Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Avrupa eliyle bir Filistin anlaşması mı? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Yazarın kamuoyuna, rejime veya siyasi partiye tavsiye ve nasihatlerde bulunma görevi yoktur. Ancak bir yazar için en zor durum, ABD Başkanı Donald Trump’ın ABD Büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıma kararında yaşadığı öfke ve infial hali gibi hassas koşullarda hâkim olan popüler duygusal eğilimle çelişen farklı bir görüş veya duruş sergilemektir. Araplar, rejimler ve toplumlar olarak, ABD gibi büyük bir ülkenin iç işlerini yakından takip etselerdi, bu kızgın öfkelerini kendileri için daha yararlı ve güvenli olan kanallara yönlendirileceklerdi. Arap başkentlerindeki karar alıcılardan ve popüler liderlerden hangisi, bu Amerikan kararının nedenlerinden en başında geleninin, Putin’in ABD’nin Başkanlık seçimlerine müdahale etme suçlanmasıyla ilgili yargı soruşturmasını örtme arzusu olduğunu biliyor?

Arap tarihinin Batıyla (ABD ve Batı Avrupa) ilişkilerinde yaşadığı en büyük sorun, Arapların, siyaset, kültür, tarih, yaşam tarzı ve düşünceye ait ne varsa hepsine karşı açıktan düşmanlık beslemeleridir. Fakat bu psikolojik ve ırkçı düşmanlık Araplarla sınırlı değildir. Aynı zamanda Latin Amerika, Asya, Afrika gibi diğer insanlara, hatta aynı zamanda Doğu Avrupa halklarına yöneliktir.

Bununla birlikte, Batı Avrupa’daki uzun süren kalışım boyunca bu düşmanlığın azalmış olduğunu hissediyorum. Bunun nedeni Arap diplomasisi ve Avrupa’da yaygın bir şekilde bulunan İslam değil, Avrupa’nın 1950’lerde İsrail’i nükleer bomba ile gizlice silahlandırması noktasına varıncaya kadar, Yahudilerden yana tavır alması sonucunda Avrupalıların ülkelerine yaşattıkları büyük haksızlıkların ayrıntılarını kendilerine açıklayan Arap öğrencilerin, özellikle de Filistinlilerin nesiller boyunca gösterdiği çabalardır.

Bununla birlikte, Avrupa’da, Arap ve Arap meselelerin anlaşılmasına yönelik bu değişiklikteki en büyük pay, Atlantik’in her iki tarafındaki entelektüel ve akademisyenler arasındaki kültür, düşünce ve edebiyat alanında, aşamalı olarak oluşan insani yakınlaşmaya aittir. Ve II. Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa’yı yöneten liberal demokratik sistemin politikacıları arasında artan bir anlayış, şimdi de Arap karşıtı ırkçı popülizmin saldırısı altındadır.

Maalesef, Arapları anlamaya ve sorunlarını savunmaya yönelik batıdaki bu dönüşüm, radikal İslamcılığın, Batılı seçmenleri ‘İslam’a ve Araplara düşman olan hükümetleri başa getirenler’ olarak görmesi nedeniyle Batı sivil toplumlarında düzenledikleri korkunç operasyonlarla engellenmiş ve engellenmeye de devam etmektedir. Radikal örgütlerin bu kanaati doğru değildir. Dış politika, Batı sivil toplumunun, seçim kampanyalarında nazarı itibara alıp ilgilendiği önemli bir konu değildir. Onun derdi, 20. yüzyılın sendika ve parti mücadelelerinden daha fazla yerel ve mali kazanç elde etmektir.

Arap toplumları ve rejimleri, siyasal İslam’ın radikalleşmesinin önlenmesi, hoşgörü ilkesinin kökleşmesi hususunda yeteri kadar çaba sarfetmediğini açıkça ifade etmelidir. Bu hususlar din adamlarının cami platformlarında attığı sözlü sloganlardan öteye geçememiştir. Daha kötüsü DEAŞ ve el-Kaide gibi bağnaz Müslümanlığı temsil eden yapıları yaymak için milyarlarca lira para harcanmıştır.

Ayrıca, paranın küreselleşmesi, İslami bankaların tasarruflarının çoğunun, Arap toplumlarının gelişmesinde kullanılamadan, faiz esaslı kazançlarla uğraşan küresel bankacılık kanallarına yönlendirilmesine ve entegre edilmesine yol açtı. Küçük girişimcilere dahi kolay krediler sunulamadı. Çoğu durumda, murabaha sistemi, bu bankaların faaliyetlerini takip etme konusunda uzmanlaşmış eleştirmenlerin itiraf ettiklerine göre faize dayalı sistemden bile daha katıydı.

Arap entelektüelleri, Batı entelektüelleriyle olan iletişim eksikliğinin vebalini taşıyor. Zira bu eksiklik Araplara karşı yürütülen ırk düşmanlığını ortadan kaldırmaya yönelik batılı entelektüellerin yapabileceği teşvikleri ortadan kaldırmıştır.

Arap entelektüelleri, Batı’nın başkentlerinde ve şehirlerinde, sadece din adamlarının değil, aynı zamanda Arap ve Batı entelektüelleri, düşünürleri ve akademisyenlerinin de katılacağı, Arap toplumunu hoşgörü vizyonuna alıştırmaya yönelik ortak seminerler ve konferanslar düzenleyebilir ve bu hususta Arap rejimlerini sponsor olmaya teşviklerde bulunabilirler.

Amaç, Arap topluluklarını çoğulcu insan kültürü için nefret kültüründen kurtarmaktır. Bazı kimseler İsraile karşı direniş çağrısı yapıyor bahanesiyle İran’ın kültürünü İslam kültürü zannedebilir. Bilakis, Suriye ve Irak’ta öldüren, katleden, mezhepçiliği körüklemeye çalışan ve son olarak da Yemen üzerinden Haliç ülkelerini istila etmeye çalışan bir ülkedir.

Arap ülkelerinin farklı politikaları yüzünden ABD’de bir Arap lobisinin kurulması için tekrarlanan çağrıdan artık bir yarar çıkmayacağını düşüyorum. Ancak Arap Birliği, kurumları veya bireyleri, Amerikan-İsrail Kamu İşleri Komitesi AIPAC lobisi, Netanyahu hükümetinin temsilcisi ve aşırı sağcı partilerine karşı olan liberal Yahudi grubu J Street ve ABD’de yaşayan vatandaşlarının haklarını savunan Latin Amerika grupları gibi Arapları anlamaya istekli Amerikan topluluklarıyla yakınlık kurma işinde görevlendirebilir.

Trump kararına verilen Arap tepkisi Filistinlileri yeni bir kanlı ayaklanma başlatmaya teşvik etmiyor; çünkü, Araplar ve Filistinliler siyasi ve silahlı çatışmayı uzatmaktan bıktılar. Dolayısıyla Filistinlilerin bu türden tepkileri sınırlı kalacaktır. Buna karşılık, Arafat’ın 1980’lerde İsrail’i bedelsiz ve çabucak tanıması Filistin’e bağımsızlık getirmedi. Kuşatma altında ölmek için Batı Şeria’ya dönmekle ödüllendirildi. Oslo görüşmelerinin mucidi Mahmud Abbas, bağımsızlık kazanmanın yolunu parçalama, tedricilik ve zamana yaymakta gördü. Ancak iki devletin sınırlarının çizilmesi bir yana, Kudüs ve Batı Şeria hızla yerleşime açılmış ve boğucu kuşatma duvarları ortaya çıkmıştır.

Peki, çözüm nedir? El-Fetih ile Hamas arasındaki arzulanan mutabakat, nihai bir uzlaşma, ortak bir baskı oluşturma ve Yeşil Hatt’ın (İsrail Arapları) ardındaki Araplara elini uzatma imkânı verecek Filistin demokrasini tesis etmek için yeterli midir? Bunu yaparken İsrail mal üretiminin üçte birinin pazarlandığı Avrupa pazarlarına, bu malların girişi engellenmek suretiyle Avrupa Birliği’nin desteğini alabilecek mi? Yoksa Gazze Şeridi’ndeki bir İran balistik füzesinin “mucizelerini” görmek ve bir İsrail yerleşim bölgesi açıklarına selametle düşmesi için beklemek zorunda mıyız?