San Francisco’dan Paris’e giderken, ne kadar kaçmaya çalışırsan çalış, sorular zihnine üşüşüyor: Arapların, çağın odağında olacak bir şehri ne zaman olacak? Geleceğini inşa edenlerin arasına ne zaman katılacak? Ekonomisi, eğitimi ve hizmetleri ile ne zaman canlı ve gelişmiş bir şehri olacak? Doğal yaşamın olduğu, ihtiyaçları karşılayan ve insanlığa saygı duyulan bir şehri olacak mı?
San Francisco’da, muazzam yatırımları, olağanüstü vizyonları, muhteşem yetenekleri, yenilik ve gelişimleri gördüğünüzde dünyanın geleceğinin burada inşa edildiği duygusuna kapılıyorsunuz. Bu dev şirketlerdeki kalabalıklar geleceğin şairleriymiş gibi duruyorlar, imkânsız gibi görünen şeyleri gerçekliğe dönüştürüyorlar, zihin ve bilginin sınırlarını genişletiyorlar, ekonomiyi, insanların yaşamını, kültürünü ve bu gezegendeki tüm yaşam alanlarını değiştiriyorlar.
Bu, burada acımasız ve amansız devam eden geleceğin savaşlarıdır. Rakamlar merhamet etmez. Mutlaka başarmalı ve kar etmelisiniz. Başarısız olmanız yarıştan çıkmanız demektir. Şirketinizin başarısızlığı, değer kaybetme yoluna girmeniz anlamına gelmektedir. Başkan ve astları için sürekli bir sınav vardır. Dalgalardan ancak iyi yüzücüler ve yeni fikirler üretenler kurtuluyor. Gevşeklik ve tembelliğe yer olmadığı gibi Virajlarda beklemek de yok.
Eskiden harita ve devletlerin kaderine Orduların generalleri karar verirdi. Bu günler artık geride kaldı. Artık Silikon Vadisi generallerinin elindesiniz. Apple, Facebook, Google, Microsoft, Oracle ve diğer generaller…
Başka bir dünyadan olduğunuzu söyleyerek liyakatten kaçmaya çalışmayın. İster beğenin ister beğenmeyin artık kozmik köyün bir parçasısınız. İlerleme fırtınasına katılmakta ne kadar gecikirsen, tekrar yetişmek için o kadar bedel ödersin.
Önünde bu kervana katılmaktan başka seçeneğin yok. Diğer her seçenek, dünyadan kopmak anlamına gelir. Kaldırımda kalırsın, ekonomin geriler ve şehirlerin yaşlanması ikiye katlanır. Ülkeniz, üniversiteden hastaneye, ordudan posta hizmetine kadar her şey geriler. Bunu da tarihin ihtişamıyla örtmeye çalışır, ipekleri üzerinde uyursan hata etmiş olursun. Kazanan, geçmişin yastıklarında uyuyan değil, geleceğin tarihini yazan kişidir.
Yolculuğun kolay olduğunu ve trene binmenin kopmalara yol açmayacağını söylemiyorum, ancak dünyadan öğrenebileceğimiz tecrübeler var. Ortadoğu’nun şu an yaşadıklarını Avrupa da yaşadı. Bazı adamlar çıktı milletin ruhu ya da tarihin derinliğinin kendilerine kesin bir yetki verdiği kuruntusuna kapıldılar. Sınırsız bir yetki… Öyle ki Kıtaya kendi renklerini empoze ettiler, bir ulusu yücelttiler diğerini yok ettiler, başkalarına karşı ayrımcılık yaptılar, başka ırklara zorla hâkim olmaya çalıştılar, bir kültürün yayılmasına ve diğerlerinin silinmesine imkan tanıdılar. Öyle bir yetki ki; Uluslararası sınırların kaldırılmasına, haritalar ve demografik dengelerle oynamaya, şehirlerde derin yaralar açmaya ve o şehirlerin rollerinin, tarihinin ve tarihçesinin manipüle edilmesine izin verdi. Ötekinin itaatine veya bastırılmasına dayanan bir yetkiydi… Ve bir arada yaşama bir engel veya imkânsız olarak kabul ediliyordu.
Avrupa, görmeyi beklemediği sahneleri gördü. Champs-Elysées caddesinde hava atan Adolf Hitler’i gördü. Avrupalılar, İspanyol İç Savaşı’nın barikatlarına dağıtmak için çırpındılar. Yerinden edilmiş ve göçe zorlanmış konvoylar gördü. Pislik içinde mahalleler, korku dolu sokaklar ve moloz yığınlarının olduğu başkentler gördü. Baskılar, karanlıklar ve dehşetler gördüler, ülke ve ailelerin dağılmasına şahit oldular. Eski kıta, iki dünya savaşına tanıklık etti. Ama silahlar sonunda susturuldu. Ceset dağlarının ve kan göllerinin ortasında kalan Avrupalılara düşen gören, trajedinin tekrarlanmasını engellemeye yönelik çözümler bulmaktı. Karar vermek zorundaydılar: Ateşkesi ya yeni bir savaşa hazırlanmak için ya da birlikte yaşama koşullarını düzenlemek için kullanacaklardı. Birlikte yaşama, farklılıkları ortadan kaldırmaz, ancak savaşın bir çözüm aracı olarak kullanılmaması hususunda uyarır.
Avrupa, geçtiğimiz yüzyıllarda her türlü savaşı görmüştür. Rol çalma ve tahakküm kurma savaşlarını denedi. Aynı zamanda din ve mezhep savaşlarını da yaşadı. Silme, yok etme ve ortadan kaldırma özellikleri olan savaşları tecrübe etti. İki dünya savaşının dehşetinden sonra, geleceğin geçmişin taşlarıyla inşa edilmediği sonucuna vardı. İntikam mantığına yenik düşmüş olsalardı Fransız-Alman gemileri hala birbirlerine füzeler atıyor olacaklardı. Dolayısıyla denizler de kan gölüne dönecekti.
Avrupa, kan, gözyaşı ve moloz yığınlarına gömülmüştü. Dullar, yetimler ve işsizler deniziydi. Şehirleri hasarlı ve ekonomileri berbattı. En büyük duygusal çöküş, Avrupa’nın Birinci Dünya Savaşı’ndan ders almayıp, tekrar cehenneme düşmesiydi. Politikacılar, diplomatlar ve yazarlar seçim yapmak zorunda kaldılar. Avrupalılar, felakete neden olan sözcükleri terk etmeyi seçtiler. Kıtada ve ülkelerinde istikrar, yeniden yapılanma ve birlikte var olmayı seçtiler. Kıtanın iki kampa bölünmesine rağmen, Avrupalılar, bu kez, sadece Avrupa değil, dünyayı yok edebilecek bir savaşa girilmesine izin vermedi.
Avrupa refahı bulmak için istikrar seçeneğini geliştirdi. Uluslararası sınır duvarları insanların, malların ve fikirlerin geçişi için kapılara dönüştürüldü. Sorunlarla mücadele etmek için ekonomik işbirliği, siyasi koordinasyon ve işbirliği arayışı içine girdiler. Yani komşunuz artık düşmanınız değil, ortağınız, onunla ortak alanların genişletilmesi için çabalamalısınız. Birbirinizi ter etme vaktini aceleye getirmemelisiniz. Savaşın yerini rekabet, nefretin yerini işbirliği aldı. Farklılıklar, istikrar ve refah arzusu şemsiyesi altında çözüldü. Makul politikalar pervasız politikaların yerini aldı. Rasyonel insanlar ilerledi, kuruntu tacirlerin alanı alabildiğine daraldı.
Tek bir çözüm var, o da geleceğe giden dünyanın bir parçası olmak, Öğrenmek, uygulamak ve adapte olabilmektir. Parmakları ve hayalleri serbest bırakmaktır. Ekonominizi geliştirmek, istikrarınızı korumak ve refahınız için gerekli koşulları yaratmak için çalışan ülkenizin evlatlarının büyük teknolojik gelişmenin meyvelerinden faydalanmasını sağlamaktır. Yatırımcı ve turistler için doğru ortamı sağlamak ve uzmanlık ve eğitimi öncelemektir. Yine tek çözüm, genç kuşakların yeteneklerini değerlendirmek ve onları geçmiş tarihin savaşlarından ve saçma sapan avuntulardan kurtarmaktır.
Tarihin mağaralarına sığınarak zorluklardan kaçmaya çalışmayın. Diğerlerinin de en az senin kadar hatta daha üstün bir tarihi geçmişi vardır. Geçmişe takılıp kalsalardı, Viyana Viyana değil, Berlin Berlin, Paris de Paris değildi. Geleceğe ait olmak, tarihinizi yok olmaktan korur. İlerlemenin lokomotifi için yakıta dönüşür. Gecikme ve tereddüt etme. Bu senin savaşın. Senin görevin, atalarının intikamını almak değil, torunlarının geleceğini kurtarmaktır.