Suriye’de “Ölümsüz Mesaj Sahibi tek Arap Ulusu” sloganı adeta silinerek Rusya’nın bir çözüm önerisi olarak ” Suriye Halklarının Kongresi” ismini getirmesiyle, Suriye’nin, Arap ortak paydasını gittikçe terk ettiği bir dönemde, bir halk ve liderlik olarak Riyad, kardeş ülkelere, özellikle de İran’ın gözünün kendi üzerlerinde olduğu bir zamanda, kucak açtı. Bu bağlamda Irak ile ilgili sürekli aynı endişeleri taşımış olan Suudi liderliğinin davetine, uzak görüşlü bir lider olan Başbakan Haydar el-İbadi icabet etti.
Irak’ın Riyad’a gelişinin, Irak halkında meydana getirdiği sevinç hali, bazı yönleriyle, Suudi Arabistan’ın gayretleri neticesinde üzerlerindeki Amerikan ambargosunun kalktığı Sudan halkının sevincine benziyor. Bu sevinç hali ileride Lübnan halkı için de mümkün olabilir zira yaşadıkları açısında Sudan’ın kaderini paylaşıyor.
İran’ın kendi egemenliğini alabildiğine artırdığı ve bunun da parçalanmalara neden olduğu Suriye’de Beşşar Esed, Suriye’ye gelen Arap esintilerine pencereler açabilmiş olsaydı aynı durum burada da mümkün olabilirdi. Ancak Suriye’deki sıkıntının çözümü için Rus müttefiki “Suriyeli halkların kongresi” şeklinde bir öneri getirmiştir.
İnsan burada kendi kendine soramadan edemiyor; Suudi Arabistan’ın, mümkün olmayanı olası kılan, istenmeyen şeyleri dahi hakim bir karar konumuna getiren, işleri son derece tedbirli ve dikkatli ilerleten, Riyad- Bağdat arasındaki ilişkileri kardeşlik ve iyilik zeminine oturtarak hiç kesilmeyecek şekle dönüştüren son derece hikmetli girişim ve jestine, akıllıca hareket eden Irak’ın, bir adım atıp bu fırsatı değerlendirmesine ne mani vardı? Zaten sonrasında, «Ameller niyetlere göredir» ile başlayıp, 22 Ekim 2017 Pazar günü Kral Selman bin Abdul Aziz ve Irak Başbakanı Haydar el-İbadi tarafından imzalanan ve ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’un da tanık olduğu “Suudi-Irak Koordinasyon Konseyi” ile sona eren bir süreç yaşanmıştır. Bu da, amacı ikili ilişkileri güçlendirmek ve korumak olan ve Birçok ülke ile Suudi Arabistan arasında kurulan koordinasyon konseylerinden biri haline geldi.
Önceki konseylerin fonksiyonlarının gerilediği bir dönemde, yeni Konsey için istikrarın sağlanması, sürdürülmesi ve hükümlerin uygulanması Suudi Arabistan tarafından garanti edilmiştir. Fakat komşusu İran’ın, halkın hoşnutluğunu engellemek için, bu öncü hareketi bozmasından endişe etmiyor da değiliz.
Kral Selman’ın Konsey’in kurulması tutanağının imzalanması toplantısında yaptığı konuşmada, geçmiş günlere döndü –hatırlanası en güzel ve en hoş hatıralardır- ve Irak’ın her sıkıntıya kapıldığında, Suudi Arabistan’ın onun dertleriyle ne kadar meşgul olduğu ve onu merak ettiğini hatırlattı. Örneğin, Humeyni’nin Irak’a müdahalesini artırdığı zaman Kral Fahd’ın Irak konusundaki tavırları ve İran’la olan savaşın bitiminden sonra Irak’a 25 Mart 1989’da gelen ziyaretinin hükümet tarafından “Bağdat’ta Arap düğünü” olarak nitelendirilmesini bu bağlamda zikredebiliriz. Ve daha sonra, Irak’ın birliğini tehdit eden siyasi çalkantıların en yoğun olduğu döneme de denk gelen 30 Ekim 2010 Cumartesi günü, Kral Abdullah bin Abdülaziz’in, o günün cumhurbaşkanı Celal Talabani ve tüm taraflara yapmış olduğu çağrılar, özellikle de “kıskançlık yapmama çağrısı”nı yine burada zikredebiliriz. Ayrıca Irak’taki tüm tarafları, hac mevsimi sonrasında, İran’ın sert müdahalesi neticesinde oluşan siyasi dengedeki çatışmaları gidermek, hükümetin oluşumunu çözmek ve Arap Birliği çatısı altında diyalog ortamı oluşturmak için, tarafları toplantıya çağırdı.
Muhammed bin Selman veliaht olduktan sonra, Irak’ın İran tarafından kuşatılmasıyla mücadele etmek için, Irak’ın yanında durma konusunu, öncelikli meselesi haline getirdi. Bu, Kral Selman bin Abdul Aziz’in huzurunda yapılan biat konuşmasında çerçevesi çizilen hususların sahaya yansımasıdır.
15 Mart 2015 Salı günü Yemame Sarayı’nda yaptığı konuşmada iki ümmete karşı sorumluluklarını şu şekilde ifade etmiştir: “Krallık dış politikası, gerçek sevgi ve barışa çağıran dinimizin öğretilerine her zaman bağlı kalacaktır. İlkelerimize bağlı kalacağız, bunların en önemlileri, Krallık uluslararası sözleşme ve antlaşmalara uymaya devam edecektir. Bu bağlamda Egemenlik ilkesine saygı duyulacak, içişlerimize müdahale edilmesine izin verilmeyecek, uluslararası forumlarda Arap ve İslami konular çeşitli vesilelerle sürekli olarak savunulacak ve bunların en öncelikli olanı ise, Kudüs’ün başkent olduğu, bağımsız bir Filistin devletinin kurulması ve halkının bütün meşru haklarını elde etmesi için, geçmişte olduğu gibi bundan sonra da çaba sarf edilecektir. Ayrıca kasvetli havayı dağıtmak ve aramızdaki safları birleştirmek ve bu safları bozan tehlikeler ve zorluklarla mücadele etmek için Arap ve İslami dayanışmaya doğru ilerliyoruz .”
O, Allah’a “Hakka ittiba etmede inayet elini uzatması, batılın batıl olduğunu gösterip içtinap etmeye de muvaffak kılması” için dua ettiğinden bu yana, bu yol haritasını harekete geçirmek için gerekli çabayı gösteriyor. Arap-Müslüman ruhunun, Selman’ın yönetimde kaldığı sürede başarılacağına dair bize itminan veren husus, bu yol haritasını uygulama ve koruma hususunda son derece titiz ve basiretli olmasıdır.
Kral Selman’ın “tarihi bir fırsat” olarak gördüğü «Suudi-Irak Anlaşması» ve bunu temsil eden “Koordinasyon Kurulu” yalnızca bu maddelerden bir tanesidir. Hatta belki de bu madde – ümmetin çok karmaşık ve acılı yaşam koşullarına kıyasla – Arap-İslam ruhunda en önemli motive edici unsur ve bir huzur esintisidir.