Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Anı yaşamayanlar | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

“Öğrenmek… İnsan beynini yormayan tek uğraş!”

Leonardo da Vinci’nin bu sözünü hep düşünürüm. Acaba hangi yaratıcılık anında yazdı… Sanatsal olgunluğunun öncesinde mi yoksa sonrasında mıydı?

Eğitimin amacı çalışmak ve başarmaksa, M.Ö 322 yılında söylenmiş olsa bile Yunanlı filozof Aristo’nun tam da bunu ifade eden sözünü burada alıntılamalıyız. Aristo insanı açıklarken şöyle der:

“Biz her şeyi alışkanlıkla yaparız. Zira ustalık eylem değildir. O doğal bir hal alana kadar tekrarladığımız bir alışkanlıktır.”

Belki bir gün uygularım ümidi ile bir araya getirdiğim düşünceleri biriyle paylaşmak istediğimde kendimi genellikle kendisi hasta iken insanları tedavi etmeye çalışan bir doktor gibi düşünürüm.

Tam bu nokta da ister istemez bir de bakmışım ki kendime ve başkalarına anı değerlendirmeyi tavsiye ediyorum. Bu iki kelimeyi aşmayan tavsiyeyi sakın hafife almayın. Zira gelecek anı değerlendirmekten daha zor bir şey yoktur. Yarını ve gelecek yılları düşünmeyi bir kenara bırakın. Yapabilirseniz gününüzü güzelleştirmeye bakın. Çünkü hayatın tamamı günlerden ibarettir. Her günü yaratıcılık ve iyilikle güzelleştirmek ise bizim elimizde.

Şaşkınlığa gerek yok. Zira zamanın tüm bölümleri aslında şu anda elinden kaçmakta olan andan meydana gelir.

Sürprizlere karşı hazırlıklı olmanın yanı sıra insanda uzun soluklu bir vizyon olması harika bir şey. Ama emin olun ki bunu başaranlar bile bir günü yönetmenin ne kadar zor olduğunu bilirler. Bir günü bile yönetemeyenler, gelecek günleri de yönetemezler.

Bir günü yönetmeye alışanlar ve bunda ustalık kazananlar ardından tekrar sürecine intikal eder. İşte dirayet ve ustalık sahibi olarak adlandırdığımız insanlar böyle yapar. Etrafınıza şöyle bir bakarsanız başarılı insanların bunu alışkanlık haline getirmiş olduklarını görürsünüz. Bu nedenle eski bir Arap atasözü şöyle der:
“Alışkanlıklar yerleşiktir”

Yolda karşımıza çıkabilecek sürprizlerden bahsetmişken; Thomas Jefferson’ın şu şekilde özetleyebileceğimiz sözünü hep hatırlamalıyız:

“Üslup karşısında gerçeklerle yüz, ilkeler karşısında ise bir kaya gibi sağlam dur.”

Eğer bir günün dizginlerini elinde tutma konusunda bile isteksiz isen üzülme. Zira senin gibi birçok kadınla ve erkekle de karşılaşmış olan arkadaşımız Yunanlı filozof Aristo sizi güzel bir yergi ile övmüştür:

“Eleştiri, yergi ve tenkit edilmekten kaçınmanın tek yolu hiçbir şey yapmamak, hiçbir şey olmamak ve hiçbir şey söylememektir.”

Bu söz ne kadar da doğru… Çünkü ırmaklar sel köye ulaşmadan önce yolunu belirlemekte kararsız kalan küçük taşları kendisi ile birlikte sürükler götürür.

Ama görünüşe bakılırsa Şairlerin Emiri Bedr bin Abdülmuhsin bugünkü misafirimiz Yunanlı filozoftan farklı düşünüyor. Tanıyan herkesin çok mütevazi ve nezaket sahibi biri olarak gördüğü Şairler Emiri’ne şöhret ağır gelmiş.

Görünüşe bakılırsa unutulan bu insanların ve normal kişilerin hakkını vermeye karar vermiş. Bedr bu gibi insanları şiirinde şu şekilde resmeder ki tüm şiirleri bir resim gibidir:

“Bilmeyen ve görmeyen insanlara ne mutlu
İyilik yapsalar övülür, kötülük yapsalar yerilmezler.”

Bedr her daim normal insanların tarafını tutar. Birkaç yıl önce ona emirliğin mi yoksa şiirin mi kalbine daha yakın olduğunu sormuştum. Bana şöyle karşılık vermişti:
“Emirlik bana atalarımdan kalan bir mirastır. Bu nedenle hiç kimseden bu yönde bir talebim olmadı. Ama şiir herkesin azığıdır. İnsanların şairin göğsüne astıkları bir nişandır. Tüm şiir sevenlerin ve okurların beni bu nişana layık görmelerini isterim.”

Özlü sözlere baktığımızda –ki ben onları toplamaya tutkunum- söyleyenlerin arasında ne kadar çok benzerlik olduğu görülür. Öyle ki bazen “İmkansızı başarmanın tek yolu mümkün olduğuna inanmaktır” sözünün aslında Charles Kingsley’e ait olduğunu söylemekte bile zorlanabiliriz. Çünkü hiçbir insan medeniyeti yoktur ki şairleri, yazarları ve politikacıları doğrudan ya da dolaylı bir şekilde mümkün olanın imkansızın yerini alması için imkansızı düşünmemek ve görmezden gelmek gerektiğini söylememiş olsunlar.

Birkaç gün önce, hayal etmenin ne kadar muhteşem olduğu hakkında bir yazı yazmamış olsaydım tekrarlamaktan bıkmadığım düşüncemi şimdi burada tekrar yinelerdim. Geçmişi tamamen unutun ve ana odaklanın. Evet, sadece bu ana. Varlıkların birçoğu kaçmaya ve saklanmaya meyillidir. Ama geleceğe gelince; lütfen ona iyimserlikten başka bir araç seçmeyin. Geleceğe korkuyla bakan pasif biri olmayın. Eğer gelecekten korkmak bir işe yarasaydı bilin ki ondan korkmayan kimse kalmazdı.

Gerçek yol yerine bir seraba kapılmanın ne kadar tehlikeli olduğunu bir düşünün. O seraba kendimizi o kadar çok kaptırıyoruz ki önümüzde duran gerçek yoldan şüphe duyuyoruz ve korku bizi ele geçiriyor. Her şey bizi doğru yöne yönlendirse de biz diğer yolu seçiyoruz. Zihin ve düşünce dünyamızdaki görünmeyene güvenmek yerine korku ve telaş ile duyuyoruz. Başkalarına inandığımız anda ise gerçek yol bizim için artık belirsizleşiyor.

Eskiden Arapların dediği gibi:

“Geçmiş mazide kaldı gelecek ise belirsiz
Sana tek kalan içinde bulunduğun şu andır”

Anı yaşamayı, alışkanlıkları ve bu yazıda bahsettiğimiz tüm düşünceleri Robert Louis Stevenson’ın şu sözü ile özetleyebiliriz:

“Gününü biçtiğinle değil, ektiğin tohumlara bakarak değerlendir.”

Kendimiz ve ailemiz için hep en güzelini elde etmek adına her daim tohumlar ekmeyi alışkanlık haline getirsek ne kadar güzel olurdu.