Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Avrupa ordusu gerçekleştirilebilir bir proje midir? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Makron; Avrupa’yı, Rusya, Çin ve ABD’den koruyacak, Avrupa’nın savunmada ABD’ye olan bağımlılığını azaltacak bir Avrupa ordusu kurulması önerisini açıklamak için yanlış bir zaman seçti. Zamanlaması yanlıştı çünkü; Fransa cumhurbaşkanı bir sonraki gün, Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin 100. yıldönümü kutlamaları çerçevesinde ilgili ülkelerin başkanları ile bir araya gelecekti. Bu nedenle, birkaç gün önce ‘Avrupa’ radyosuna verdiği bu röportajı diplomatik bir şekilde düzeltmek zorunda kaldı.

Aslında bu düşünce yeni değildir. Macron’un kendisi iki yıl önce de böyle bir öneride bulunmuştu. Ondan önce de Charles de Gaulle tarafından önerilmişti. Daha da öncesinde bu, Avrupa’ya egemen olmak isteyen Napolyon’un hayaliydi. Peki Avrupalıları kıtasal bir ordu kurmaya iten gerçek korkular nedir ve De Gaulle’den Macron’a bu korkuların kaynağı hala aynı mı?

İkinci Dünya Savaşı’ından sonra General De Gaulle, müttefiklerin içinde bulunduğu zafer sarhoşluğunun kendisine dünyaya hükmeden dört ülke arasında yer alma fırsatını kazandırdığını ve Nazi Almanya’sının yenilgisinin Fransa’yı Avrupa’nın en güçlü ülkesi yaptığını farketti. Dolayısıyla Fransa’nın çekirdeğini oluşturacağı bu ordu, kıtayı savunma amaçlı olmaktan çok, yeni AB’nin gücüne uygun birleşik askeri gücü simgeleyen bir mekanizma olacaktı. İngiltere ise geçmişte olduğu gibi bugünde, ABD’nin de üye olduğu NATO gibi bir kuruluş varken bir Avrupa askeri birliği kurulmasına karşı çıkmaktadır. Kısacası; Macron’un tek yaptığı aynı senaryoyu bazı yerlerinde değişiklik yaparak yeniden gündeme getirmektir.

Bu değişiklikler Avrupa’nın başını ağrıtan iki darbe nedeniyle gerçekleşmiştir:

Birincisi; İngiltere’nin AB’den ayrılması ve henüz Birlik’ten ayrılma planını uygulama mekanizmasını açıklamamış olmasıdır. Bu da otomatik olarak Avrupa pazarını etkilemektedir. İngiltere bu şekilde sanki 1973 yılına kadar AB’ye üye olmasına karşı çıkan Fransa’dan intikam almaktadır.

İkinci darbe ise, ABD’nin politik nedenlerle bazı ülkelere karşı uyguladığı yaptırımlardır. Avrupa dolaylı bir şekilde olsa da bu yaptırımların bedelini ödemektedir. Örneğin ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilmesi, anlaşmanın hemen ardından İranlılar ile ticari sözleşmeler imzalayan özel sektöre karşı Avrupalı hükümetleri zor bir durumda bırakmıştır. Washington bugün, kim olursa olsun İran ile çalışmaya devam eden tüm şirketleri kendilerine yaptırım uygulamakla tehdit etmektedir. Ekonomik açıdan; Avrupa hükümetleri, hem şirketlerin zararlarını telafi etmekte hem de ABD Başkanı Donald Trump’ın kararında ısrar etmesi karşısında aciz kalmıştır. Siyasi ve askeri açıdan ise dünyanın en güçlü 5. Ordusuna sahip olan Fransa, Avrupa’nın da en güçlü ordusu konumundadır. Almanya her ne kadar ekonomi ve askeri sanayi açısından daha üstün olsa da hala topraklarında bulunan onlarca ABD askeri üssü ve 40 bin ABD askeri ile neredeyse işgal altında gibidir. Aynı şekilde Almanya, güvenlik açısından NATO’nun doğusunda bulunan ülkelere karşı kendisini koruyan ABD güçlerinin ülkesinden geri çekilmesine de hazır değildir.

Fransa Cumhurbaşkanı Macron; Avrupa’yı kendilerinden korumak istediği ülkeleri Çin, Rusya ve ABD olarak belirledi. Ruslar açısından bakıldığında, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Avrupa ordusu fikrine olumlu bakmaktadır. Çünkü kendisi sonuç olarak bu düşüncenin, üye ülkeleri Sovyetler Birliği’ne karşı korumak için kurulan NATO’nun tasfiyesine neden olmasını ummaktadır. ABD’nin içinde olmadığı bir askeri koalisyon her halükarda Rusya’nın çıkarınadır. Ukrayna’nın Kırım bölgesinde Rusya’nın desteği ile ayrılıkçıların başlattığı devrime karşı ABD’nin Moskova’ya Avrupa’dan çok daha sert yaptırımlar uygulaması bunun kanıtıdır.

Benim görüşüme göre, Macron Avrupa ordusu kurma düşüncesini, Avrupa üzerindeki artan ABD hegamonyası tehlikesi ile yüzleşmek için önermektedir. Aynı şekilde Avrupalıların büyük bir çoğunluğu, ABD’nin Avrupa’yı kendi politikalarına göre belirlediği bir yolu takip etmeye zorladığına inanmaktadır. Almanya bile topraklarında bulunan büyük ABD askeri varlığına rağmen, Çek ve Romanya gibi küçük Avrupa ülkelerini, Avrupa-Avrupa askeri ittifakının temelini oluşturacak bir askeri bloğa dahil etmeye çalışmaktadır.

Bu noktada, Avrupa ordusu düşüncesinin temelde tüm Avrupa ülkelerinin üzerinde anlaşmaya varmış olduğu bir konu olmadığını da belirtmeliyiz. Buna karşı çıkan ülkeler, NATO’nun herhangi bir askeri tehlikeye karşı kıtayı koruyamaya kefil askeri bir oluşum olduğunu düşünüyorlar.

Yeni Avrupa’nın sorunu ne Başkan Trump ne de Çin ve Rusya’dır. Asıl sorun; bir yandan kendisini dünyadaki temel meselelerden soyutlarken diğer yandan sahip olduğu tarihi miras gereği başta terörle mücadele, terör örgütleri ve onu destekleyen ülkeler sorunu olmak üzere alınacak kararlarda söz sahibi olmak istemesidir. Günümüzde dünya birbirine açık bir hale gelmiştir. Dolayısıyla Avrupa’daki büyük ülkelerin, bundan en çok zarar gören ülkeler –ki Fransa bunların başında gelmektedir- olmasına rağmen, terörü destekleyen ülkeler ve örgütlerle ilişkilerini savunması ne kabul edilebilir ne de anlaşılabilir bir durumdur.

Trump yönetiminin tek yaptığı, Kuzey Kore ile ilişkilerini düzeltmek, Suriye’deki rekabete katılmak, dünya barışını tehdit eden İran’ın faaliyetlerini kısıtlamak aracılığıyla olayların kalbinde yer almaya geri dönmektir. Avrupa ise, Muammer Kaddafi rejimini yıktıktan sonra Libya’yı en hassas döneminde yalnız bırakarak kaçmıştır. Aynı şekilde Hizbullah, Husiler ve destekçileri İran’a karşı hep ikircikli bir tutum benimsemiştir.

Kısacası; ABD ve kendisi tarafından desteklenen güçlü bir NATO olmadan Avrupa, gerçek düşmanları için kolay bir lokma sayılmaktadır. Anlaşmazlıklar yaşayan bir Avrupa’da, birleşik ordu kurma düşüncesi, Avrupa’nın temel konulardaki politik başarısızlık siciline eklenecek bir başka başarısızlık olmaya mahkumdur.