Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Ara seçimler ve ABD demokrasisine meydan okumalar | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Amerikan Senatosu için yapılan ara dönem seçimleri son aşamasına yaklaşmışken Amerika’daki siyasi tablo, dış gözlemciler için ilgi çekici bir dizi özellik barındırıyor.

6 Kasım’da beklenen sonuçlara dayalı olarak bu özelliklerin bir kısmı, bir süre için ülkenin geleceğinde Amerikan seçim uygulamalarının belirleyicileri haline gelebilir.

Amerikan seçim tablosundaki yeni özelliklerden biri, büyük Amerikan seçimlerinin ciddi siyasi tartışmalarda ‘süslenmiş’ bir şekilde olsa da öne sürülen somut siyasi meselelerin olmadığı bir durumda gerçekleşmesinin, ülkenin yaşayan hafızasında bir ilk olmasıdır. Nitekim olur da adayların ekonomi politikaları gibi ince bir konuya dair bir soru ortaya atsanız siyasi yelpazenin her iki tarafındaki adaylar da size, rahatsız ve anlamamış gözlerle bakar. Siyasi yelpazenin Demokrat tarafından duyduğunuz tek şey, Amerika’nın mevcut ekonomisinin ışıltılı cephesinin, aldatıcı bir vehimden başkaca bir şey olmadığıdır. Yelpazenin Cumhuriyetçi tarafı da size yalnızca birtakım iddialar sunar: Her şey yolunda. Demokratlar, bu çabaları baltalamaya ahdetmişler.

Bu seçimlerdeki ilgi çekici özelliklerden bir diğeri, ABD yönetiminin mevcut stratejisine yapıcı eleştiri ve somut bir alternatif sunabilecek bir muhalefetin olmamasıdır.

Yeni olan üçüncü özellikse önümüzdeki ay gerçekleşecek seçimlerin, Başkan Donald Trump’ın vahşi gücünü durdurmaya yardımcı olacak bir strateji ortaya koymaktan çok Demokrat Parti’yi gerçek anlamda kimin yöneteceği raporu etrafında şekillenmesidir. Parti içerisinde üçlü bir ayrışma olduğu artık ortada.

Bu bölünmenin taraflarından biri, ‘solcu Trump’cılar’ olarak tarif edilebilir. Bunlar Başkan’ın hâlihazırda dayandığı korku ve sarsma tarzını taklit etmeye çalışıyorlar ve bu da daha radikal Amerikan politik söylemine katkıda bulunuyor.

Bu ilgi çekici tarafın şansı Senatör Bernie Sanders’tir. Sanders, sol halkçılık ile eski Avrupa sosyalizmi karışımı bir seçenek sunuyor. Siyaseti bir tür dans olarak kabul edersek Sanders, Donald Trump için ideal bir dans eşi sayılabilir. Bernie Sanders’in destekçileri, onun 2016 başkanlık seçimlerinde Donald Trump’a karşı Demokratların bayrağının taşıyıcısı olması gerekirdi, düşüncesinde ısrarcılar. Bu iddia, Bill Clinton’un başkanlık günlerine nostaljik bir şekilde bakmaya devam eden Demokrat Parti’nin kadim elitlerine karşı çıkıyor.

Demokrat Parti içerisindeki üçüncü bölüm ise Barack Obama destekçilerinin kalıntıları tarafından yönetiliyor. Eski başkan, görev süresinin bitmesi ile birlikte Beyaz Saray’dan ayrıldığında geleneksel akıl, onun önceki diğer başkanların geleneksel adımlarını takip edeceğine işaret ediyordu. Yani ömrü yettiğince tüm milletin ‘babası’ ya da ‘dedesi’ sıfatıyla, huzur ve mutluluk içerisinde politik hayatın kıyısında kalacaktı. Ancak bu varsayım şimdiye kadar hatalı olduğunu ortaya koydu!

Gayet iyi biliyoruz ki Barack Obama’nın büyük devlet adamı rolüne soyunmak gibi bir niyeti yok. O vaktinin ve gayretinin çoğunu öncelikle başkanlığı kazanması için kendisine her türlü desteği sağlayan ortak siyasi tarafın lideri olarak parti içindeki etkinliği korumak için harcadı.

Bu siyasi taraf, Amerikan toplumundaki azınlıklardan oluşuyor: Yüzde 12 oranındaki Afro-Amerikalılar, yüzde 14 oranındaki İspanyol Amerikalılar, yüzde 2 oranındaki Yahudi ve Müslümanlar, aynı orandaki eşcinseller ve yüzde 1 oranını aşmayan asıl Amerikalılar.

Görünen o ki Sayın Obama, bir sonraki nüfus savaşında bu siyasi tarafı temsil edebilecek adamı seçti: Meksika asıllı Julian Castro. Bu politikacı, Obama yönetiminde nüfus bakanı olarak görev yapmıştı ve Obama’nın da ümit ettiği gibi ABD’nin İspanya asıllı ilk başkanı olma imkânına sahip. Sayın Castro, mevcut ara dönem seçimlerini kendisini Amerikan halkının karşısına çıkarmak için bir fırsat olarak gördü ve Demokrat adayları destekleyerek 8’den fazla seçim gösterisinde yer aldı. Sayın Donald Trump ile karşılıklı nefretleşen birçok televizyon kanalında defalarca boy gösterenlerden biri de bu isim.

Şimdiye dek ortaya çıkan sonuç, beyaz Hıristiyan çoğunluk ile karışık Demokrat cenahı arasındaki siyasi ve etnik bölünme durumunun derinleşmesiydi.

Demokrat Parti’nin boğuştuğu mevcut zayıflık hali, genel anlamda güçlü ve güvenilir bir muhalefetin varlığını gerektiren Amerikan demokrasisi için uygun olmayan haberlerden sayılıyor. 90’lar boyunca o dönemdeki muhalif Cumhuriyetçi partideki yapısal zayıflık, yönetimdeki Demokrat seçkinlerde meydana gelen uyuşukluk ve kibri güçlendiren bir unsur olmuş ve ulusal ve uluslararası düzeyde iyi pek çok fırsatın elden kaçırılmasına yol açmıştı.

Ortaya çıkan yeni özelliklerden bir başkası da sözlü şiddetin dozunu artırmasıdır. Görünüşe bakılırsa bu, ivme kazanarak yeni ölçütlerden biri haline dönüşüyor. Amerikan politikalarının nezaket ve medenilikle nitelendiği görülmüş şey değildir. Başkan Lincoln’un muhalifleri, onun hakkında öyle şeyler söyleyip yazmışlardı ki biz tekrarlamaktan bile çok utanıyoruz. Eski Başkan Lyndon Johnson’un söylemleri, olgun demokrat bir havada konuşan ağır bir siyasetçiden daha çok şeker nöbetlerinde veya halk tabakasının kavgalarında dilden dökülen sözlere benziyordu.

Buna rağmen Amerikan halkının çoğu, ülkelerinde siyasi retorik alanındaki mevcut seviyenin kesinlikle tarihinin en düşük seviyesi olduğunu düşünüyor. Nitekim medeni siyasi tartışmaların yerini korkunç söz mermileri almış durumda.

Amerikan köklü demokrasisine hiç de uygun düşmeyen genel görünüme bakacak olursak olumlu sayılabilecek iki özellik bulabiliriz:

İlki, tüm taraflarda hâkim olan ve eşi görülmemiş bir siyasi seferberlik hali. Daha önce hiç oy kullanmamış olan milyonlarca insanın bu seçimlerde oy kullanması bekleniyor. Ancak kesin olan şu ki mevcut kampanya, her iki tarafın destekçilerini de büyük oranda kendine çekiyor. Yüz binlerce çalışan, adaylarını desteklemek ve kazanmalarına yardımcı olmak veya muhalif adayların kazanmasını engellemek adına geçici izne çıkarıldı.

İşin olumsuz yanı ise orta ve uzun vadede tehlike oluşturmaya başlayan sosyal medyanın hızlı bir şekilde etkinleşmesidir. Doğrusu ekonomik, kültürel ve yapısal pek çok sebepten ötürü ana akım medyanın ciddi bir krizle karşılaşması, insanların çoğunun gerçek dünyaya alternatif bir pencere olarak sosyal medyaya meyletmesi sonucunu verdi.

Sosyal medya, siyasi iktidara dair gerçekçi olmayan bir eğilim ortaya çıkarmayı teşvik ediyor ve milyonlarca kullanıcıyı önyargılarının dar çerçevesine hapseden ‘yankı odaları’ yaratmak için çalışıyor.

Daha da kötüsü, ‘herkes’e her mesele hakkında uzman ve otorite haline geldiği vehmini güçlü bir şekilde vermesidir. Ancak herkes her şeyi bilirse, kimse bir şeyin uzmanı olamaz.