Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Avrupa’ya göç krizi sığınılan ülkelerde siyasi bir yüke dönüşüyor | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Pek çok sivilin denizde boğularak can vermesine sebep olan göç dalgaları bir yandan insani trajedilere diğer yandan AB üyeleri arasında artan siyasi gerilimlere neden oluyor.

2001’den bu yana tedrici olarak artan ancak 2015’ten sonra gerilemeye başlayan Avrupa sahillerine doğru göç vakası, aşırı sağın yükselişiyle Avrupa siyasetindeki etkisini hala açıkça gösteriyor.

2014 yılında İtalya kıyılarına 170 binden ve Yunanistan sahiline 43 bin 500’den fazla olmak üzere, AB devletlerine 280 bin göçmenin geldiği kaydedildi. Bu rakam 2013’te kaydedilen istatistiklerin dört katı. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNCHR)’ne göre, savaştan ve yoksulluktan kaçan 3 bin 500’den fazla kişi denizlerde boğularak can verdi.

Ekim 2014’teki UNCHR rakamlarına göre, 114 bin 630 Suriyeli, ülkelerinde çatışmanın başladığı tarih olan 2011’den bu yana AB ülkelerine sığınmak için talepte bulundu. Almanya ve İsveç bu talepleri karşılamada büyük gayret gösterdi.

2015 yılında savaşın kızışması ve mülteci kamplarındaki yaşamın giderek kötüleşmesinden dolayı olayın boyutları daha da büyüdü. Uluslararası Göç Örgütü (IOM)’nün verilerine göre 854.000’i Yunanistan’a ve 154 bin’i İtalya’ya olmak üzere deniz yoluyla Avrupa’ya 47 bin kişi sığınmacı olarak geldi.

19 Nisan 2015’te Libya sahilinde, son yılların en trajik felaketi gerçekleşti. Batı Afrika’dan gelen 800 göçmen, yardım malzemeleri taşıyan bir Portekiz kargo gemisi ile çarpışmasının ardından teknelerinin devrilmesi sonucu boğularak öldü. AFP’nin bildirdiğine göre, UNCHR, 2015 yılında 3 bin 800 kişinin boğularak öldüğü bilgisini verdi.

2015 yazının sonunda, Orta Doğu ve diğer ülkelerdeki çatışmalardan kaçan yüzbinlerce mülteciyi Almanya Başbakanı Angela Merkel ülkesine almaya karar vererek, sığınmacıların özellikle İtalya sahillerine doğru gelişine sebep oldu. (Yıl boyunca 890 bine ulaştı.) Onun tek taraflı bu kararı bazı Avrupalı ortaklarını kızdırırken aldığı bu cesur karar, ülkesindeki aşırı sağın yükselişinin ardından Merkel’in konumunu tehdit ediyor. Ülke, çok sayıda mülteci kabul ettikten sonra sınırlarını kontrol altına aldı.

Berlin kararı, özellikle de mülteci kotalarının 28 üye ülkeye dağıtılmasını reddeden Doğu Avrupa ülkelerinde tepkilere yol açtı. Avusturya, Çek Cumhuriyeti ve Slovakya, “transit” devletler olarak sınır kontrollerini yeniden uyguladılar. Schengen bölgesine girişte iki önemli devlet olan Macaristan ve Slovenya, ülkelerini dikenli tellerden bir çitin içine soktular. 2015 yılında AB’ye 1.26 milyon başvuru ile iltica başvuruları zirve yaptı.

18 Mart 2016 tarihinde, AB ile Türkiye arasında her gün binlerce göçmenin Yunanistan’a akmasını durdurmak için Brüksel’de bir göç anlaşması imzalandı. Tartışmalı anlaşma, tüm göçmenleri mali yardım karşılığında otomatik olarak Türkiye’ye gönderiyordu. Göç Örgütü’ne göre, Balkan rotasının kapatılması için yapılan bu anlaşma, 2016 yılında Avrupa’ya göçün önemli ölçüde düşmesine neden oldu. (Sayı 390 bin’e kadar düştü)
Yunanistan üzerinden Türkiye’ye geçiş yolu kapatılınca Libya tüm tehlikelere rağmen Avrupa’ya geçişte önemli bir kapı oldu. Ancak bu yönelim 2017’de Roma’nın Libya yetkilileri ve milis güçleriyle yaptığı anlaşmadan sonra çok geçmeden geri tepti.

AFP’ye göre, Libya sahil güvenliği için somut destekle birlikte yapılan bu tartışmalı anlaşmalar, İtalya’ya yüzde 75’ten fazla göçün azalmasına katkıda bulundu. Ancak, bununla birlikte Libya’da tutuklanan ve şiddete maruz kalan göçmenlerin yaşadığı insanlık dramını kınayan sesler yükselmeye başladı.

2013’ten bu yana 700 bin göçmen alan İtalyanlar, Mayıs ayında ülkeyi yönetmek için aşırı sağcı ve popülist bir koalisyon seçti. Bu koalisyonun ilk sembolik kararlarından biri, Afrika’dan 630 göçmen taşıyan bir gemiyi reddetmek oldu. Gemi bir hafta boyunca Akdeniz’de kaldıktan sonra İspanya’ya yöneldi, bu da AB içinde özellikle Roma ve Paris arasında gerginlik yarattı.