuz yıl öncesine göre daha şiddetli ve daha güçlü şekilde bir kere daha ele alınması ve tartışma konusu edilmesi arasında ilişki var mı?
Trump’ın Beyaz Saray’a beraberinde taşıdığı Amerikan şovenizminin ve etrafındakilerin konuyu bu yönde taşıdıkları bir gerçek. Trump’ın askeri çıkarları lehine Rusya’yla barışma vizyonuna karşı çıkan lobinin de konuyla ilgili etkisini küçümsememek lazım. Bazı yorumculara göre ‘Rusya-Gate’ skandalının iki ülkenin, ABD ve Rusya’nın arasını bozmaya dönük bir kurgudan ibaret.
Cumhuriyetçi Parti olsun, Demokrat Parti olsun, Amerikan liberal partilerinin durumunun gerilemesine tepkili olan ve Trump’ı destekleyerek sürpriz şekilde başkanlığı kazanmasında rolü olanların ister merkez sağ ister aşırı sağ olsun Amerikan sağının konuya tesirini de unutmamak gerekir.
Durum çok açık; Amerikan Kuvvetleri’nin altıncı kolu olarak uzay gücünün kurulmasına ilişkin Başkan Trump, Savunma Bakanlığı’na (Pentagon’a) emir verdi. Artık bu gücün fiili olarak ortaya çıkması bir zaman meselesidir.
Donald Trump, başkanlık seçimleri kampanyasını yaptığı günlerden beri önce Amerika sloganını benimsedi ve bunu önceliğine koydu. Bu sayede Ruslarla ve Çinlilerle beklenen çatışmaya girmeden önce müttefiki olan Avrupalılarla da çatışmaya girmekten kaçınmaya niyeti yok.
Trump, ülkesinin geleneksel savaşlarda lazım olan hava üstünlüğü ile yetinecek gibi görünmüyor. Amerika’nın kıtalar üzerinde hâkimiyet sağlayacak şekilde uzaya da el atmasını istiyor.
Amerika’nın bu uzay gücünün türü ve şekli ne olacak?
Bu sorunun cevabı Amerikan askeri sırlarından olsa gerek. Ama her halükarda bu güç lazerli füze sistemleri, askeri uydular ve kimsenin aklına gelmeyecek ve Amerikalıların dünyaya sürpriz yapacağı türden silahlarla olacağı tahmin edilebilir.
21’inci yüzyılın bir Amerikan asrı olması gerektiğine karar veren yeni muhafazakârlar, uzayın askerileştirilmesi gerektiğini düşündü. Zira Pentagon stratejisinden sorumlu isim General John Hutton, ulusal çapta tanınan ‘National İnterest’ dergisiyle yaptığı röportajda birçok raporun Amerika’nın artık kıtalararası Çin ve Rus balistik füzelerine karşı gerekli korumayı sağlayamadığını gösterdiğini itiraf etti.
İlan edilmiş resmi rakamlarına göre (bir de ilan edilmemiş rakamlar da var), uzay gücünün 2018 yılı bütçesi 2017 yılının bütçesine göre yüzde 20 artış ile 7.75 milyar dolara kadar yükseldi. 2019 yılında bu rakamın 8.5 milyar dolara ulaşmaı bekleniyor.
Bazı gözlemciler şu soruyu soruyor: ABD’nin bu projesi, Rusya Devlet Başkanı Putin’in mart ayında sergilediği ve benzeri olmayan ses dalgaları silahları ve uzay füzeleri ile yaptığı gövde gösterisine cevaben mi geliyor?
Aslında ABD’nin projesinin Rusya’nın çok ötesinde, geleceğin imparatorluğunu kurmaya çalışan Çin’e yönelik olduğu da söylenebilir.
Sözün özü… Uluslararası barış penceresi gün be gün daralmaktayken git gide genişleyen ve Doğu ile Batı arasında yükselen savaş insanoğlunu kurban olarak birer birer yutmaya hazırlanıyor… Allah’ın esirgediği kulları hariç.