Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Avrupa Birliği dağılıyor mu? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Eski Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Süleyman 30 Ocak 2013’te Kuveyt Şeyhi Sabah El-Ahmed’in ev sahipliğinde düzenlenen ilk bağışçılar konferansında söz aldı ve sayıları o zaman 750 bini görmemiş olan Lübnan’daki Suriyeli sığınmacıların maddi yüklerini paylaşmak için Arap ülkelerine çağrıda bulundu. Günümüzde bu sayının iki katı kadar Suriyeli mülteci var.

Fakat, ne eller taşın altına girdi ne de, ard arda yapılan konferanslarda, verilmesi söz konusu edilen meblağlar, %37’si hariç, Lübnan’a verildi. Bundan dolayı Lübnan günümüze dek ağır bir yükün altında inliyor. Lübnan Dışişleri Bakanlığı ve BM Mülteciler Komisyonu arasında problemlere sebep olan mülteciler sorununu ele almadan önce, bu problemin hafta başında Avrupa Konseyi nezdinde AB’nin dağılmasına neden olacak boyuta varan yarattığı sorunları ele almalıyız.
Bütün AB ülkelerinin aldığı mülteci sayısı bir tek yalnız Lübnan tarafından alınan mültecilerden az olmasına rağmen, Avrupa liderleri mültecilerin yol açtığı külfetin Avrupa ülkeleri arasında paylaşımı ve herkesin elini taşın altına koyması konusunu 9 saat kesintisiz ateşli tartışmalara ele aldı. Hatırlatmak isterim, yukarıda anlattığımız Kuveyt toplantısında dönemin Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Süleyman da aynı konuyu gündeme getirmişti. Fakat Avrupa Konseyi’nin bu seferki tartışmaları o denli vahim hal aldı ki, Doğu Avrupa ülkeleri konferans başlamadan dahi konferansı boykot etmekle tehdit etti. Hal bu ki, konferansın başlığı “Sığınma Sorumluluklarını Omuzlamada Gönüllülük Esası” olmuştu, ve bu gizemli başlık konferansın akamete uğramasını engellemedi ama bu başlık ve gönüllülük meselesi bu karmaşık problemde çözüme ulaşmayı da engelledi!

Mülteciler ve yarattıkları külfet konusu bazı ülke içi politik güçler arası görüş ayrılıklarına sebep olmakla yetinmedi, AB ülkeleri içinde de derin problemlere de neden oldu. Mülteci sayının doruğa yükseldiği 2015 yılında bazı çözümler üzerinde mutabık olunmasına rağmen, mülteci sayısının azaldığı sonraki üç yılda problemler çözülmedi ve külfet paylaşımı konusunda ilerleme kaydedilmedi, tersine, anlaşmazlıklar derinleşti ve bazı ülkelerde göçmenleri tümden reddeden popülist sağ momentum kazandı.

Problemlerin ortaya çıkmasıyla, ünlü ekonomist George Soros son Davos zirvesinde AB’nin mülteciler akımından dolayı dağılmasını şu sözlerle uyardı:
‘Şu anda Avrupa çıkışları olmayan bir yere benziyor. Bir yerde tutuşan bir ateş herkesi yakabilir, bu panik havasında kurtulan olmayabilir!’.
Soros’la birlikte birkaç ekonomist yaşlı kıtanın göçmenlerden dolayı çekeceğini dile getirmiş ve ilgilileri uyarmıştı!
Brüksel konferansının arka planında, İtalya ve Malta’nın almayı reddettiği ardından İspanya’ya yönelen, orada da mültecilerin çeşitli ülkeler arasında bölüşüldüğü 630 mülteci taşıyan Laquoeres’e gemisi ile denizlerde günlerce kalan ve İtalya’nın reddederek Malta’da demir atan “Life Line” adlı başka bir mülteci gemisi var.
Zor geçen müzakerelerin sonunda herkesin onuru koruyacak, açık ve net çözüm sunmayan, gönüllülük esasına dayanan bir çıkış yolu ortaya kondu. Bundan dolayı Avrupa Meclisi Başkanı Donald Tusk ‘bir başarıdan bahsetmenin erken olacağı, anlaşmada bir yere kadar ulaşmanın kolay olacağı, aslı zor meselenin gönüllülük esasına dayalı yükümlülükleri yerine getirmek olacağını’ söyledi!

Tusk’ın konuşmasının abartılı hiçbir bir tarafı yok, zira, anlaşmanın imzalanmasından bir kaç saat sonra Fransız Başkanı Emannuel Macron ülkesinin ‘erişim ülkesi’ olmadığını öne sürerek ülke topraklarında mülteci barınma merkezleri kurulmayacağı altını çizdi ve göçmenlerin ilk ulaştığı Avrupa ülkelerinde, yani, İtalya, Yunanistan ve İspanya’da Avrupa Birliğinin denetimi altında gönüllülük esasına dayalı merkezlerin kurulması gerekliliğini savundu. Macron’a cevap gecikmedi; İtalya Başbakanı Giuseppe Conte Macron’un sözlerini reddederek varılan anlaşmada ülkelerde merkezlerin kurulmasıyla ilgili bir maddenin bulunmadığını, anlaşmanın mültecilerin Akdeniz’i geçmesini önleyecek platformların kurulması için tedbirlerin alınmasına yönelik olduğunu vurguladı!
Bu esnada, Libya Ulusal Ordusu Komutanı Halife Hafter, yasal olmayan göçün önüne durma bahanesiyle, Libya’nın güneyinde Avrupa’ya ait bir gücün bulunmasına izin veremeyeceğini vurgulayarak ülkesinin egemenliğini koruyacak her türlü tedbirin alınacağını duyurdu. Mısır ise göçmenlere yönelik Mısır topraklarında, her hangi bir isim altında, herhangi bir merkezin kurulmayacağının altını çizdi. Fas Dışişleri Bakanı Nasır Buruveyta ülkesinin AB dışında göçmen merkezilerinin kurulmasına karşı olduğunu belirtti!

Başta «açık kapılar» politikasını destekleyen fakat sonradan bu duruşundan geri çekilen ve göç konusunun Avrupa Birliği’nin kaderini karar verebilir diyen Almanya Şansölyesi Angela Merkel, özellikle iltica prosedürlerinin sıkılaştırmasını destekleyen içişleri bakanı Horst Seehofer ile keskin bir anlaşmazlık sonrasında, derinleşen bir iç krizle karşı karşıya. «Deutsche Welle» bu anlaşmazlığın «Hıristiyan Demokratik Birlik» ve «Hıristiyan Sosyal Birlik, Bavyera» ve «SPD» arasındaki koalisyon hükümetinin altını oyabilecek nitelikte olduğunu söylemesi Almanya’nın komplike bir hükümet meselesiyle kalabileceği anlamına gelebilir!
Ve eğer zengin Avrupa kıtası Lübnan’daki Suriyeli ve Filistinli mültecilerin sayısının yarısı kadar olan bir mülteci krizi altında yaşıyorsa ve Suriye rejimi son günlerde, göçmenlerin girmesine göz yuman, Lübnan sınırı boyunca dikenli bir tel koyduysa, Lübnan devletinin BM Uluslararası Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) ile çatışması fazla görülmemelidir, zira; bu uluslararası kurumun, Suriye’de güvenli bölgelerin Lübnan’ın 10 katı olduğu son zamanlarda, eve dönmek isteyen Suriyeli mültecileri korkuttuğu söyleniyorsa.

Merkel Lübnan’ı ziyaret ettiğinde Cumhurbaşkanı Mişel Avn kendisine şu soruları yöneltti: Lübnan’a gelen Suriyeli mültecilerin sayısı Avrupa kıtasının iki katı kadarıyken, bu insan akımı sebebiyle 19 Milyar dolar zarara uğramışken, bağışçı ülkelerden sadece 9 milyar almışken, AB mültecilere karşı AB dışında platformlar kurmaya hazırlanırken, ve Uluslararası Mülteci Ajansının ülkelerine dönmeye çalışan mültecilerin gözünü korkuturken, Lübnan’da doğan 200 bin Suriyeli mülteci çocuğu Şam makamları kayıt etmezken, AB parçalanmaktan korktuğunu söylüyor, Peki, ne yapsın Lübnan o zaman veya Lübnan’dan arta kalan ne yapsın!?