Mayıs 2017’de, Türkiye, Rusya ve İran garantörlüğünde Kazakistan’ın başkenti Astana’da varılan “Gerilimin Azaltılması Anlaşması”nın üzerinden geçen bir yıllık süreçte, Esed rejimine bağlı kuvvetler 185 bin kilometrekarelik Suriye topraklarındaki hakimiyet oranını yüzde 19’dan yüzde 60’a çıkardı.
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), dün yayınladığı raporda, Astana süreci sonrası Suriye’de meydana gelen güç dengesi değişimine ve rejim güçlerinin muhalifler ve DEAŞ terör örgütünü hesabına elde ettiği kazanımlara dikkat çekildi. Rejim güçlerinin, Gerilimin Azaltılması Anlaşması’na rağmen askeri operasyonlar ve tehcirlerle hakimiyet alanını 3 kat artırdığına işaret edildi.
Raporda, şu bilgilere yer verildi; “Esed rejimine bağlı güçler, Astana 4 toplantısı öncesi Suriye’deki toplam alanın yüzde 19.3’ü olan 36 bin kilometrekarelik bir alanı kontrol ediyordu ve Suriye’deki alan hakimiyeti açısından üçüncü güç konumundaydı. O dönemde, Suriye topraklarının yüzde 39.1’i olan 72 bin 300 kilometrekarelik alanını kontrol altında tutan DEAŞ terör örgütü saha hakimiyeti açısından en büyük güç konumundaydı. ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri (SDG) o dönem Suriye topraklarının yüzde 22.1’ine tekabül eden 41 bin kilometrekarelik alanı kontrol ederken, muhalif grupların alan hakimiyeti ise Suriye topraklarının yüzde 19.2’sine tekabül eden 35 bin 500 kilometrekareye ulaşıyordu.”
Rapora göre, muhalif grupların kontrol alanı paylaşımı ise şöyleydi; “Halep’in kuzey kırsalında 2 bin 250 bin kilometreyi kontrol eden Fırat Kalkanı grupları yüzde 1.2, Suriye’nin güneyindeki Tenef sınır kapısından Şam’ın doğu kırsalındaki çöl alanına kadar 3 bin 540 kilometrekarelik alanı kontrol eden ABD kontrolündeki muhalif gruplar yüzde 1.9 oranında toprak hakimiyetine sahipti.”
Şam, Şam Kırsalı, Halep, Dera, Humus, Deyr-i Zor, İdlib, Hama, Suveyde, Lazkiye, Haseke ve Kuneytira’dan oluşan Suriye vilayetlerinin neredeyse tamamında askeri operasyonlar sürdüren rejim güçlerinin, Şam Kırsalı, Halep’in batısı, Hama ve Humus’un kuzeyi ile İdlib’in güneydoğusu gibi bölgelerde tehcir anlaşmalarıyla hakimiyetini artırdığına dikkat çekilen raporda, “Rusya’nın hava desteği ve siyasi baskılarıyla askeri operasyonlar yürüten rejim güçleri, bu operasyonlar sayesinde muhalif gruplar, Heyet-i Tahriru’ş Şam ve DEAŞ’tan büyük toprak kazanımları elde etti” değerlendirmesine yer verildi.
Gerilimin Azaltılması Anlaşması’nın imzalandığı Astana 4 oturumundan bu yana geçen bir yıllık sürede, rejim güçlerinin 75 bin 438 kilometrekarelik bir alanı ele geçirerek, kontrolündeki alanı Suriye’nin yüzde 60.2’sine tekabül eden 111 bin 440 kilometrekareye çıkardığına ve alan hakimiyeti açısından en büyük güç haline geldiğine işaret edilen raporda, SDG militanlarının ise ABD desteğiyle DEAŞ terör örgütüne yönelik sürdürdüğü operasyonlarla sağladığı ilerleme sayesinde alan hakimiyetini Suriye’nin yüzde 26.7’sine tekabül eden 49 bin 400 kilometrekareye çıkardığı ve bu açıdan Suriye’deki en büyük ikinci güç haline geldiği kaydedildi.
Rapora göre, kontrol altında tuttuğu alanların yarısını kaybeden muhalif grupların ise hakimiyet alanları, bir yılda Suriye’nin yüzde 10.1’ine tekabül eden 18 bin 703 kilometrekareye geriledi. Muhalif gruplar, kontrol alanlarını kendi aralarında şöyle paylaşıyor; HTŞ ve diğer İslamcı örgütler 11 bin 465 kilometrekare (%6.2), Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Operasyonları grupları 3 bin 695 kilometrekare (%2), ABD kontrolündeki güneyde bulunan muhalif gruplar 3 bin 540 kilometrekare (%1.9).
Öte yandan, SOHR’nin yayınladığı rapora göre, Mayıs 2017’de Suriye’nin 3’te 1’ini kontrol altında tutan DEAŞ terör örgütü, bir yıllık süreçte kontrol altında tuttuğu alanların tamamına yakını kaybederken, örgütün elinde Suriye’nin yüzde 3’üne tekabül eden 5 bin 643 kilometrekarelik bir alan kaldı.