Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Avrupa ne zamana kadar İran’ı korumakta ısrar edecek? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

İran ile nükleer anlaşmaya katılan Avrupa ülkeleri, ABD’nin İran’a yönelik yaptırımları tekrar devreye sokmasından ötürü üzgünlüklerini ifade etti.

Bu ülkeler, ABD ve İran’ın yaptığı açıklamaları takip ediyor ve kendisini sıkıntılı bir durumun içerisinde görüyordu.

Saatin tik takları durmadığı halde onlar, zamanla oynamaya çalışıyordu.

Geçtiğimiz Çarşamba günü, yaptırımların ilk paketi uygulamaya sokuldu ve bunu Kasım ayındaki ikinci paket izleyecek.

Bu, üç Avrupa ülkesinin İran’a yardım paketi sunmak için kararlaştırdığı süre. Amerikan uygulaması, nükleer anlaşmanın kalıntılarını kurtarmaya çalışan Avrupa ülkelerine bir meydan okuma hükmünde olup onları, maddi tazminatlarla İran’ı beslemek için acil çözümler üretmeye mecbur etmektedir. Söz konusu ülkeler, yaptırımlar başladığında bile Amerikan yaptırımlarına rağmen İran ile ticareti, orada yatırımı, petrol alışverişini ve bankalar arası işbirliğini mümkün kılacak bir anlaşmaya varılması için talepte bulunuyordu. İran yönetimi, son dönemlerde oldukça gergin. Yaptırım tehdidi ve tam anlamıyla uygulanması, tüm şirketleri İran ile çalışmaktan alıkoyacak.

İran, Avrupa’yı istiyor çünkü Avrupalılar, ham petrol ve doğalgaz satın aldıklarında iyi para veriyorlar. Üstelik Avrupalı şirketler, özellikle savunma sanayisinde olmak üzere İran’ın ihtiyaç duyduğu teknolojiye sahip. İran’ın gözünde Avrupa, aslında çözümün ta kendisi. Bununla beraber eylemlerin sesi kelimelerden daha yüksek çıkar. İran, sunulan paketin kendi ekonomisini kurtaramayacağını ve yeni uygulamaları gerçekleştirmesine imkân tanımayacağını ileri sürerek Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Almanya Şansölyesi Angela Merkel ve İngiltere Başbakanı Theresa May’ın sunduğu güvencelere soğuk bir omuz attı ve petrol ihracatı sektörü ile uluslararası toplumla arasında var olan ve öldürücü bir darbe alması beklenen mali kanallara işaret etti.

Üç Avrupa ülkesi yönetiminin, Avrupalı şirketleri sürece dâhil etmek ve Tahran için işleri kolaylaştırmak için harcadığı çabalar, önemli zorluklarla karşı karşıya kalıyor. Dev Fransız petrol şirketi Total, milyar dolarlık sözleşmenin parçası olarak Amerikan yaptırımlarının gölgesi altında ‘Güney Pars Gaz Projesi’ ile ilgili yükümlülüklerini yerine getiremeyeceğini açıkladı. Dünyanın en büyük lojistik şirketleri arasında yer alan CMA CGM ve DANISH DSV de İran ile ticari ilişkilerini durdurmanın eşiğinde olduklarını belirtti. Aynı şekilde Hollanda havayolu şirketi KLM de önümüzdeki Eylül ayında İran’a yönelik tüm uçuşlarını durduracağını ifade etti. Bu bağlamda KLM çatısı altına giren Air France’ın da Tahran’a olan seferlerini durdurma ihtimali söz konusu. Avrupalı çelik şirketlerinin İran’a çelik tedarikini dondurması da ihtimaller dâhilinde. Öte yandan Rus çelik üreticisi SEVERSTAL şirketi, İran ile olan ticaretini sonlandırdı. Amerikan pazarında önemli bir oyuncu olan Nissan’ın ortağı otomobil üreticisi Renault şirketi de, önceki açıklamalarının tersine İran ile olan ilişkisini keseceğini açıkladı.

Avrupa Yatırım Bankası EIB’nin Müdürü, mevcut durumda İran ile ilişkiye girebilecek hiçbir Avrupa bankasının olmadığını söyleyerek olaya tuz biber ekti. İkinci sınıf Avrupa şirketleri de büyük şirketlerin Amerikan yaptırımları sebebiyle çekilmesine bakarak İran’daki ticari faaliyetlerinden el çekiyor.

Avrupalı şirketlerin Avrupalı yönetimlerle iş birliğine yanaşmaması anlaşılabilir. Bununla beraber üç Avrupa ülkesinin yönetimlerinin girdiği açmaz derin. Nitekim onlar, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’yi ikna etmek çaba ve zaman harcarlarken İranlı kuruluşlar, Avrupa’da terör faaliyeti içerisine giriyor. Geçtiğimiz Temmuz ayında Paris’te gerçekleşen ve Halk Mücahitleri Örgütü konferansından önce etkisiz hale getirilen bombalama girişimi, İranlıların ‘anlaşmayı kurtarmak için’ devam eden nükleer görüşmeleri bahane göstererek Avrupa’da yürüttükleri terör faaliyetine ışık tuttu. Olayları takip eden bir kişinin ancak, Ruhani Avrupa’da iken İran Başkanlık Ofisi’nde raporların akmaya başladığı andaki sıkıntıyı hayal etmesi mümkündür. Raporlar, bombalama eylemine karıştığı şüphesiyle Avusturya’da tutuklu bulunan İranlı Diplomat Esedullah Esedi’nin, İstihbarat Bakanı’na bağlı İstihbarat Bakanlığı’nın bir yetkilisi olduğuna ve emirleri doğrudan Ruhani’den aldığına işaret ediyor.

İran’ın Avrupa’daki terörü yeni bir şey değil. Ancak Avrupalı yöneticiler, belirli bir zamanda onunla uğraşmama kararı aldı. Geçtiğimiz üç yıl süresince İstihbarat Bakanlığı, Hollanda, Almanya ve Türkiye’de birçok rejim muhalifine suikast düzenledi ve en az 4 İranlının ölümüne yol açtı. Bu suikastlar, İçişleri Bakanlığı’nın 90’larda (1979’dan 1996 yılına kadar uluslararası düzeyde 200’den fazla terörist patlama gerçekleştirildi) Avrupa’da izlediği suikast politikasının doğrudan devamı niteliğindedir. 1992 Eylül’ünde gerçekleşen meşhur hadiselerden birinde İran İstihbarat Bakanlığı, Kürdistan Demokrat Partisi’nden 4 lideri Berlin’deki Mykonos Lokantası’nda öldürdü. Tabii, İran bu meselede parmağı olmadığını iddia etti ancak Alman Mahkemesi, suikast emrini Tahran yönetiminin verdiğine, İranlıların da emri uyguladığına hükmetti. İranlılar o gün, Avrupa’nın pazarlık kabul etmeyen ve herhangi bir terör faaliyetini hoş görmeyen politikasını ortaya koyan yüksek ve tavizsiz sesini işitmişti. Komutanın da dâhil olduğu İran yönetimi, suçun sorumlusu olarak etiketlendi ve İstihbarat Bakanı hakkında tutuklama kararı çıkarıldı. Ardından Avrupalılar, 15 Avrupalı büyükelçiyi Tahran’dan görüşme için çağırmak suretiyle birlik halinde hareket ettiler. İran o gün karşılık vermedi. Hatta Avrupa ile güçlü ilişkileri koruma girişiminde bulunarak nispeten ılımlı bir tepkide bulunmayı yeğledi. Daha sonra İran İstihbarat Bakanlığı, Avrupa’daki faaliyetlerini azalttı.

Yakın zamana kadar…

Son girişime rağmen Avrupalı temsilciler, Ortak Koordinasyon Heyeti’ne bağlı müzakere masasına geri dönmekten vazgeçmedi. Görünen o ki üç Avrupa ülkesinin liderleri, İranlıları ikna etmek için daha pek çok engelle karşılaşacak. Soru şu: Nereye kadar gidecekler? Üst düzey danışmanlar bir malî paket üzerinde çalışacak ama nasıl ve ne ölçüde? Özellikle de yeni yaptırımlar, İran’ın Amerikan doları satın almasını veya elinde bulundurmasını yasaklıyorken…

Diğer Avrupalı danışmanlar, anlaşma şemsiyesi altında kalmak konusunda kararsız kalan AB ülkelerini ikna etmeye çabalayacak. Bu İran yolundaki Amerika’ya meydan okuma anlamına geliyor. Bununla beraber Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri AB duvarını yıkmaya başladı. Polonya ve Litvanya da bunu yapan ilk iki ülke. Bu ülkelerin İran’da büyük maddi çıkarları yok. Onlar sadece ABD’nin füze deneylerini durduran, füze tesislerini dağıtan Kuzey Kore gibi ülkelerle alakalı başarılı siyasetini referans alıp bunu Avrupa’nın İran ile ilgili sarf ettiği ve meyve vermeyen diplomatik çabalarla kıyaslıyorlar.

İran’ın Suriye’deki varlığını kökleştirmesi, Irak’a derin inancını yayması, Lübnan ve Irak’taki milisleri silahlandırmaya devam etmesi, Şii terör örgütüne, Hamas ve İslamî Cihat hareketine, Taliban’a destek vermesi ve el-Kaide savaşçılarını koruması, İran ile olan nükleer ‘Avrobama’ anlaşmasının imzalanmasından sonra devam eden uluslararası deniz taşımacılığını durdurma yönündeki tehdidi… Tüm bunlar İran’a karşı zayıf siyasetin ve Avrupa’nın eleştirilere kulak tıkamasının bir sonucudur.

Avrupalı liderlerin İran’ın terörist eylemlerine katılma ile nükleer istekleri arasında bir ayrım çizgisi çekme zamanı geldi. İran yönetiminin kendisi bile iki ayrı sesle konuşuyor. Bunun için Avrupa’nın İran’a karşı daha kararlı bir tavır takınması ve aynı tutumla cevap vermemesi gerekir. Avrupalı devletler, maddi çıkarlarını düşünmeden önce Obama’nın Nükleer anlaşması sebebiyle İran’dan yaptırımları kaldırdıktan ve onu milyar dolarlarla besledikten sonra ne olduğunu görmeli. İşte İran halkının su kıtlığı ve fiyatların yükselmesine karşı gösterilerine devam ettiği ve Avrupa’nın ağabeylik yapma konusunda ısrarcı olduğu rejime karşı öfkesinin arttığı ortada. Daha ne zamana kadar sürecek bu?