Myanmar hükümeti, Arakanlı (Rohingyalı) Müslümanların Bengal (Bangladeşli) olduğunu ve 1800’lü yıllardaki İngiliz sömürgesi döneminde buraya getirildiklerini savunduğu için kimlik vermeyi reddediyor.
Myanmar askerleri tarafından acımasızca dövülüp, şiddete uğruyorlar.
Arakanlı Abdusselam, kendini Gandhi veya Mandela veya Martin Luther King olarak hayal etti. Hepsi ona ilham kaynağı oluyordu.
Fakat, Abdusselam’ın onu güvenli sahile çıkaracak bir cankurtaran olarak gördüğü başka bir kişi daha vardı.
Bu kişi, kendilerini zulümden kurtarmak için gelen Myanmar halkının simgesi olarak görülen Ang San Suu Çii’den başkası değildi.
Abdusselam, yeni liderinin orduyla yüzleşeceğini ve Bangladeş’teki mülteci kampından dönerek, Myanmar’daki diğer vatandaşlar gibi vatanlarına kavuşacaklarını hayal ediyordu.
Ama, şu an hala Bangladeş’teki bir mülteci kampında olan Abdusselam, hayatının kalan günlerini burada, oldukça kötü şartlarda geçiriyor.
Onun tabiriyle, ‘Şeytan ile bir anlaşma yapan’ Suu Çii, onları hayalkırıklığına uğrattı.
Ang San Suu Çii, 2016 yılında Myanmar’ın fiili lideri oldu.
Ama, o zamandan beri Arakan’da (Rakhine) yaşayan Müslüman azınlığın karşılaştığı, giderek artan şiddeti durdurmak için hiçbir şey yapmadı.
Arakanlılar, BM kuruluşları tarafından ‘etnik temizlik’ olarak nitelendirilen operasyonlar ile şiddete uğrayıp, köyleri yakılarak topraklarından kovuldular.
Son iki ay içerisinde, Budist milislerin ve Myanmar ordusunun Arakanlılara karşı şiddeti zirveye ulaşarak, yarım milyondan fazla kişinin ülkesini terk ederek, komşu Bangladeş’e sığınmasına sebep oldu.
Her gün, binlerce kişi kaçmaya devam ediyor. Her biri, Budist çeteler ve ordu tarafından uğradıkları tecavüzü ve çocuklarının öldürülmesini anlatıyor.
Bangladeş’e sığınan, yerinden edilmiş bu yüzbinlerce insan, 1990’lı yıllarda yaşanan organize katliamdan kaçan Abdusselam gibilerine katıldılar.
Aslında, yeni durum pek çok kişinin şunu sormasına neden oldu, ‘Umudumuzu büyük tutarak hata mı yaptık?’
Şimdi 62 yaşında olan Abdusselam, Suu Çii’nin ismini ilk duyduğu yıl olan 1988’de, köyünün muhtarıydı. Bu kızın Askeri Konseye karşı öğrenci gösterileri düzenlediği ve Myanmar’ın manevi babasının kızı olan Suu Çii’nin ‘Ulusal Demokrasi Birliği Partisi’ adı altında yeni bir siyasi parti kurduğu haberleri yayılmıştı.
1947’de babasına suikast düzenleyen orduya karşı koyarak 1967’de partinin başına geçti ve ulusal seçimler için çağrıda bulundu. Onu ‘umut ışığı’ olarak gören Abdusselam gibilerden partisini desteklemelerini istedi.
Seçim Günü’nde Arakan ve Myanmar’daki çoğunluk Suu Çii’nin partisine oy vererek, zaferle seçimi kazanmasını sağladılar.
Ancak, bundan sonra felaketler oldu. Suu Çii, 15 yılını ev hapsinde geçirdi. Ülkesine dönmekten korktuğu için İngiltere’den dönemeyen ve kanserden ölen kocasını göremedi.
Suu Çii, insan hakları mücadelesiyle eş anlamlı hale gelerek, 1991’de Nobel Barış Ödülü’nü kazandı.
Her ne kadar, ordunun azınlıklara yönelik kötü muamelesinden nadiren bahsetse de, konuşmalarında halkını yüceltti.
Ama geçmişe dönersek, Suu Çii, ‘Myanmar’ın içerideki düşmanı’ adlı kitabın yazarı Francis Wade’ye göre, Arakanlılara asla sempati göstermedi.
Suu Çii, 1988 yılında yaptığı konuşmalarında Arakanlılara seslenmedi. Bu da Abdusselam’ı çok kızdırdı. Wade bu konuda, “Tarihinde, bu topluluğa vatandaş olarak hitap edecek bir şey bulamadı” dedi. Buna rağmen, Abdusselam, bütün bu yıllar boyunca Suu Çii’nin partisindeki üyeliğini korudu.
“Hayal edemeyeceğiniz her şeyi yaptıları”
Abdusselam yaşadıklarını şöyle ifade etti, “Askerler namaz vakti camiye geldi. Kaçamadık. Bizi zorla tutarak, eşyalarını eşekler gibi taşımamızı emrettiler. Onlar için domuz eti pişirmemizi emrettiler, atalarımızın mezarlarına şarap döktüler. Çoğu zaman, beğenecekleri kızları seçmek için köyümüze geldiler. Kızların ailesine dışarı çıkmalarını emrederek onlara tecavüz ettiler. Gözlerimizin önünde hayal edemeyeceğiniz her şeyi yaptılar.”
Budistler nüfusun yüzde 90’ını oluştururken, Müslüman Arakanlılar Myanmar toplumunda azınlık durumunda. Arakanlılar ülke tarihlerinin birkaç yüzyıla uzandığını söylese de, ülkede vatandaş olarak görülmüyorlar.
Birçok Budist, İngilizlerin tarlalarda çalıştırmak için onları 19. yüzyılda Bengal’den getirdiğini söylüyor.
Ordu, 25 Ağustos’ta bazı polis karakollarına bıçak ve sopalarla saldırı düzenleyen Arakan Rohingya Kurtuluş Ordusu’nun bu eylemini istismar ederek, bütün Arakanlıları terörist olarak değerlendirdi.
Suu Çii, Myanmar’da yayılan, ‘Arakanlıları şeytanlaştırma’ işine katılmadı. Ancak, ofis sözcüsü, onlar hakkındaki açıklamalarında, Myanmar topraklarında doğmuş olmalarına rağmen, yasadışı göçmen olduklarını belirtmek için ‘Arakanlı’ yerine ‘Bengal’ terimini kullanmayı tercih etti.
Geçtiğimiz günlerde mevcut krizle ilgili bir konuşma yapan Suu Çii, Arakanlıları, ‘Sınırı geçip, Bangladeş’e gidenler’ olarak nitelendirdi.
Aslında, Arakanlılara karşı operasyonların emrini Suu Çii değil, ülkenin en büyük askeri komutanı olan Myanmar Genelkurmay Başkanı Min Aung Hlaing tarafından verildi.
Ancak Suu Çii, gazeteciler ve insan hakları örgütleri tarafından ayrıntılı olarak belgelendirilmiş olsa da, Müslüman azınlığa karşı işlenen zulümleri tanımadı.
Suu Çii ve ordu, soykırım iddialarını reddederek, Arakanlı azınlığı ülkenin dışına attı. Arakan köylerindeki ‘etnik temizlik’ operasyonlarının, oradaki İslamcı devrimi bastırmaya yönelik olduğunu iddia etti.
BM, tüm olanları ‘etnik temizlik’ olarak açıklayarak, yüzlerce köyü yakan ordunun amacının Arakanlıların ülkelerine dönüşlerini engellemek olduğuna dikkat çekti.
Suu Çii’nin, hükümete hakim olup, demokrasiyi teşvik etmesi gerekirken, hala orduya tabi bir duruş sergiliyor.
Şunu da belirtmek gerekir ki, Parlamentodaki koltukların dörtte biri, İçişleri, Dışişleri ve Savunma Bakanlıkları gibi koltuklar orduya ayrılmış durumda. Milli Savunma Konseyi’ndeki ve hükümeti dağıtma yetkisine sahip olan Ulusal Güvenlik Konseyi’ndeki koltukların çoğunluğu orduda.
Bu, ordunun sahneye atlayıp, güçleri ve planları bozması halinde Suu Çii’nin yerine geçebileceği anlamına geliyor. Myanmar Lideri Çii, Arakanlıları desteklerse, Budist çoğunluğun popülaritesi azalacak ve onu koltuğundan etmek kolaylaşacak.
Dolayısıyla, Arakanlılar tarafından vatandaşlığa erişim, mevcut siyasi ortamda pazarlık edilemez.