Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Avrupa diplomasisi, İran ile uyumu nasıl yakaladı? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

İran’da, halkın fakirlik ve yolsuzluğa tepkisiyle büyüyen ve rejime karşı isyana dönüşen son protesto eylemlerinin gölgesinde, Belçika’daki Le Van Katolik Üniversitesi Öğretim Üyesi Astrid Viaud’un kaleme aldığı “Avrupa Birliği Nükleer İran’a Karşı” adlı kitap daha önem kazanıyor.

Yazar, kitapta İran’ın nükleer programının şifresini çözmeye ve Avrupa Birliği’nin (AB), batı ülkelerinin İran’a duyduğu güvensizliğin gölgesinde nükleer programa yaklaşımını ele almaya çalışıyor.

Müzakere sürecinde detaylar, gün yüzüne çıkarıyor

Kitapta, Almanya, İngiltere ve Fransa’nın, İran’ın nükleer programıyla ilgili müzakerelerin ileri taşınması konusunda gerçekleştirdiği ve AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini’ye sunduğu girişimlerine dair detayları gün yüzüne çıkarıyor.

AB’nin, İran’ın nükleer programına dair vizyonunun tanıtıldığı kitapta, AB ülkelerinin nükleer programa ülkelerindeki siyasi otoritenin güçlenmesi ve ekonomik zorlukları aşarak, AB’nin uluslararası siyasetteki ağırlığını artırma dinamikleriyle bir yaklaşım ortaya koyduğu belirtiliyor.

“Batı toplumu, İran’ın nükleer silah üretmesinden çekiniyor”

Fransa Temsilciler Meclisi tarafından 10 Temmuz 2015 tarafından yayınlanan raporda, “İran’daki nükleer programın, ülkesinin petrol kaynaklarının yeterli finansmanı sağlayabileceğine inanan İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi tarafından 1950’li yılların ikinci yarısında barışçıl amaçlarla başlatıldığı, ancak, İran’ın batılı ülkeler tarafından varılan nükleer silahların yaygınlaştırılmasının önlenmesi ittifakına 1970 yılında katılmasına rağmen batı toplumunun İran’ın nükleer silah üretmesinden çekindiği” bilgisi veriliyor. Kitaba göre, söz konusu raporun ışığında düşünüldüğünde, AB’nin 6 yılı aşkın bir süre İran’a ekonomik ambargo uygulamakta ısrarcı olması nükleer programı tamamen bitirme amacı güdüyor.

Üç AB ülkesinin 2013 yılında başlayan nükleer program müzakerelerine yaklaşımına da değinilen kitapta, söz konusu ülkelerin, İran’ın nükleer silah geliştirmediğine dair güçlü karineler getirmesini ön gören bu müzakerelere karşılıklı saygı çerçevesinde yaklaştığının altı çiziliyor.

Müzakerelere süreci 21 ay sürdü

İran ile 5+1 ülkeleri arasında 21 aylık ciddi müzakerelerden sonra 14 Temmuz 2015 günü imzalanan nükleer anlaşma, AB ülkelerinin bu yönde ortaya koyduğu üst düzey diplomatik çabaların başarılı olduğunu göstermişti.

Bu başarının en büyük dayanağı AB ülkelerinin İran’a karşı yürüttüğü etkili diplomasinin bazı NATO ülkeleri ve İsrail’in desteklediği askeri müdahale seçeneğinin önüne geçmesiydi. Avrupa, çıkarların çatıştığı bir ortamda sürekli olarak İran ile yapıcı diyalog ortamı oluşturmaya çalıştı. 2003-2004 yıllarında başlayan bu yapıcı diyalog çalışmaları, 2013-2015 dönemine kadar uzandı ve bu süre içerisinde iniş çıkışlar gösterse de nihayetinde başarılı oldu.

AB, başarılı bir siyaset izledi

AB, İran’a karşı bir tarafı ambargo, diğer tarafı diyalog olan başarılı bir siyaset izledi. Bir yandan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) ambargolarıyla yetinmeyerek, ABD ile koordineli halde Tahran rejimine kendi ambargolarını da uygulayan AB, diğer taraftan, Rusya-Çin ve ABD arasında denge siyaseti uygulayarak nükleer müzakerelerde etkili bir yer edinmek amacıyla sürekli olarak müzakerelerde arabulucu rolü oynamaya çalıştı ve bu girişimlerinde de başarılı oldu.

O dönemde AB, bir taraftan bu yöntemiyle Irak savaşından kaynaklı bir dengesizlik oluşmasının önüne geçerken, diğer taraftan da 2014’te başlayan Ukrayna krizinin uluslararası dengelere etki etmesini engellemeye çalıştı.

Müzakere sürecinde Türkiye etkin bir rol aldı

Nükleer anlaşmanın başarılı olmasının bir başka sebebi ise müzakere ekibinin, çeşitli etkileri olan ve coğrafi konumu nedeniyle büyük katkı sağlama imkanı olan Türkiye’den etkin bir şekilde faydalanması oldu. Bunun yanı sıra, müzakere ekibinde ekonomisi güçlü Almanya ile nükleer güç Fransa ve İngiltere’den temsilcilerin olması ve Federica Mogherini’nin olağanüstü çabaları da müzakerelerin başarısını getiren başka bir etkendi. Zira müzakereler, profesyonel ve tecrübeli bir ekip tarafından idare edilmişti.