Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Avrupa’da İran’dan vazgeçiyor | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Geçtiğimiz mayıs ayında ABD’nin İran ile imzalanan nükleer anlaşmadan çekilse de anlaşmaya bağlı kalmaya devam edecekleri yönünde yaptıkları açıklamaların aksine üç Avrupa başkenti Paris, Londra ve Berlin’in ortak tutumlarında çatlaklar görülmeye başladı. Bu üç ülke vaatlerini ve yükümlülüklerini yerine getiremeyecek gibi görünüyor.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Washington çekilse bile 2015 yılında imzalanan bu anlaşmayı korumak için güçlü bir istek duyduğunu açıkça dile getirse da sadece kapalı kapılar ardında değil resmi olarak da bunun aksi politikaların hayata geçirilmeye başlandığı görülüyor. Fransa Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri’nin imzaladığı bir iç nota bunu açıkça ortaya koyuyor. Bu nota, Fransız diplomat ve yetkililerden İran’a muhtemel gezilerini ertelemelerini tavsiye ediyor. Paris buna gerekçe olarak güvenlik risklerini gösteriyor. Bunun öncesinde ise AB, geçen hafta, nükleer anlaşmayı kurtarmak ve ABD yaptırımlarının etkilerini hafifletmek amacıyla Tahran’a 20.7 milyon dolar yardım sunulması kararını onaylamıştı. Yani Avrupa, ABD ekonomik yaptırımlarının neden olacağı aylık 5 milyar dolar zarara karşılık İran’a krizi aşabilmesine yardımcı olmak amacıyla bu düşük yardımı (50 milyon doları aşmayan bütçe kapsamında) sunmak istiyor. Bu büyük zarar ile Avrupa’nın bu küçük kurtarıcı katkısını karşılaştırdığımızda, bu yardımın çöldeki bir kum tanesi gibi olduğu kendiliğinden ortaya çıkıyor.

Gelecek Kasım ayında zirveye ulaşacak olan ABD yaptırımlara karşılık olarak Paris, Londra ve Berlin, Avrupalı yatırımcıların İran’da kalması için gerekli yasal yolları sağlamaya çalıştı. Ama bunda bile başarılı olamadı. ABD yaptırımlarının hayata geçmesinin ardından İran’dan ayrılan 53 şirketten 9’u Fransız ve 8’i Almandı. Aynı şekilde hem İngiliz ulusal havayolu şirketi British Airways hem de Fransız Air France ve Hollandalı KLM bu aydan itibaren İran seferlerini askıya aldıklarını açıkladılar. Bu da büyük oranda teşekkül etmeye başlamış gibi görünen Avrupa’nın pozisyonu üzerindeki baskıyı arttırıyor. Büyük Avrupalı şirketlerin son zamanlarda İran’dan çekilişi, AB’nin deklare ettiği muhalif politik tutuma karşı Washington’a sunduğu küçük bir ödün olabilir. Ancak daha da çok dikkati çeken şey, Fransa Dışişleri Bakanı Le Drian’ın hala Batıyı endişelendiren üç şey olduğunu ifade ettiği açıklamasıdır. Le Drian, bu açıklamasında, Tahran’ın gelecekteki (2025’den sonra) nükleer projeleri, balistik füze cephanesi ve Suriye ile Yemen’deki savaşlardaki rolü konusunda uzlaşmaya hazır olması gerektiğini ifade etti. Bu, Avrupa’nın 2015 yılındaki anlaşma ile yola devam etmekte ısrar eden geçmişteki tutumundan tamamen farklı yeni bir tutumdur.

Nükleer anlaşmayı kurtarmaya yönelik Avrupa’nın ortak politik tutumunda görülmeye başlanan çatlaklar ile üç Avrupa ülkesinin anlaşmayı kurtarmaya gücünün yetmediği mesajı İranlı yöneticilere ulaşmış gibi görünüyor. Dini Lider Ali Hamaney’de ümitsiz bir şekilde bunu ifade ederek ülkesinin Avrupa’nın anlaşmayı kurtarabileceği ümidinden vazgeçmesi gerektiğini söyledi. Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in tutumu ise bundan daha açıktı. Zarif, Avrupa’nın somut adımlar atmadan sadece sözlerle anlaşmayı korumaya çalışmakla yetindiğini belirtti. Doğrusu ne Avrupa’nın Washington’un çekilmesi ile ölmüş olan bir anlaşmayı diriltmeye gücü yetebilir ne de İran’ın güvenilmez olduğu ortaya çıkmakla kalmayıp artık daha tutarlı hale gelen ve ABD rüzgarına karşı duramayacağını anlayan Avrupa’nın vaatlerine güvenmesi mümkündür.

Yaklaşık iki ay sonra İran’a uygulanan yaptırımların daha katı olan ikinci paketi devreye girdiğinde Avrupalı başkentler İran’la anlaşmanın sonsuza dek ortadan kalktığı gerçeği ile yüzleşmekte kendisini tamamen aciz hissedeceklerdir. O zaman Avrupa, geçmişteki tüm çabalarının, Ruhani’nin deyimiyle Avrupalı dostları kendisini terk ettiği için her zamankinden daha çok dışlanmış ve yalnız olan İran rejimi üzerindeki baskıyı hafifletmenin ötesine geçmediğini anlayacaktır. Avrupa’nın tutumu her ne kadar değişmiş olsa da beklenen ve tahmin edilebilir bir adımdı. Zira her ülke kendi çıkarlarını korumaya çalışır. Nükleer anlaşmayı destekleme, anlaşmayı kurtarma ve Tahran’a güvenceler vermeye devam etmek ise hiçbir şekilde Avrupa’nın çıkarına değildir. Diğer yandan Tahran, Avrupalı ortaklarının anlaşmadan vazgeçmelerinin ardından kendisini çok daha yalnız ve dışlanmış hissetmektedir.